YAZARLAR

Kendi popülizminin kurbanı. Fenerbahçe... 

Fenerbahçe savunması bu kadar gerginken, orta saha ve hücumun yekpare oynamaya çalışması, çok komik oluyor. İkinci bölge sadece hücum aksiyonlarının bir parçası olurken, iş savunma görevlerine gelince, neredeyse hepsi bir bütün olarak pozisyon kaybına uğruyor. 

Çok gösterişli bir Ortaçağ şatosu düşünün; ama bu şatonun koruyucu, aşılması çok güç olan surları olmasın. Şatonun ikinci güvenlik tedbiri olan ve şatoyu boydan boya saran su hendeğinden yoksun olsun. Burçlarında her an tetikte olan keskin nişancı okçular, deyim uygunsa yıllık izne çıkmış olsun; böyle bir şatoyu fetih etmek, herkes için çocuk oyuncağı olmaz mı? Yeni Fenerbahçe, sanki topu kaptırma ihtimali hiç olmayan, bir takımmış gibi, maç ve oyunun taleplerine cevap vermeye çalışıyor. Bu tutum ya da algı, futbolun en temel kuralını ihlal etmek anlamına geliyor. Çünkü hakemin düdüğüyle birlikte top iki hal alır; ya top sizdedir ya da rakipte. Anlaşılan o ki, Fenerbahçe, topun hep kendisinde olma varsayımına göre organize oluyor. 

Sekizinci haftadan bu yana Fenerbahçe’nin birinci bölgenin göbeğini kapatmak tedbirinden vazgeçtiğini yazıp söylüyorum. Gustavo'lu maçlarda, Gustavo içgüdüsel bir refleksle, top rakibe geçtiğinde, hemen göbeğin merkezini kapatmaya çalışıyordu. Ama şimdi Gustavo yok ve Fenerbahçe savunma merkezi bir yol hanına dönüşmüş. 

Göztepe maçında, rakip orta sahayı geçmeyi başardı her atakta, kolayca Fenerbahçe kalesini tehdit etmeyi başardı. Çünkü Fenerbahçe’de savunmanın merkezini koruyan hiç kimse olmadığı için, birinci bölge ile ikinci bölge arasında çok geniş bir boşluk oluşuyor ve bu boşluk, her rakibin birinci hedefi haline geliyor. 

Fenerbahçe savunması bu kadar gerginken, orta saha ve hücumun yekpare oynamaya çalışması, çok komik oluyor. İkinci bölge sadece hücum aksiyonlarının bir parçası olurken, iş savunma görevlerine gelince, neredeyse hepsi bir bütün olarak pozisyon kaybına uğruyor. 

Peki Fenerbahçe ne uğruna bu büyük riski ısrarla göze alıyor? Fenerbahçe’nin çok iyi tasarlanıp, kurgulanmış bir hücum planı da yok. Fenerbahçe’nin işlevsel ikinci bölge ve üçüncü bölge işbirliği de yok. Mesut Özil’in varlığına rağmen, henüz her ayrıntısı iyi yapılandırılmış bir hücum organizasyonu görülmüyor. 

Kanat ataklarıyla topu korner köşesine taşımak ve oradan ‘’Allah ne verdiyse’’ ceza sahasına orta kesmek bir hücum planı değil. Çünkü bu topların gol olabileceğine dair hiçbir garanti yok. Takımda Mesut Özil gibi yaratıcı bir oyuncu var ama hâlâ Caner her topu kenardan ortaya kesiyor. Özil ve Sosa’nın dışındaki diğer bütün oyuncular yetenekten çok fiziksel nitelikleriyle oyuna müdahil oluyor. Hiç kimse kusura bakmasın, bu oyuncu tipleriyle dominant bir hücum oyunu oynanmaz. 

Fenerbahçe kesinlikle dengesiz bir takıma dönüştü. Kontra atak ihtimalini düşünmeyen ve savunmasını takviye etmeyen her takım dengesizdir. Futbol oyununda denge hücum ve savunmanın eşit değerde olmasıdır. 

Savunmadan vazgeçmek sadece popülizmdir. Detayları iyi yapılandırılmamış hücum girişimlerinde ısrar etmek, tribünlere oynamaktır. 

 

Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.