YAZARLAR

Kesişen yollar ve ayrışan virajlar

Geçen sezon Abdullah Avcı ile yollarını ayıran Beşiktaş, yerine Sergen Yalçın'ı getirmişti. Abdullah Avcı'nın bundan sonra kariyerinin biteceğini iddia edenler bugün dibe vuran Trabzonspor'un başına geçip Trabzonspor'u şampiyonluk yarışına soktuğuna şahit oluyorlar. Futbolu yüzünden bir zamanlar Fenerbahçe'de istenmeyen adam haline gelen Aykut Kocaman ise geçen sezonun şampiyonu, bu sezonun küme düşme potasında yer alan Başakşehir'in başına geçti.

Bir ressam bir tuvale resim yapmaya başlarken tuval bembeyazdır. Ressam fırça darbelerini tuvale savurmaya başladığında ise resim başlamıştır. Yani “resim”den çok “resim yapmak” esastır. Çünkü yolculuk tek adımda gerçekleşen bir şey değildir. Yolculuk, bir hedef değildir. Hedef, yolculuğun ta kendisidir. Sürecin adı 'resim'dir belki de. O yolda tuvalde birtakım boyalar vardır. Bakarsınız ve “hiçbir şeye benzememiş” dersiniz. Çünkü o yolculuk tamamlandığında, o resmin sonuna gelindiğinde bir resme dönüşür o karmakarışık fırça darbeleri.

Futbol da biraz böyledir. Sezon başlarken herkes 'sıfır' puandadır. Ressamların ellerindeki boyalara göre bir resim ortaya çıkacağı beklenir. Halbuki hayal dünyamızda her ağaç yeşil, her deniz mavi olmak zorunda değil. Yaşananları, süreci şöyle kısaca bir gözden geçirin elbette. Bugün Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe 48 puanda. Sezona başlarken sıfır puandalardı, şu an yine de aynı puandalar. Tuvallerine şöyle bir baktığınızda aynı resmi yapmış oldukları anlamına gelir mi bu? Üçü de birbirinden farklı bir çalışma olmuş diyebiliriz. Elinde daha fazla boya ve malzeme olan ressamın daha bir resim yapamamış olduğunu görebilirsiniz. Elinde az miktarda boyaları olan ressamın ise ortaya bir sanat eseri çıkardığını görürsünüz. Erol Bulut ve Sergen Yalçın. Aralarındaki farkı daha nasıl açıklayabiliriz ki?

Çıkış sıfır noktası ise bugün 48 puanda aynı noktada kesişmiştir yollar. Ama mesele çıkış ve varış noktaları değildir. Yolculuğun kendisidir. İnsan hayatı da böyledir. Herkes doğum ile dünyadaki taksimetresini açar. Varış noktası ise malumunuz. Her yolculuğun taksimetresi aynı yazmaz. Aynı yazsa bile farklı yolculuklar içerdiği gerçeğini değiştirmez. Sahil yolundan kaptırıp Boğaz havası alanlar ve yokuş aşağı ve yokuş yukarı trafiğin içinden sıyrılanlar. Hapishanede bile; aynı koğuşta gerçek suçlular olduğu kadar kader mahkumları da şafak saymaktadır.

Şimdi biraz daha futbola dönelim. Hatta önce bir medya penceresinden durumu gözden geçirelim. Türkiye'de sözde spor gazetecileri ve spor yorumcuları Türkiye'nin şu anda ne kadar çekişmeli bir lig olduğunu ve üst sıralarda yer alan ilk takımın aynı puanda olmasıyla beraber ilk dört takımın şampiyonluk yarışında olduğunu iddia ediyorlar. Buraya kadar yanlış bir şey yok. Ama hepsinin hikayesini aynı kelimelerle ve kavramlarla çizmeye çalışıyor olmaları gerçekten bir rezalet. Spor basınının bir bölümünün yarattığı algı ve yaptığı manipülasyonları bir kenara bırakalım ve resmi çıplak gözlerle görelim.

Fenerbahçe bu sezon devre arası transferleri dahil 22 oyuncu kadrosuna kattı. Sezon başlarken, tuval hâlâ bembeyaz iken Fenerbahçe'yi şampiyon ilan edenler bile oluyordu. Keza kağıt üzerinde Fenerbahçe'nin ligin açık ara en iyi ve en kaliteli kadrosuna sahip olduğunu söyleyebiliriz. Peki tüm bu malzemeleri veya boyaları kimin eline verdiler? Nasıl bir ressamın elinde bu tuval ve bu boyalar? Şöyle düşünün: Türkiye şartlarında, sonuç olarak burası La Liga veya Premier Lig değil. Fenerbahçe tüm bu transferlere ve yaratılan havaya rağmen şampiyonluğun en büyük favorisi olarak görülmüyor. Hatta şöyle soralım: Fenerbahçeli taraftarlardan futbolculara, profesyonel çalışanlardan yöneticilere hatta çaycısına kadar soralım. Bu sezon “şampiyon oluruz” diyebiliyor musunuz? Muhtemelen bu sorunun karşılığında alacağımız cevaplar çok net olmayacaktır. Kaybedilmiş bir şey varmış gibi ortada bir panik ve manasız bir stres yaşıyor Fenerbahçe camiası. Bu ise tamamen Erol Bulut'a yansıyor. Erol Bulut'un ressamlığını ayrıca tartışmak gerek, o da ayrıca bir mesele.

Asıl soru şu: Fenerbahçe bu kadar transfer yaptığı için mi gergin ve stresli? Yoksa bu gerginlik yüzünden mi bu kadar transfer yapıldı? Bunu sadece Fenerbahçe camiası değil, genel Türk futbol kamuoyunun da sorgulaması gerekir. Çünkü genel futbolumuzda ve tüm kulüplerimizden benzer tuhaflıklar mevcut. Biz şimdilik Fenerbahçe üzerinden örneklendirdik.

“Futbol bir sonuç oyunudur” denir, doğrudur da. Ama daha önemli unsurlar vardır futbolda; o da “vaat ve beklenti”dir. Neyi vaat ettin veya ediyorsun? Nasıl bir beklenti oluşturuldu? Ve sonuç olarak ne veriyorsun? Tam da bu konuyla beraber Beşiktaş ve Sergen Yalçın meselesi geliyor.

Beşiktaş'ın bu kadar başarılı olarak algılanması ve Fenerbahçe'nin inanılmaz başarısız ve kötü gidiyor gibi algılanmasının sebebi nedir sizce? Az evvel saydığım iki unsur gerçek çünkü. Sezon başında sadece Beşiktaşlılar değil, tüm futbol kamuoyu ne bekliyordu Beşiktaş'tan ve Sergen Yalçın'dan? Bugün 31 Ağustos'a ışınlansaydık ve ben burada Beşiktaş'ın 23'üncü haftanın sonunda Galatasaray ve Fenerbahçe ile 48 puanda olacağını yazsaydım muhtemelen hiçbiriniz bir daha yazılarımı okumazdınız. O yüzden Sergen Yalçın'ı boşuna övmüyoruz. Büyük bir başarı söz konusu. O dönemki resmi de “Beşiktaş'ın 'dikey geçiş' imtihanı” adlı yazımda da gayet iyi tarif etmiştim sizlere.

Bugün bazı çok bilir kişiler de “siz de çok övüyorsunuz Sergen Yalçın'ın başarısını, sonuç olarak Fenerbahçe ve Galatasaray ile 48 puanda” diyor. Bu arkadaşlar belli ki hayatlarında çalışmamışlar veya ticaretin içinde bulunmamışlar. Bir işe 1 milyon dolar yatırıp yıllık 200 bin dolar kâr etmek var, bir de bir işe 400 bin dolar yatırıp 200 bin dolar kâr etmek var. Sonuç olarak “ikisinden de 200 bin dolar kâr ettin” diyemezsiniz. Bu ne rasyonaldir, ne de gerçekçiliktir.

Geçen sezon başarısız geçen bir dönemin ardından Abdullah Avcı ile yollarını ayıran Beşiktaş, yerine Sergen Yalçın'ı getirmişti. Abdullah Avcı'nın bundan sonra kariyerinin biteceğini iddia edenler bugün dibe vuran Trabzonspor'un başına geçip Trabzonspor'u şampiyonluk yarışına soktuğuna şahit oluyorlar. Futbolu yüzünden bir zamanlar Fenerbahçe'de istenmeyen adam haline gelen Aykut Kocaman ise geçen sezonun şampiyonu, bu sezonun küme düşme potasında yer alan Başakşehir'in başına geçti ve Fenerbahçe'yi kupadan eledi.

Kesişen yollar ve ayrışan virajlar var bu hayatta. Farklı yollar ve farklı yolculuklar. Aynı tuvaller ve aynı boyalarla farklı resimler yapabilen ressamlar. Bu sezon kim şampiyon olur bilinmez. Ama emin olunması gereken bir şey varsa o da sezon bittiğinde geriye baktığımızda gerçekten çok enteresan hikayelere tanıklık edeceğiz ve tartışmalar sürecek...

 

 
 

Ara Gözbek Kimdir?

Yayın hayatına 2005'te üniversite radyosu CIU FM'de başlayan Ara Gözbek aralıksız üç sene İngilizce ve Türkçe yayınlarla canlı radyo programı hazırladı ve sundu. 2005'te CNN Türk'te Frekans programında yapım asistanı ve muhabir olarak görev aldı. Gazeteciliğe ilk olarak 2006'da BirGün gazetesinde adım attı. BirGün'de Pazar eki ve spor bölümlerinde 400'den fazla makale yayınladı, ardından Türkiye'nin en çok takip edilen spor haber sitesi sporx.com yazarlığa devam etti. 2007 yazında staj yaptığı TRT'de “NBA Europe Live” adı altında NBA'in uluslararası projesinde TRT'yi NBA muhabiri olarak temsil etti. SporX TV'de “NBA ARA'SI” programını yaptı. Bunların dışında Taraf gazetesi, tempo24.com.tr ve birçok sitede makaleleri ve haberleri yayınlandı. Döneminde çok popüler bir radyo olan Metro FM'de pek çok programa konuk ve yorumcu olarak katıldı. sokaksesi.com sitesinin ve Android ile Apple'larda uygulaması da olan Sokak Sesi Radyosu'nu kurup burada uzun bir süre “underground” radyo yayınları yaptı. Halen Gazete Duvar'da yazmaktadır.