Aleviliğin ritüelleri değişiyor mu?

Aleviliğin ABC’sinin yazarı Ali Murat İrat’a göre Aleviler ritüellerini kaybetme riski taşıyor. İrat, ‘’Bu anlamda sığınmaları gereken tek yer yine Alevi geleneği ve öğretisi olmak zorundadır’’ diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz yıl yayınlanan ve hayli olumlu eleştiriler alan Aleviliğin ABC’si kitabının yazarı Ali Murat İrat’a değişmekte olan Alevi ritüellerini sorduk. Söze de Muharrem ayıyla başladık. Zira matem ayındayız ve son yıllarda en çok konuşulan da bu ayın nasıl yaşanması gerektiği…

İşte İrat’ın sorularımıza yanıtları…

Muharrem ayındaki ritüellerde değişme mi yaşanıyor? Misal, saatli oruç açma gibi...

Bu doğru. Alevi ritüellerinde artık belirgin bir değişim gözlemleyebilirsiniz. Yalnızca oruç açma saati ile ilgili değil, aynı zamanda oruçlu insanların yanında su içme vs durumlarında homurdanmalara da rastlayabilirsiniz. Ancak Alevi ritüellerindeki değişim çok daha önce ve cem ayinleriyle başladı. Alevilikte kutsal olan Cemevi değildir. Cem ayinidir ve cem yalnızca basit bir ayin değil aynı zamanda Alevi toplumunun mahkemesi, birlikteliğinin de simgesidir. Her türlü eşitliğin sağlanmaya çalışıldığı bir mecradır. Okuldur. Eğitim yeridir ve hepsinden ötede aynı zamanda mini bir Kerbela’dır. O nedenle cem ayinlerindeki değişimler Alevi toplumundaki değişimlerle karşılıklı etkileşim içindedir. Örneğin son dönemde özellikle bazı Alevi örgütlerin düzenlediği cem ayinlerinde kadınların başlarının kapalı ve erkeklerden ayrı biçimde cemevine girdiklerini görüyoruz. Ve daha başka bir çok şey. Buna ben sosyolojik Sünnileşme diyorum. Yanlış anlaşılmasın Sünnilik ve Alevilik kıyaslaması değil bu, ki ben Sünniliği de, Aleviliği de, Şiiliği de hak ve sahih görürüm. Ancak Aleviler ritüellerini kaybetme riskini taşıyorlar ve bu anlamda sığınmaları gereken tek yer yine Alevi geleneği ve öğretisi olmak zorundadır.

ali-murat Ali Murat İrat

Bu değişimin nedeni kentleşmedir, diyebilir miyiz? Kentleşme başka hangi ritüeller üzerinde etkili oldu?

Kentleşme etkenlerden birisi ama kentleşme deyip sıyrılmak biraz kolaycılık. Kentleşme dediğimiz şeyin altında yatan koskoca bir iktidar ağı var. Alevilik gnostik bir inanç ve işlevsel olmayan, üretime dahil olmayan, Kapitalist ekonomi-pratikte yer bulamayan her şey gibi Alevilik de iktidar ağlarının dışında ve karşısında konumlandığından kentleşme yaşandıkça bazı değerlerini geride bırakmak zorunda kaldı. Kentleşme pratiği daha önce de söylediğim gibi cem ritüellerindeki en önemli erimeyi yarattı. Sivas’tan, Aydın’dan, ordu’dan, Urfa’dan gelen ve İstanbul’da, Ankara’da aynı mahalleye yerleşen Aleviler birbirlerini tanıyıp cem yapmak için bir araya geldiklerinde kendi geleneklerini, talibi oldukları dedeleri ve erkanları bir yana bırakıp örneğin hiçbirinin daha önce görmediği Dersimli bir dede’nin talibi olmaya başlamışlardır. Bu durum etkileşimdir ve iyidir ancak ritüellerdeki erimeyi ve geleneğin unutulmasını da beraberinde getirir. İşte bu kaos içerisinde sistematik bir müdahale ritüel yapılarını tamamen dönüştürebilir ki devlet aslında dedelere maaş vb müdahalelerle tam da bunu yapmaya çalışmaktadır.

Geçmişte dedeler ve ocaklar üzerinden sürdürülen örgütlenmelerin günümüzde cemevleri, federasyonlar ve vakıflar üzerinden sürdürülmesinin getirisi olduabc mu?

Alevi örgütleri, hepsi değil tabii ki, Alevilerin ve Aleviliğin hakları için çok mücadele ettiler. Bir kısmı da Aleviliğe en büyük zararı verenler oldu. ABF ve bileşenleri bu anlamda güzel bir sınav verdiler ve çok mücadele ettiler. Keza Avrupa örgütlenmeleri de kimi eksikliklerine karşın çok önemli roller üstlendiler ve çoğunun altından başarıyla kalktılar. Bugün insanlar açık yüreklilikle ben Aleviyim diyebiliyorsa bu sözünü ettiğim örgütler sayesindedir bu. Ancak moder Alevi örgütlerinin varlığına karşın, ben bu konuda biraz muhafazakarım galiba, dedeler ve zakirlerin rolü çok daha önemlidir. Çünkü Aleviliğin cemlerde tekrarlanan sırrı, sözü, öğretisi bu insanlar tarafından sürdürülmektedir. Kısacası öğreti ve inancın direği olarak dedeleri görmek gerekiyor.

Batıda İslamofobi, bu topraklardaysa Alevifobi mi yaşanıyor?

Alevifobi bence yok. Çünkü Alevilerden korkulacak bir durum yok. Aleviler bugüne kadar ne kimseyi muharrem orucu tutmuyor diye tehdit etmiştir, ne kimseyi Alevi olmadığı için öldürmüştür, ne kimseyi semah bilmiyor diye aşağılamıştır, ne zorunlu Alevilik derslerinde diğer inançlardan olan öğrencilere zorla Buyruk okutmuştur, ne de evlerinin kapısına bunlar sünnidir, hristiyandır, yahudidir diye işaret koymuştur. Dolayısıyla terime Alevifobi yerine “nefret suçu” demek daha doğru olacak gibi.

Yeni çıkan raflarında: AlevilikYeni çıkan raflarında: Alevilik

Cumhuriyet'in ilk yıllarını düşündüğümüz devletin Aleviliğe yaklaşımında bir farklılık var mı?

Bence farklılık Osmanlı dönemiyle Cumhuriyet dönemi arasında. Osmanlı döneminde farklı inanca sahip olanlar ve özellikle Aleviler katliama uğradılar. Ancak ilginçtir ki Osmanlı katliam yapıyordu ama inancın ritüellerine ilişkin herhangi bir tasarrufu yoktu. Katliamdan arta kalanlar kendi hayatlarına ve ritüellerine olabildiğince, ellerinden geldiğince devam ediyordu. Cumhuriyet döneminin ilk zamanlarında Bektaşilik üzerinden kısmi bir tanınma var ama özellikle Atatürk döneminden sonra bir reddiye ve yok sayma görülüyor. 2000’li yılların başından itibaren AKP bir şeyi fark etti. Ve Aleviliği kabul etti ama kendi istediği bir forma sokarak kabul etti. Bunun için de yapması gerekenin Aleviliğin ritüellerine müdahale olduğunu gördü ve görüyor da. Bugün gelinen noktadaki farklılık budur.

Ali Murat İrat kimdir?

Ali Murat İrat, 1973 Tortum doğumlu. İlk, orta, lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. 1994 yılında Ankara üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitirdi. Aynı fakültede Farmakoloji alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. Doktora eğitimi sırasında ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalında yüksek lisans yaptı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ikinci doktora öğrenimine hak kazandı. Halen devam etmekte olan doktora çalışmasına Paris'te École Normale Supérieure’da devam etti. Antik ve Modern Dünya’da “ölüm”, “beden”, “iktidar” konuları üzerine çalıştı. Makale, deneme ve şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. BirGün Gazetesi’nde haftalık köşe yazıları yazmaktadır.