Orwell'ın kaleminden madenciler

Wigan İskelesi Yolu'nda okurları bambaşka bir George Orwell bekliyor. Yazar bu kitabında  İngiltere’nin sanayi bölgelerinde bugün de fazla değişim göstermeyen işçi sınıfı yaşamıyla ilgili deneyimlerini aktarıyor. 

Google Haberlere Abone ol

Nilüfer Altunkaya  [email protected]

George Orwell, babasının Hindistan'daki görevi nedeniyle sömürge topraklarında doğar, daha sonra İngiltere'ye yerleşen annesi ve kardeşleriyle yaşamını sürdürür. Edebiyata ilgisi çocuk yaşlarda kendisini gösterir. Zeki ve yetenekli bir çocuktur. Burs kazanarak okuduğu ve maddi yetersizlikler nedeniyle bırakmak zorunda kaldığı Eton Okulu'nda Cesur Yeni Dünya'nın yazarı Aldous Huxley’in de öğrencisi olur. Burma adasında polislik yaptığı yıllardaki gözlemlerini daha sonra kaleme alacaktır.

Yazar olmaya karar verdiğinde ise hayranı olduğu Jack London gibi Londra ve Paris'in yoksul mahallelerinde açlık ve yoksulluk içinde bir hayat sürer. Gençlik yıllarını geçirdiği bu sefalet içindeki insanları yazmak için ailesinin yanına döner. Ve bundan sonraki hayatını bir yazar olarak sürdürür.

George Orwell denince kara ütopya olarak değerlendirilen ve ona edebiyat tarihinde önemli bir yer sağlayan 1984 ve Hayvan Çiftliği gibi romanları akla gelir. Oysa o sadece roman yazarı değildir, sosyopolitik meselelere kafa yoran bir düşünce adamıdır. Bu yüzden deneme-inceleme yazıları gerçekçi gözlemlere dayanır ve hümanist düşünceden beslenir. Bu yazılarında yoksul mahallelerde yaptığı gözlemlerini dile getirirken yakaladığı farklı bir üslup hissedilir.

George Orwell, sol eğilimli yayıncı ve hümanist Sir Victor Gollancz tarafından işsizliğin yoğun olduğu Lancashire ve Yorkshire’da araştırma yapmak üzere görevlendirilir. Yaptığı araştırmaların sonuçlarını 1937 yılında Wigan İskelesi Yolu kitabındaki yazılarında bir araya getirir. Can Yayınları tarafından Levent Konca çevirisiyle çıkan kitap Orwell'in araştırmacı yanını en iyi yansıttığı çalışmalarından biridir.

Yazar, yoksul mahallelerde ve kömür madenlerinde yaptığı gözlemlerini romancı titizliğiyle ele almakla kalmaz, belirlediği sosyal durumlara devlet kurumlarının yaklaşımlarını da yorumlar. Böylece kitap, bir araya getirilmiş inceleme yazıları niteliğinden çıkar, bir romancının yoksul mahallelerin durumunu saptarken yaşadığı hesaplaşmalarla zenginleşir.

aaaaa

İSKOÇ MADENCİLERDEN İŞSİZLERE...

Bu bir kurgusal metin olmasa da George Orwell'in güçlü kalemi, insanları bir roman kahramanı gibi anlatmasını, mekanları ayrıntılı betimlemelerle gözler önüne sermesini sağlar. İskoç madencilerinden, sanayi bölgesinin pansiyoncu ihtiyarlarına, işsizlerden, çok çocuklu kadınlara uzanan geniş bir yelpazede yoksul insanlar, yazarın çarpıcı gözlemleriyle aktarılır. Gerçekçi üslup böylece gerçeğin kendisini aktarma işlevi üstlenir.

George Orwell yapacağı araştırmalar için kaldığı Brookerlar'ın pansiyonunu ve birlikte kaldığı insanları bir roman tadında anlatır:

“Sabahları duyulan ilk ses, fabrika kızlarının giydiği tahta ayakkabıların arnavutkaldırımına vurmasıydı. Sanırım ondan önce, hiç uyanık olup da duyamadığım fabrika düdükleri ötüyordu.

Yatak odasında çoğunlukla dört kişiydik; gerçek amaçlarına uygun olarak kullanılmayan mekânlara özgü o gelip geçicilik havasından mustarip sevimsiz bir yerdi.”

Pansiyon yaşantısının havasını solurken yaptığı yorumlar sistemin bu yoksul insanlara bakış açısını sorguladığı çarpıcı eleştirilerle iç içedir. Şehrin kenar mahallelerindeki bu sefaleti üreten uygarlık onlardan bi'haber yaşamayı sürdürse de bu insanlar “modern dünyanın karakteristik yan ürünlerinden” biri olarak çoğalmaya devam ederler.

“Onları üreten uygarlığı kabul ettiğiniz sürece, onları görmezden gelemezsiniz. Çünkü bu, en azından sanayileşmenin bizim için yaptıklarının bir parçasıdır.”

Böylece yazar gerçek yaşam kesitlerinin pratiklerinden yola çıkarak sanayileşmeyi birçok açıdan eleştirmeye devam eder. Bir yandan da bunca sefalete rağmen her yerde güzellikler görme eğilimindedir. 'Büyük Londra'nın sanayi bölgelerindeki yaşam bir şekilde sürerken, uygarlığın pis kalbinde bile yeşillikler boy verebilir sonra yine “villa uygarlığından başka bir sanayi şehrinin duman tüten bacaları”, “maden eritme ocakları” görünecektir tren penceresinden.

aaaaa111

DÜNYANIN ALTINDA BİR DÜNYA

Sonraki bölümlerde maden işçilerinin hayatını anlatır George Orwell. Tanık olduğu her ayrıntı madenciliğin farklı aşamalarını okurlara yansıtan oldukça değerli gözlemlerdir. Madencilerin çalışma koşullarına ışık tutarken kömürün yukarıda sürüp giden hayatın devamı için ne kadar büyük öneme sahip olduğunu vurgular. Dünyanın altında bir dünya daha vardır ve yukardakiler onu yok saymayı tercih eder:

“Kömür madencilerini iş başında izlediğinizde, bir anlığına insanların ne kadar farklı evrenlerde yaşadıklarını fark edersiniz. Burada aşağıda, kömürün kazıldığı yerde, insanın hayatı boyunca hakkında hiçbir şey duymayabileceği ayrı bir dünyadasınızdır. Hatta çoğu kişi muhtemelen hakkında bir şey duymamayı tercih edecektir de. Fakat yine de, yukarıdaki dünyamız madalyonun bir yüzüyse, kömür madeni de diğer yüzüdür.”

Giruzu patlamalarının teknik nedenleri, bir madencinin ürettiği kömür miktarı, aldığı ücret, maden ocağındaki üretim kapasitesi gibi analitik meseleler ayrıntılarıyla incelenir. Çünkü George Orwel'in bunları kaleme alma amacı istatiksel verileri de kapsar.

Madencilerin çalışma koşullarının ayrıntılı olarak aktarıldığı bölümler sonrasında Wigan'daki yerleşim bölgelerinin anlatımı başlar. George Orwell, evler hakkında ayrıntılı bilgiler verirken olduğu kadar evlerdeki yaşam tarzını anlatırken de son derece gerçekçi ve yalın bir anlatım kullanır. Evlerdeki kalabalık, yaşam koşullarındaki zorluk, kadınlar ve çocuklar yine roman tadında anlatılır.

Bütün bu insanların maruz kaldıkları art niyetli yaklaşımlara rağmen hoşgörü ve iyi niyetleri yeri geldikçe vurgulanır. Orta sınıf insanların önyargıları ve bunların gerçeğe dayanmadığını ifade etmesi, yazarın ait olduğu sınıfın insanlarının bakış açısını bildiği için yaptığı kıyaslamalardır. Yazar, her durumda tanık olduğu gerçekten yana tavır alır.

YİYECEKTEN BİLE DAHA ÖNEMLİ

Toplu konut sorunu, işçilerin çalışma koşulları, Wigan'da sosyal yaşamın ayrıntıları, Lancashire sakinlerinin atık kömür arayışları, beslenme sorunu yeri geldikçe rakamlarla ele alınır. Yazarın can alıcı noktalardaki çarpıcı yorumları ise soğuk rakamların gölgesinden kurtarır metni.

“Şu sahne, Lancashire’daki manzaralardan biri olarak aklımda kalacak: Çuval bezinden önlükleri ve ağır siyah tahta ayakkabılarıyla başörtülü tıknaz kadınlar, acı bir rüzgârda küllü çamurun içinde diz çökmüş, şevkle ufacık kömür parçaları arıyor. Bunu yapmaktan hoşnutlar. Kışın yakıt bulmak için her şeyi yaparlar, yakıt neredeyse yiyecekten bile daha önemlidir. Bu arada, her tarafta göz alabildiğine kömür madenlerinin cüruf yığınları ve kaldırma tertibatları var ve o madenlerin hiçbiri çıkarabileceği kömürün tamamını satamıyor.”

Kitabın sonlarına doğru yaptığı gözlemlerin sonuçlarını ideolojik yaklaşımların ışığında ele alır yazar. Bu bölümler, son derece öngörülü bir yazarın gençlik yıllarındaki farkındalık düzeyinin boyutlarını anlamamızı sağlayan bir birikim ve bilinç örneğidir. Yazarın ilerleme fikrinden, kolektivizme, sosyalizmden faşizme uzanan bir yelpazede, birçok edebiyatçıya göndermelerde bulunması da bu kitabı önemli kılan bir başka unsurdur. Bu yüzden özenle okunması irdelenmesi gereken bu kitapta güncelden tarihsele, ulusaldan evrensele ulaşan hem tanıdık hem de bambaşka bir Goerge Orwell bekliyor okurları.

wigan