Kafam karışa-yor hayıra, yetmez ama öyleyse varım!

Ekin Metin Sozüpek'in "Tamanlanamayan" kitabı, Sel Yayıncılık tarafından basıldı. Tunca Çaylant, Duvar okurları için kitabı ve yazarını irdeledi.

Google Haberlere Abone ol

TUNCA ÇAYLANT

Yazının başlığı ilk okumada zihninizi mi bulandırdı? Öyleyse eğer bu yazıya konu edilen kitabı nihayete erdirdiğinizde yaşayacağınız etkinin ufak bir dozunu aldınız demektir. Ziyadesiyle özgün bir metin olan “Tamanlanamayan”, Ekin Metin Sozüpek tarafından Ağustos 2016 itibariyle suya indirilmiş, engin şiir denizinde yolunu sıradışı yöntemlerle bulacak gibi gözüken, bu zamana kadar çok da benzeri varolmamış amfibik bir şiir kitabı.

Çoğu zaman şairlerin konuştukları, duyumsadıkları, yazdıkları dile derinlemesine katkı verip o dili zenginleştirme çabalarına, dilin tüm olanaklarını zorlayarak sınırlarını esnetmeye, dirençle karşılaştıklarında ise anılan sınırları çekinmeden kırmaya çalışmalarından daha sık denk geliriz. Her şair, elbette, kendi meşrebince cesurdur fakat şiirin belli başlı özellikleri ortaya konulduğunda kendi içinde bir statükosu olduğu, dilin yapısal bütünlüğünü bozmaya yönelik kalkışmalara çoğu zaman mesafeyle yaklaşıldığı, öykü ve romandaki yeni kurgu arayışlarının şiirde ne şair ne de okur tarafından tutkuyla talep edildiği rahatlıkla söylenebilir. Tamanlanamayan, bu bağlamda, geleneksel bir şiiri takip eden okurlar için tuhaf ve zor bir deneyim olabilir.

Sozüpek’in konuşma dili ve yazı dilini harmanlayan, seslerin sözcüklerle ilişkisine odaklanmış, anlamı yeniden yeniden arayan ve bulan, çağrışımlarla örülü metni teknik olarak 3’e ayrılmış ve EKLER kısmındaki İçerik Tantanası’nda bu konuya değinilmiş:

“I” numaralı kısımda bulunabilen üretilerin “şakışiir” olduğu söylenegelir. Şakışiirler hem ses(beden)de, hem yazı(alan)da nefes alabilen şiircanlılarıdır.

“II” numaralı kısımda bulunabilen üretilerin “yazıbaz(lı)şiir olduğu söylenegelir. Yazıbazşiirler ses(beden)de ‘insan için kaydadeğer olan bir süre’ce nefes alamaz türden şiircanlılarıdır. (…)

“III” numaralı kısımda bulunabilen şiirler(,) hakkında konuşmayacaktır.

Tamanlanamayan, yine de, şairin bir yolculuk olarak ve tamamlayamamak gayesiyle fakat üzerine eğilip son derece titiz bir emekle çalıştığı ve okura tam anlayamaması için, bilakis bu haliyle sunduğu tekparça bir şiir olarak görülebilir. Kitap ismi bu durumu vurgulamak için özenle seçilmiş. Kitapta sayfa numaralarının olmayışı, özellikle I. ve II. kısımdaki metinlerin biçem olarak birbirlerine yakınlığı-iç içe geçebilir akışkan yapıları ve içerdiği temalar (şairin sisteme ve dünyaya karşı olan duruşunu da çekinmeden ilan ettiği üzere), kitabın ruhunda bulunan özgürlük ve sınırsızlık/şekilsizlik hissi ile her okura kitaba kendi istediği yerden girip çıkma konusunda tanıdığı serbestiyet, bu algıyı kuvvetlendiren sebepler. Ekin Metin Sozüpek’in performans şiiri ve slampoetry alanlarındaki çalışmalarını da göz önünde bulundurursak, şairin performans sanatları ve müzikle olan ilişkisinin de şiirleri biçimlendirdiğini söyleyebiliriz.

“tarihin alnında yasa koyucular duruyor da,

yasak oyucular ne güne?”

“al her şeyi uzakıp bıraklara gidelim” dizelerindeki yapıbozumculuk ve sonrasında keşfolunan yeni anlam,

“mezarıma     her     gün     bir     kez     işe

yarar     bir     bıçak     dik:     üstüme     düşen     görevleri     biçen” söz toplamının kırılmamış tek bir dize veya kırılmış dizeler olarak okunabilmesi

ve

“içe saplaşma:” dizesindeki konuşma dili çağrışımı ve kaybolan “h” harfi, Tamanlanamayan ve Sozüpek’in şiiri konusunda önemli ipuçları barındırıyor.

Klasik lirik şiir bağlamında da önemli buluşların yer aldığı kitabın bazı dikkat çekici dizeleri de şunlar:

“kinci banliyölerle kinesevkedici rezidansların

paltosuz dansı”

“bak tutunamayanlarda olmayan Kol Kası! (ya bu?)”

“Yılgınlığın ayyuka çıkmasın diye kirpiklerinde bekçiler var,”

“medeniyetin boynunda arzu lekesi”

Ercüment Behzat Lav, Mümtaz Zeki Coşkun, Deleuze, Oğuz Atay gibi şair, filozof ve yazarların göndermeler veya direkt alıntılarla kitaba dahli, kullanılan görseller ve illüstrasyonlarla beraber, kitabın ruhunu tam anlamıyla bulmasına yardımcı oluyor.

Son olarak, şairin kitabın en sonunda, “infografik:” altında düştüğü not, harcadığı emeğin ve yapmak istediği şeyin ne kadar farkında olduğunun bir kanıtı gibi:

“* Kitap dahilinde hata kılığındaki her hamle nefes taşır.”

Tamanlanamayan, yenilikçi bir şiirin peşinde olan okurlar için yeterince mühim bir hazine, biraz daha gelenekçi bir şiire yatkın olan okurlar için ise, zor da olsa, şans verilmesi gereken bir deneyim olabilir.