Yılbaşı ağacı

Evinizde, salonunuzda bir yılbaşı ağacınız olsun olmasın, ama içinizde mutlaka yılbaşı ağacını aratmayan umudunuz yaşama sevinciniz coşkunuz olsun. Sol tarafınızdaki cevahirin kararmayacağı bir yıl dileriz…

Google Haberlere Abone ol

Yılbaşı kutlamalarına karşı sistematik bir karşı çıkış galiba daha önce hiç, bu sene olduğu gibi bir boyut kazanmamıştı. Siyasi iktidarın da desteğiyle olsa gerek yılbaşı kutlamalarına karşı çıkanların tepkileri hem daha görünür hale geldi hem de sesleri daha çok çıkıyor. Tepkilerin başka kültürlere karşı hazımsızlıktan, farklı olanı reddetmekten kaynaklanmasının yanı sıra belki daha derinlerde yer alan bir toplumsal kompleksin, fobinin işareti olarak da yorumlanabilir. Bilindiği kadarıyla Tanzimat sonrasında Osmanlı’nın kültürel coğrafyasında başlayan Batı tartışmalarının temelinde yer alan Batı karşıtlığı halen daha sürüyor.

Batı diye kavramlaştırılan olgu da aslında modernleşme süreci. Osmanlı’nın ve bakiyesi toplumun egemen kültürel tavrı temelde modernleşme karşıtlığına dayalı. Bugüne kadar gelen yılbaşı kutlamalarına, eğlencelerine yönelik karşıtlığı da bu bağlamda yorumlamak, değerlendirmek gerekiyor. Özellikle Cumhuriyetin tepeden modernleşme projesinin zaman içinde tıkanmasıyla birlikte muhafazakâr, siyasal İslamcı, Türkçü cephenin toplum üzerindeki modernleşmenin temel dayanaklarından olan Aydınlanma karşıtlığının basıncını arttırdığını görüyoruz. Yılbaşı kutlamalarına yönelik tepkileri bu tarihsel perspektiften okumak gerekiyor.

Modernleşme karşıtlığının öncülüğünü yürüten İslamcı siyasal çevrelerin kültürel argümanlarından biri yılbaşı eğlenceleri ve kutlamalarına karşı çıkmak. Buna karşın yılbaşı kutlamalarıyla ilgili örneğin sol siyasal ve kültürel çevrelerde dikkat çekici bir vurgu gözlemlenmiyor. Yılbaşı ve yeni yıl kutlama ve eğlencelerini modern Türkçe şiirde konu edinen birkaç şiir ve şair sayılmazsa neredeyse yok. Üstelik yeni yılla ilgili duygu ve düşüncelerin paylaşımında, temelde yaşama sevincini, coşkusunu arttırmaya yönelik ifadeler kullanılmasına karşın.

Yeni yıl ve yılbaşı duygu ve düşüncesini içeren bulabildiğimiz şiirlerden biri Nâzım Hikmet’e ait. Usta şairin şiiri “Yılbaşı Ağacı” başlığını taşıyor. “Finlandiya koyunun güneyinde geceleyin dumanlı denize yakın telli pullu bir yılbaşı ağacı” diye başlıyor şiir. Yılbaşı ve yeni yıl temasını içeren bir başka şiir de Murathan Mungan’a ait. Mungan’ın “Bir Yılın Son Günü” başlıklı şiirinde biten yılın tortularına kederli bir bakış atılıyor.

“Bir yıl daha bitiyor

Düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey

Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden

Bana mı öyle geliyor

Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman

İnsan yaşlanırken?”

Takvim, yani zamanı kesitlere ayırmak belli ki tarih boyunca her toplum, her kültür için bir zorunluluğun sonucu olmuş. Bunun modern zamanlarda kaçınılmaz hale geldiği de açık. Modern çağın insanı da biten yıl, geçmiş zaman için bir yandan kederlenirken hatta belki yas tutarken bir yandan da karamsarlığın karanlığında yığılıp kalmak istemiyor. Bir başlangıç ve umut seçeneği saydığı yılbaşını, yeni yılı karşılamayı eğlenceye ve kutlamaya dönüştürmüş diyebiliriz. Sonuçta diyebiliriz ki insan aynı zamanda ritüelleriyle birlikte insan… Modern Türkçe şiirde biten yılı ve yeni yılı tema olarak işleyen şairlerden biri de Ahmet Erhan. Erhan’ın şiirinin başlığı “Bir Yılbaşı Ağacı İçin”. Şiir 1992 yılı biterken yazılmış ve şairin hem toplumsal hem bireysel kayıplarda duyduğu yoğun kederi dillendiriyor şiirinde…

“Faili meçhul bir intihar ikliminde

Türkiye'de, 1993'ün arifesinde

Geçmişten geleceğe birkaç mutluluk anı taşıyorum

Zor bir yıldı, annem öldü, dünyada

Yangın çıktı, oysa ben hep üşüdüm

Kalbimdeki son ışığı da torbasına gömdüm”

Öte yandan Cumhuriyetin ilanından sonra da yılbaşı kutlamalarına, eğlencelerine yönelik sınırlı, belli bir çevrede kalsa da tepki gösteriliyor. Yılbaşı kutlamalarına, yeni yıl sevincine, eğlenceler düzenlenmesine karşı tavır alan İslamcı, Türkçü, muhafazakâr anlayışın önde gelen isimlerinden biri de İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy’dur. Ersoy’un hamaset, kuru bir söylevden ibaret, günümüzün muhafazakar çevrelerinde yılbaşı kutlamalarına karşı çıkmak için kullanılan şiiri şöyle:

“Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?

Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.

Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yıl başına!

Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!

Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.

Gördümki, noel için hazır, yer yer çarşı pazar.

Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.

Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed'e ne Mehmed'e.

Ey Âlem-i İslâm'ın baş tacı, büyük Türkiye!

Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!.”

Neyse çoğu şiir okurunun, artık hiçbir şiir lezzeti dil hazzı duyamayacağı belki komik bile bulacağı hamaset yığınını geçelim. En iyisi Nâzım Hikmet’in yukarıda sözünü ettiğimiz şiirine dönelim. Hem ayrıca Nâzım Nikmet’in neden ve nasıl büyük bir modern şair olduğunu bir kez daha anımsamış oluruz bu vesileyle…

YILBAŞI AĞACI

Finlandiya koyunun güneyinde geceleyin dumanlı denize yakın telli pullu bir yılbaşı ağacı

karanlık Gotik kulelerle Töton şövalyelerinin armaları arasında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı.

Bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor

telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı

sen kırmızı sırça topun içindesin

saçların saman sarısı kirpiklerin mavi

onu orya ben astım seni içine koyup

ak boynun uzundur yuvarlaktır

kuşkularım kaygılarım sözlerim umutlarım ve okşayışlarımla koydum seni sırça topun içine

bütün yılbaşı ağaçlarına bütün ağaçlara bütün balkonlara pencerelere çivilere hasretlere astım kırmızı sırça topu seni içine koyup

bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda

Estonya en küçük sosyalist devleti adam başına en çok şiir okuyan en çok votka içen ve otomobile motosiklete motorollere en çok meraklı ve deri işleriyle mobilyasıyla ünlü bir de otuz binlik korosuyla

ölüm döşeğinde yatanın gözlerine bakamam utanırım

yaşamak ayıp bir şeymiş gibi gelir biri yanımda can çekişirken

Lüsya ölüyor Moskova’da Antuzyastlar Caddesinde bilmem kaç numrolu sağlıkevinde

yüzü eski bir tahta kaşık

eriyen kara karışıyor akşam karanlığı

art arda kamyonlar geçiyor asfaltı sarsarak

Lüsya’dan vuran keder mi alnımı kırıştıran kendi yakınlığım mı ölüme

bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor

telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı

bağışla beni öleceğim seni bırakıp içinde sırça topun

bu dünyada bir şey yaşıyor eşi emsali görülmedik bir şey ve benden başka kimse farkında değil onun

belki bir bitki bir hayvan bir söz bir maden bir ışın bir mutluluk belki

belki bir yıldızdan düşmüş

bu dünyada bir şey yaşıyor senin için yaşıyor ama sen farkında değilsin onun

öleceğim bağışla beni öleceğim ve sen kırmızı sırça topu parçalayıp çıkacaksın içinden ineceksin karlı bir meydana

artık Moskova’da mı olur Tallin’de mi Leningrad’da mı ineceksin karlı bir meydana yılbaşı ağacından

ama ben bu dünyada senin için yaşayan şeyi götürmüş olacağım

Lüsya ölüyor

yüzü eski tahta bir kaşık

benden sonra ölmesi gerekenler benden önce ölüyor ne iştir

büyük harpler yüzünden ölüm büsbütün şaşırdı sırayı

kamyonlar geçiyor Antuzyastlar Caddesinin asfaltını sarsarak

afişlerde 65 yılının dev sayıları kömür şu kadar ton petrol bu kadar kumaş şu kadar metre

karlı bir meydanda bir yılbaşı ağacı Estonya türküleri söylüyor

karanlık Gotik kulelerin arasında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı.

1962, 1 Ocak Tallin. 

Nâzım Hikmet

Evinizde, salonunuzda bir yılbaşı ağacınız olsun olmasın, ama içinizde mutlaka yılbaşı ağacını aratmayan umudunuz yaşama sevinciniz coşkunuz olsun. Sol tarafınızdaki cevahirin kararmayacağı bir yıl dileriz…

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Şiirin insana daveti

candanselmansiir

“Sen Sarıldın Kış Bitti” Candan Selman’ın üst üste baskı yapan şiir kitabı.Candan Selman (1974) çevirmen, öykücü ve roman yazarı aynı zamanda. Kafekültür tarafından yayımlanan “Sen Sarıldın Kış Bitti” Selman’ın ilk şiir kitabı. İçiniz gülerse yüzünüz de güler, ama yüzünüz güldüğü için içinizin güldüğü kesin değildir. Candan Selman’ın şiirleri hem yüzünüzü, hem içinizi güldürmeye yönelik çabanın ürünleri. Selman, şiirlerini okuyanların içini ve yüzünü güldürmek istiyor, ama bunu bildiğiniz mizahın kalıplarıyla denemiyor. Şiirlerde mizah da var, yok değil. Ama daha çok çocukluk var. Candan Selman, şiirlerindeki çocuk diliyle yüzünüzü ve içinizi güldürmeye çalışıyor. Sanki kendi kederini, kendi varoluş sıkıntısını, hatta yasını aşmanın bir yolu olarak görüyor başkalarının gülümsemesini. Karşıtlıklar kuruyor, tersinlemeler yapıyor dilde. Örneğin martılara bulut atıyor, dalgalara ekmek. Biraz dalga geçiyor. Ama sulandırmıyor. Sokakları, sokakların gri yüzünü dert ediniyor. Belki de budur onun dizelerinin sokaklarda duvarlara yazılmasının nedeni. Kitaba adını da veren “Sen sarıldın kış bitti” dizesi kitap yayımlanmadan önce şehrin sokaklarındaki duvarlarda çoktan kamusallaşmıştı. Candan Selman açık konuşuyor şiirlerinde: Sen gittin yaz bitti, sarıldın kış bitti. Şiir okuru kitaptaki diğer şiirlerde, dizelerde de benzer sıcaklığı, yakınlığı bulacaklardır.

Şairin meyhanesi

Doğaçlama şiirin, kendine has sesi, ritmi, sözcükleri, imgesi, havası var. Doğaçlama şiir için kâğıttan çok sese yakışıyor dersek, en azından bunu Türkçedeki hali için söylersek, çok da yanlış bir ifade olacağını sanmam... Murat Koçak’ın “Yeni Gün Meyhanesi” adıyla yayımlanan son kitabındaki şiirleriyle ilgili doğaçlama izlenimi edindiğim için yazdım bunları. Koçak içinden geleni içinden geldiği haliyle kâğıda geçirmiş. Şiirin büyüsü varsa hiç kaybolmadan yazıya aktarmak istemiş ve öyle yapmış diyebilirim. Bence iyi de yapmış. Şiiri doğrudan bir iletişim biçimi olarak gören birinden de başka türlüsünü beklemek ne kadar doğru olur ki. Okurken kitabın adını bile uzun uzun düşündüm. Sonra şairin meyhanesi tabii ki aşkıdır yorumunu yaptım. Yani diyeceğim aşkı kendine meyhane yapmış ve orda sarhoş bir şair var. Aşk da tabii ki en geniş anlamıyla… Yorumuma katılsanız da, katılmasanız da önerim, merakınızı karşılamak için kitaba ulaşın. Murat Koçak’ı tanıyanlar bilir. Eğer biri için “şiir gibi adamdır” tanımı yapılacak olursa onlardan biri de bana göre Murat Koçak’tır. Koçak gerçekten ömrünü şiire vermiş biri. Yayımladığı dergiler; şiir okurlarının, dostlarının buluşmaları için açtığı mekânlar hep aynı amaca yöneliktir… Şiiri canıyla, kanıyla yaşayan, taşıyan biri. Kitaptaki Koçak gibi yaşam pratiği içindeki Murat Koçak için de “bizzat kendisi şiir gibi adam” cümlesi kurulabilir. İyi insan şair olmak için yeterli değildir denir. İyi insanın şair olup olmamasından daha önemlidir bence şiirin yanında olması. İyi insan şiirle yürür. Ama üstüne basmaz. Şiir okurları, şiir dostları; “Yeni Gün Meyhanesi”ni, Murat Koçak’ın şiirin üstüne basmadığı, sokaklarda şiirle yürüdüğü kitabı olarak dikkate alacak, kaydedeceklerdir.

DERGİLER…

ywen

Yıl sonu gelince yeni yılın dergileri erken basılır, erken dağıtılır. O erkenci dergilerden elimize ilk ulaşan “Yeni e” dergisi oldu. Hem şiir hem de genel olarak “Yeni e” dergisinin okurlarını ilgilendiren bir bilgiyi paylaşalım önce. Dergi üçüncü sayısından itibaren dağıtımla ilgili sorunları büyük ölçüde çözümlemiş. Artık derginin okurları, edebiyat sanat dostları hemen hemen her yerleşim birimindeki önemli ve büyük kitapçılardan; kitap, dergi, gazete gibi yayınların satışı yapılan marketlerden temin edebilecekler. Kültür sanat edebiyat şiir dergileri için dağıtım kronik bir sorun.

“Yeni e” dergisi üçüncü sayısında şiirleriyle yer alan isimler Asım Gönen, Yaprak Damla Yıldırım, Narin Yükler, Kadir Sevinç, Önder Karataş, Nurgül Özlü, Yusuf Yağdıran ve Bekir Dadır. Dergide üç de çeviri şiir var. Reşo Ronahî, Gulîzer'in şiirini Kürtçeden, Tozan Alkan, Marcos Ana'nın şiirini İspanyolcadan, Lale Alatlı Yeorgios Viziinos'un şiirini Yunancadan Türkçeye çevirmiş.

SÖYLEŞİ… ETKİNLİK…

İzmir Karşıyaka Belediyesi’nce desteklenen ve Veysel Çolak öncülüğünde yürütülen şiir atölyesinin etkinliklerinde bugün şair Gülten Akın anılıyor. “Direncin Şairi” adıyla düzenlenen etkinlik saat 14.00’te Çarşı Kültür Merkezi’nde…