“Edip'in Lastik Topu” ya da şairin şairle insani ilişkisi

Edip Cansever’in halka uzak duran görüntü ve tavrına rağmen “Mendilimde Kan Sesleri” ile neredeyse tepe noktasını bulan hem onun hem de yazdıklarının insani ve politik özellikleridir. Turgut Uyar’ın ve başka şairlerin şiirlerinin tersine bildik anlamda bir Anadoluluğa yol açmamış olması da şiirinin özgünlüklerinin başında gelir.

Google Haberlere Abone ol

Halim Şafak

Şair ve yazarın hayatına dönük bilgimiz daha çok onun yazıp söyledikleri ile sınırlıdır. Kuşkusuz bunu öğrenmemiz ya da böyle bir bilgiye sahip olmamız gerekir mi bu tartışılabilir bir konudur ama öte yandan yazdığı ile yazan arasında kurulacak olan ilişkiden çıkaracak olduğumuz sonuçlar da önemlidir. En azından şair yazar hayatına ilişkin bir şeyler yazıp söylemişse bu türden değerlendirmeler anlamlı ve gerekli olabilir.

Bu tabii ikisini eşitleme ya da birini ötekinde arama gibi bir anlayışı ister istemez bünyesinde bulundursa da her anlamda kesinleştirmeye ve iddia etmeye baştan mesafeli hatta kapalıdır. Etrafın ya da arkadaş çevresinin yazıp söyledikleri ise burada başka bir düzlem oluşturur. Bu tür değerlendirme ya da yazılar daha çok şair yazar öldükten sonra yapılacağı/yapıldığı için çoğunlukla tek yanlı olmaktan kurtulamaz. Anlatan anlattığında kendini anlatmayı ve bir daha bu yolla gerçekleştirmeyi çoğunlukla önceler. Bütün bu ikilem ve zaaflara rağmen şair ve yazarlara dönük yazılıp söylenenler başka bağlam ve düzeylerde değerlendirme imkânı olduğu kadar edebiyata ilişkin de epeyi bir şey de söylerler, söylememize de imkân verirler.

'EDİP CANSEVER'İN ARKADAŞLARININ OLUMSUZLAYICI TAVIRLARINI ÖNE ÇIKARDIKLARINI SÖYLEYEBİLİRİZ'

Edip Cansever’in ölümünden sonra 1987 yılında şairin yakınları, edebiyatçı dostları ve arkadaşlarıyla görüşmeler yapan ve bunları kayıt altına alan Ülkü Uluırmak’ın “Edip’in Lastik Topu” için de benzer bir değerlendirme yapılabilir. (YKY, 2016) Ne var ki söz konusu kitabın varsıl (burada varsıl olan Edip Cansever’dir!) yoksul ayrımını öne çıkararak daha adında ve tuhaf bir şekilde Edip Cansever’e dönük nerdeyse olumsuz sayılabilecek bir tavra sahip olmasını sorun olarak kabul edebiliriz. Hatta biraz daha ileri gidip Ülkü Uluırmak’ın ve Edip Cansever’in arkadaşlarının bu olumsuzlayıcı tavırlarını öne çıkardıklarını söyleyebiliriz. Kuşkusuz şairler arasında bu iki ayrımı sonuna kadar tartışabilir hatta burada bir sınıf tartışması da yapabiliriz ama bunu dert edenlerin asıl derdinin bu olmadığı bilindiği ve onlarda bir tavra yol açmadığı için anlamlı ve gerekli de bulmayabiliriz.

Edip Cansever’in hayatı boyunca ekonomik olarak iyi bir durumda olduğu ve ortalamanın üstünde bir hayatı yaşadığı biliniyor. Aynı durumu şairin sorun olarak kabul etmesini hatta etrafın da buna dönük bir tavır içinde olmasını da anlayabiliriz. Ne var ki Cemal Süreya’nın anlattığı top örneğinden yola çıkarak bunun neredeyse yargılamaya dönüşmesini de haksızlık olarak kabul edebiliriz.

edipin-lastik-topu Ülkü Uluırmak / Edip'in Lastik Topu / YKY

Yayınevi editörünün ya da onunla birlikte Ülkü Uluırmak’ın konuşmalardan oluşturulan bu kitapta söz konusu tavrı bir biçimde önceledikleri ve öne çıkardıklarını düşünülebilir. Kaldı ki Ülkü Uluırmak’ın Edip Cansever konusunda söz verip de bilemediğimiz nedenlerden dolayı konuşmayan Muzaffer Buyrukçu, İlhan Berk, Mehmet Baydur, Nahit Hanım, Selçuk Baran gibi şair ve yazarlara dönük olumsuz ve yargılayıcı tavrının da bundan güç aldığını yazabiliriz. Hatta Ülkü Uluırmak’ın kitaba yazdığı önsözü de bu konuda yanıt yetiştirmeye çalışan bir metin haline getirdiğini de belirtmeliyiz. Bunun Edip Cansever ve etrafından çok Ülkü Uluırmak’ın kendiyle ilgili zihninde oluşturduğu kadar büyüttüğü ve tek kendinin inanmak istediğiyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz.

Biz benzer bir tavra bundan önce Ülkü Başsoy’un Ece Ayhan’la ilgili kitabında yürüttüğü eşcinsellik tartışmasında da karşılaşmıştık. (Ve,2014) Yine Nedret Gürcan’ın geçtiğimiz günlerde yayımlanan kendisine yazılan mektupların oluşturduğu “Nedret Gürcan’a Edebiyatçı Mektupları” kitabı için de benzer bir şey söz konusu edilebilir. (Hazırlayan: Turgut Çeviker, Ve,2016) Nedret Gürcan’ın kitabı kuşkusuz bunun dışında yapılması gereken tartışma olsa da tam bir edebiyat dışılıkla kendini merkez ilan edip Sait Faik’i içkici ve kibirli bulduğu için kitaplarını görmezden geldiği yine Cahit Irgat’a dönük sarhoşluk vurgusu, Füruzan’ın kitaplarını İlçe Şehir Kitaplığı’na vermesi türünden satır arası sıkıştırmaları ahlaki bulmak ve kabul etmek zor. Hatta bu yüzden okura söz konusu kitaptaki mektupları okuyup dışında kalan yazı ve değerlendirmeleri geçmelerini önerebiliriz.

“Edip’in Lastik Topu”; Vedat Günyol, Cemal Süreya, Fethi Naci, Mehmet Baydur, Merih Sezen, Selçuk Baran, Yalçın Yalın, Yakup Arslan, ortağı Mösyö Jak, kızı Nuran Birol, Ablası Edibe Aykaç, kız kardeşi Ayten Böke ve eşi Mefharet Cansever’in Edip Cansever’in ölümünden bir yıl sonra hakkında söylediklerinin ve fotoğrafların oluşturduğu kitap Edip Cansever’e ilişkin başta Cemal Süreya olmak üzere bir kaçının yer yer oluşturmaya çalıştığı, Edip Cansever’in ve kendilerinin artık yanıt veremeyeceği yargı ve değerlendirmelere rağmen şair hakkında epeyi bir şey öğrenmemizi de sağlıyor.

ÖZGÜNLÜĞÜNÜ ELİTİZM VE BOHEMLİK ARASINDAKİ İNSANİ TAVRINA BORÇLU

Şiire çalışması ve yazmasından ailesi ve etrafıyla kurduğu ilişkiden politik yanına, işine, ortağı Mösyö Jak’a ve tabii alkole kadar epeyi konuda Edip Cansever’i oluşturan dünyanın ayrıntılarından haberdar oluyoruz. Özellikle alkole dönük değerlendirmelerin (Edip Cansever’in içerken ve içtikten sonra ya da sarhoşken hiçbir şey yazmamış olduğunu da unutmadan) önemli olduğunu söyleyebiliriz. Doğrusu “ya alkol olmasaydı?” sorusunu dünyaya sorup duran birinin bu ilişkisinin yalnızca ekonomiyle açıklanması tabii mümkün değildir. Onun dışında dünyadan anladığıyla ve ondan çıkardıklarıyla ikisinin sonucunda oluşturduğu elitizim ile bohemlik arasında gidip gelen ama buna rağmen fazlasıyla insani, paylaşma ve dayanışmadan yana bir tavrın belirlediği hayatın dost arkadaş çevresi içinde yaşanması/geçmesi onun aynı zamanda insan olarak özgünlüğünü de oluşturur.

Söylenenlerden asıl çıkartmamız gereken sonuçlardan biri ise Edip Cansever’in halka uzak duran görüntü ve tavrına rağmen “Mendilimde Kan Sesleri” ile neredeyse tepe noktasını bulan hem onun hem de yazdıklarının insani ve politik özellikleridir. Buradaki tavrın onda çok sevdiği Turgut Uyar’ın ve başka şairlerin şiirlerinin tersine bildik anlamda bir Anadoluluğa yol açmamış olması da şiirinin özgünlüklerinin başında gelir.

Bütün bunlardan sonra Cemal Süreya’nın anlattığı ve Edip Cansever’in varsıllığını sorun ve kompleks olarak değerlendirmesine neden olduğunu düşündüğü top hikayesinin onda duygu olarak hep kaldığını söylemesinin fazla bir önemi olduğunu düşünmüyoruz. Üstelik bunun gündelik hayattaki küçük etkilerini geçtik, şiirinde hiçbir şeye yol açmaması hikâyeyi ne yazık ki geçersizleştirmekte ya da her hangi bir hikâye haline getirmektedir. Aynı şekilde Turgut Uyar’ın çocuklarının anlattığı gibi Tomris Uyar’ın varlıklılığı karşısında yaşadığı ifade edildiği kompleksin de şairde bireysel olarak neye yol açmış olursa olsun yazdıklarına ve şairliğine dönük hiçbir şey yapamadığını düşünürsek söz konusu topun da çoktan Cemal Süreya’nın elinde patladığını yazabiliriz. (Derviş Aydın Akkoç, İletişim, 2014)

Her türden ikilem ve zaafın özellikle Cemal Süreya’nın son dönemde yazdıklarında olduğu gibi vasatlık gibi bir şeye yol açmamış olması ise Edip Cansever’in yaşadığı hayatın önce şiire sonra okura armağanıdır.