YAZARLAR

Kazanmanın DNA'sı: Sergen Yalçın

“Any Given Sunday” filmindeki senaryoya benzer bir hikaye yaşadı Beşiktaş futbol takımı. Kötü gidiş ve daha da kötüye gidiş. Dibe vuruş ve bir liderin ortaya çıkıp herkesi konsolide edip, bir anda o karanlıktan çıkmaya ikna edişi. Beşiktaş, sezon başındaki yaşadığı tablodan çıkıp kaza eseri şampiyon falan olursa bu, lig tarihinde asla unutulmayacak bir teknik direktörlük performansı olur.

“Profesyonel hayatımızın en büyük mücadelesine üç dakika kaldı. Ya takım olarak var olacağız ya da parçalanacağız. Beyler, şu anda bir cehennemin tam içindeyiz. Ya burada kalıp canımızın çıkmasına razı olacağız, ya da tekrar ışığa ulaşmak için savaşacağız. Yavaş yavaş da olsa buradan çıkabiliriz. Bunu sizin için ben yapamam. Çünkü bu iş için fazla yaşlıyım. Ben orta yaşlı bir adamın verebileceği bütün yanlış kararları çoktan verdim. Tüm paramı saçıp savurdum, beni seven herkesin benden kaçmasına neden oldum. Ve artık, aynada gördüğüm yüze ben bile tahammül edemiyorum. Bilirsiniz, yaşlandıkça insandan birşeyler eksilmeye başlar. Bu hayatın bir parçasıdır. Ancak bunu sadece birşeyleri kaybedince öğrenirsiniz. Hayatın santimlerden ibaret bir oyun olduğunun farkına varırsınız. Futbol da öyledir. Çünkü iki oyunda da hata payı çok düşüktür. Biraz erken veya geç atılan adım başaramamanıza neden olur. Yarım saniye yavaş kalır ya da aceleci olursanız, yakalayamazsınız. Santimler önemlidir. Bu takımda biz bu santimler için savaşırız. Bu takımda biz kendimizi ve etrafımızdaki herkesi santimler için paralarız. O santime ulaşmak için kazıyarak yol açarız. Çünkü biliriz ki bütün bu santimleri üst üste koyduğumuzda bu, kazanmakla kaybetmek, yaşamakla ölmek arasındaki o kahrolası farkı yaratacaktır. Size şunu söyleyebilirim: Her savaşta o santimi kazanan kişi ölmeyi göze alan kişi olmuştur. Hâlâ yaşayabiliyorsam bu o santim için savaşmayı göze aldığım içindir. Şu an bunu yapmanızı ben sağlayamam. Yanınızda duran arkadaşınıza bakın. Gözlerinin içine… O santim için sizinle savaşacak birini göreceksiniz. Kendini takım için feda edecek birini, çünkü o da biliyor ki, gerektiğinde aynısını siz de onun için yapacaksınız. Takım dediğimiz budur beyler. Bizler ya takım olarak var oluruz, ya da bireyler olarak yitip gideriz. Futbol budur arkadaşlar, tamamen bundan ibarettir. Şimdi ne yapacaksınız?”

Evet, bu konuşma 1999 yapımı “Any Given Sunday” filminden. Al Pacino yani filmdeki Koç Tony D'Amato'nun takımına yaptığı son konuşması. Bir süredir bir Beşiktaş yazısı yazmıyordum ve Sergen Yalçın sebebiyle bir Beşiktaş yazısı yazmam gerektiğini fark ettim. Yazıyı yazmaya başlamadan evvel Sergen Yalçın'ın ve Beşiktaş'ın içinde bulunduğu durumu ve genel olarak süreci bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirdim. Aklıma direkt bu meşhur Amerikan futbol filmi ve bu meşhur konuşma geldi. Al Pacino'nun sesi kulağımda çınladı ve evet, yazımıza bu şekilde başlamam gerektiğini anladım.

Tamam, biliyoruz. Skora göre maç analizi yapanlar var, yok ısı haritaları, pas istasyonları, vesaire. Herkes dinlemekten sıkıldı bunları, dinleyenler de “futbola bilimsel yaklaşıyoruz” tavrında kendi kandıranlar. Spor kültürünün en önemli elementlerini sayarsak bu, az evvelki unsurların yakın semtinde bile ikamet edemezler. “Spor, kardeşliktir, dostluktur” palavraları da atmayacağız. Spor kültürünün en önemli iki elementi “rekabet” ve “adil olmak”tır. Temelde olan kazanmaktır ve gerisi teferruattır. Amaç kazanmak olmasaydı neden en küçük hikayeden destan yaratma alışkanlığı var bütün dünyada? Kazanmanın yolları da vardır elbette. Kazanmanın türleri ve alt başlıkları.

Sergen Yalçın kimdir? Biyografik anlamda sormuyorum. Kimdir gerçekten Sergen Yalçın? Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en önemli futbolcusu desek, en önemli yıldızı desek ne kadar abartmış oluruz ki? Bu fikrin doğruluğunu düşündüğümüzde kendi kendimize soralım “neresi rasyonal değil?” diye. Ondan önce ondan daha iyi kim geldi? Ondan sonra ondan daha iyisi geldi mi? İki sorunun da muhtemel cevabı “hayır” olacaktır. Beşiktaş yuvasına ait, Beşiktaş'a ait olan ve Beşiktaş'ın kendisi olan Sergen Yalçın, 4 büyük takımda da forma giymesine karşılık her takımın taraftarınca kabul görmüş ve sevilmiştir.

Sergen Yalçın şu anda Beşiktaş'ın teknik direktörü. Peki sadece teknik direktörü mü? Beşiktaş, son 6 haftada sadece 5 galibiyet almadı. Son iki ayda Beşiktaş başka bir fotoğraf ile karşı karşıya esasında. Sergen Yalçın, sadece Beşiktaş'ın teknik direktörü değil, camia liderine dönüştü. Galatasaray'ın bir Fathi Terim'i vardır ve Fenerbahçe kendi Fatih Terim'ini yaratmak adına çok fazla deneme, yanılma ve zorlama gerçekleştirmiştir; Aykut Kocaman, Ersun Yanal, vesaire. Beşiktaş ise hiç hesapta yokken doğal seleksiyon olarak “kazanma ruhu”nu taşıyan, “Beşiktaş ruhu”nu taşıyan bir lidere sahip oldu. Halbuki filmi 4 ay geriye bir saralım. Fotoğraf pek iç açıcı değildi.

Fenerbahçe 18 transfer yapmış, çoktan şampiyon ilan edilmişti. Galatasaray'da zaten iyi bir kadro ve Fatih Terim vardı. Beşiktaş'ta transfer yapacak güç kalmamıştı. Yönetim pasif olarak değerlendiriliyordu medyada. Hatta Sergen Yalçın ile yönetim arasında inanılmaz bir kriz yaşanıyordu. Vedalaşılması gereken bazı oyuncularla vedalaşılamadı ve takım içi huzursuzluk başladı. Eksik ve zayıf bir kadro görünümündeki Beşiktaş bir de sezona kötü başladı. Tünelin ucu bir hayli karanlık görünüyordu. Peki ne değişti?

Bugün Fenerbahçelilerin Erol Bulut'u eleştiriyor olmasını gayet normal buluyorum. Çok uzatmayalım. Sergen Yalçın'ın elindeki kadro Erol Bulut'a verilseydi sezon başında muhtemelen Erol Bulut çoktan görevini bırakmış, takım yarıştan kopmuş, ligin dibine demir atmıştı. Bazen şöyle sorular sorulur, ben radyo yayınlarımda dinleyicilerden çok aldım bu soruyu, “Teknik direktörün bir takıma katkısı yüzde kaçtır?” diye. Bence kadro kalitesi, kadro mühendisliği ve kadro derinliği en önemli unsurdur. Ama bazen hoca katkısı da bazı birtakım unsurların önüne geçebiliyor. Bir maçı her zaman da daha iyi kadrosu olan takım kazanmaz. Bazen daha iyi bir oyun planı olan bir takım kazanır. O oyun planı da hocanın ortaya koyduğu bir iş ise o zaman burada hoca katkısı çok ama çok fazla oluyor. O yüzden Sergen Yalçın'ın mevcut Beşiktaş'ı yeniden yarışa sokmuş olması tamamen teknik direktöre mal edilecek bir icraat. Aboubakar, Fenerbahçe maçını resmen aldı ve toplamda 8 gol attı. Buna rağmen biz bugün Sergen Yalçın'ı konuşuyoruz.

“İnsanlar kendi adına önemli kararlar alabilmeye başladığı zaman adam olmaya başlıyor. Başkaları adına önemli kararlar alabildiği an bir lidere dönüşüyor.”

Sergen Yalçın'ın şu anda mevcut durumun en iyi anlatan söz bu olabilir. O oyuncuyken de “winner” biriydi. Bu özelliğini teknik direktörlük kariyerinde de yansıttığını düşünüyorum.

Geçen sezon Başakşehir'i şampiyon yapmayı başaran Okan Buruk da çok önemli bir teknik direktör. Bunu kabul etmek lazım ama bugün Okan Hoca'yı Sergen Yalçın'ın önüne koyanlar hayatları boyunca bir sahada mücadele koymamış, bir şeyi kazanmanın ne demek olduğunu bilmeyen insanlardır. Başakşehir'i şampiyon yapabilirsiniz ama Başakşehir'de hocalık yapmak ile Beşiktaş'ta yapmak aynı şey gibi telaffuz da edilmemeli. Beşiktaş'ta stres yönetimi, camia baskısı, kazanma beklentisi ve zorunluluğu, bunlar çok ciddi şeyler. Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli. Bu insanlar boşuna “büyük hoca” olmuyorlar. Keza Abdulla Avcı'nın geçen sezon Beşiktaş'ta yaşadığı sürece bizzat şahidiz. Çok zor işler.

“Any Given Sunday” filmindeki senaryoya benzer bir hikaye yaşadı Beşiktaş futbol takımı. Kötü gidiş ve daha da kötüye gidiş. Dibe vuruş ve bir liderin ortaya çıkıp herkesi konsolide edip, bir anda o karanlıktan çıkmaya ikna edişi. Beşiktaş, sezon başındaki yaşadığı tablodan çıkıp kaza eseri şampiyon falan olursa bu, lig tarihinde asla unutulmayacak bir teknik direktörlük performansı olur. Bu başarı tamamen Sergen Yalçın'ın hanesine yazılır. Mümkün mü? Zor ama tabii ki mümkün. Neden? Çünkü o Sergen Yalçın. Kazanmayı bilen, kazanmanın DNA'sını iliklerine kadar taşıyan biri.


Ara Gözbek Kimdir?

Yayın hayatına 2005'te üniversite radyosu CIU FM'de başlayan Ara Gözbek aralıksız üç sene İngilizce ve Türkçe yayınlarla canlı radyo programı hazırladı ve sundu. 2005'te CNN Türk'te Frekans programında yapım asistanı ve muhabir olarak görev aldı. Gazeteciliğe ilk olarak 2006'da BirGün gazetesinde adım attı. BirGün'de Pazar eki ve spor bölümlerinde 400'den fazla makale yayınladı, ardından Türkiye'nin en çok takip edilen spor haber sitesi sporx.com yazarlığa devam etti. 2007 yazında staj yaptığı TRT'de “NBA Europe Live” adı altında NBA'in uluslararası projesinde TRT'yi NBA muhabiri olarak temsil etti. SporX TV'de “NBA ARA'SI” programını yaptı. Bunların dışında Taraf gazetesi, tempo24.com.tr ve birçok sitede makaleleri ve haberleri yayınlandı. Döneminde çok popüler bir radyo olan Metro FM'de pek çok programa konuk ve yorumcu olarak katıldı. sokaksesi.com sitesinin ve Android ile Apple'larda uygulaması da olan Sokak Sesi Radyosu'nu kurup burada uzun bir süre “underground” radyo yayınları yaptı. Halen Gazete Duvar'da yazmaktadır.