YAZARLAR

Kent atmosferi

Kentsel atmosferi üreten duman, ses, ışık ve daha başka birçok unsur ne doğal olaylar ne de basitçe teknik konular. (Kentsel) atmosferi, kentsel siyasetin bir unsuru olarak ele almak, hatta belki daha da somut olarak bir kentsel atmosferik siyaset alanının varlığı üzerine düşünmek gerekiyor.

Kent atmosferi denildiğinde ilk akla gelen atmosferin mecazi anlamı olsa gerek. Yani, kentin insanlara sağladığı, kente özel deneyimler yumağı, sunduğu sosyal ambiyans ve benzeri şeyler. Modern kentin (sanayi kentinin) ortaya çıkışından itibaren sosyal bilimciler bu soruya, bu anlamıyla kent atmosferinin ne olduğuna kafa yordular. Hatta bu sorunun bugün kent sosyolojisi dediğimiz bilgi alanının temelini oluşturduğunu söylemek mümkün. Yarattığı kalabalıkla, ürettiği kaotik ortamla, bir yandan ortaya çıkardığı problem yumağı, bir yandan da anonimliği, yaratıcılığı ve öngörülmezliği ile sunduğu özgürlük ortamı modern kentin belirleyici özellikleri oldu. Bu ortamda kentli bireyin hem kendi deneyimi, algıları, duygulanımları ve tepkileri, hem de girdiği yeni toplumsal ilişki biçimleri değişti ve çeşitlendi. Bu anlamda kent, kentli bireyin hem kendi deneyimlerini daha önce görülmedik düzeylerde genişlettiği hem de bu deneyimlerin politikleştiği ortam oldu. Böyle baktığımızda kent atmosferinin özgürleştirici ve bu niteliği dolayımıyla da politik olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak atmosferi düz anlamıyla da düşünmek mümkün. Etimolojik olarak Yunanca “buhar” ve “küre” kelimelerinden türeyen terim maddi ve meteorolojik bir olguyu anlatır: bizi çevreleyen “hava”. Kuşkusuz bu iki atmosfer arasında doğrudan bir ilişki de mevcut; deneyimsel (fenomenolojik) açıdan baktığımızda meteorolojik atmosferin kentin deneyimsel yanını da durmadan etkilediği açıktır. Güneşin az göründüğü yahut yağışın çok olduğu veya hava kirliliğinin rahatsız edici düzeylerde seyrettiği kentlerde bireysel ve toplumsal deneyimlerin bu atmosfer koşullarından etkileniyor olduğunu kestirmek zor değil.

Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, atmosferin -hele de kentsel atmosferin- artık sadece “doğal” bir olgu olmadığıdır. Bugün meteorolojik anlamıyla da kentsel atmosferi büyük ölçüde insan faaliyeti biçimlendiriyor; ve bu şekilde biçimlendiği için de kentsel atmosfer politik bir boyut kazanıyor. Örneğin kapitalist sınai üretim biçimiyle ilgisi açık olan küresel ısınma olgusu bir vakıa iken, kent ölçeğinde daha spesifik olarak kentsel ısı adalarının oluşumunu izlemek mümkündür. Çevresel etki değerlendirmeleri açısından kritik önemdeki kentsel ısı adaları kentsel yatırımların yer seçimleri ve mimari biçimlenişleri ile ortaya çıkmakta. Benzer şekilde, enerji tasarrufu kaygısı ile binaların giderek kendi içlerine dönük biçimde iklimlendirilmesi, kentsel atmosferin üretilişine iyi bir örnektir. Kentleşme uzmanı Stephen Graham’ın tarif ettiği gibi, “havanın politik ekolojisi” açısından baktığımızda göreceğimiz gibi, klimalandırılmış bir kentleşme çağında yaşıyoruz ve bu kentleşme tarzı çerçevesinde madalyonun diğer yüzünü Dubai, Katar, vb. yerlerde sıcak hava nedeniyle ölen inşaat işçileri oluşturuyor.

Enerji tasarrufu uğruna yalıtılmış ve iklimlendirilmiş binalarda üretilen atmosferlerin insan sağlığına etkileri de ancak yakın dönemde dikkat edilmeye başlanan bir konu. Fabrikalardaki sağlık risklerine kıyasla çok daha geç ayırdına varılan ve “hasta bina sendromu” kavramıyla tarif edilen örneklerde, binalarda kullanılan çeşitli kimyasal malzemelerin özellikle beyaz yakalıların çalıştığı ofis mekânlarında var olan “çalışma atmosferini” insan sağlığı açısından nasıl zararlı hale getirdiği gözlenmekte. Son yıllarda yeni yeni araştırılmakta olan bu konu, yabancılaşma ile atmosfer arasında ilişki kurmaya da imkân veriyor. Geçmeden, konunun toplumsal cinsiyet boyutu olduğunu ve kimyasalların insan bedenine etkileri açısından erkek ve kadın çalışanların farklı ölçülerde olumsuz etkiye maruz kaldığını da belirtmeli.

Yapay atmosferin insanlar üzerindeki etkileri ses ve ışık gibi faktörlerin tasarımıyla da şekillenmekte. İç mekânlarda kullanılan yapay aydınlatmanın uyku, dinlenme, çalışma gibi farklı koşullara ihtiyaç gösteren faaliyetleri göz önüne almayan ve piyasa koşullarıyla şekillenen teknolojilerle belirlendiğini biliyoruz. Açık alanlarda aydınlatmanın ise, kentin algısını -gündüze kıyasla- bambaşka bir biçimde inşa ettiğini söylemek mümkün. Özellikle kamusal mekânların özgürce ve güvenlik kaygısı duymadan kullanılabilmesi kentsel aydınlatmanın niteliğine bağlı.

Bunların yanında kentsel atmosferin doğrudan kentliler üzerinde bir kontrol ve baskı aracı olarak kullanılması da söz konusu. Bu durumun en bilinen örneği gaz bombası kuşkusuz. Gezi Direnişi sırasında hemen tüm Türkiye kentlerinde yurttaşların aşina hale geldiği gaz bombası kokusu atmosferin hem deneyime ilişkin rolünü hem de bu bireysel deneyimin nasıl politikleşebildiğinin en çarpıcı örneklerini sundu. Teorik olarak sadece “dağıtılması” amaçlanan bir kalabalığın içindekilere yapılan bir müdahale olarak gaz bombası, kamusal mekânı kullanmakta olan sıradan kentliyi de kaçınılmaz olarak etkiler. Bedene nüfuz eden gaz bireyin kimliğini de muğlaklaştırır; kentli, devlet erkini somutlayan gaz dumanı tarafından fiilen protestocu haline getirilir. Dahası, gaz bulutu -geçici de olsa- mekânı tarifler. İdeal koşullarda gazın yayıldığı ve işgal ettiği alan siyasetin mecrası olan kamusal alandır; fakat uçucu gaz evlerin içine de sirayet eder. Böylelikle de, evlerinde oturmakta olan sakinleri kamusal alana ve dolayısıyla siyasete dahil eder. Tanık olduğum bir örneği aktaracak olursam, Gezi Direnişinin sürdüğü Haziran günlerinde dolmuşla şehir merkezine doğru yolculuk yaparken henüz merkeze varmadığımız halde astımlı bir yolcu hepimizin inceden solumaya başladığı gazın kokusunu alınca dolmuşu durdurup inmek istemişti.  O an için kent merkezi, bina, yol, meydan gibi yapılı çevre elemanlarıyla değil atmosferle tanımlanmıştı.

Yukarıda değindiğim örneklerle işaret etmeye çalıştığım gibi, kentsel atmosferi üreten duman, ses, ışık ve daha başka birçok unsur ne doğal olaylar ne de basitçe teknik konular. (Kentsel) atmosferi, kentsel siyasetin bir unsuru olarak ele almak, hatta belki daha da somut olarak bir kentsel atmosferik siyaset alanının varlığı üzerine düşünmek gerekiyor.


Bülent Batuman Kimdir?

Adana’da doğdu, Ankara’da yaşıyor. ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans derecelerini aldı, doktorasını New York Eyalet Üniversitesi-Binghamton’da tamamladı. Bir süre Mersin Üniversitesi’nde görev yaptı; halen Bilkent Üniversitesi’nde Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı ile Mimarlık Bölümlerinde öğretim üyesi. Kentsel tasarım ve modern şehirciliğin kültürel politikaları üstüne dersler veriyor. Araştırma konuları arasında yapılı çevrenin toplumsal üretimi, modern mimarlık ve şehircilik kuram ve tarihi, kentsel siyaset bulunuyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde ve Avrupa Mimarlar Konseyi’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Journal of Urban History ve Praksis dergilerinin yayın kurulu üyesi. Yayınlanmış kitapları şunlar: The Politics of Public Space (2009), Mimarlığın ABC’si (2012), New Islamist Architecture and Urbanism (2018; Milletin Mimarisi başlığı ile Türkçeleştirildi, 2019), Kentin Suretleri (2019), Cities and Islamisms (derleme, 2021).