YAZARLAR

Kaşıkçı dansı

Suudi Arabistan Arap-İslam dünyasındaki konumu ve ekonomik gücü ile ABD için önemli bir ülke. MbS’nin bir ayağı çukurda olan babası Selman’ın yerine geçeceği de kesin. Bu durumda Prensi kızdırmanın ne anlamı var? Bir yandan insan haklarına önem veriyoruz numarasını devam ettirip zevahiri kurtarırız, diğer yandan her zaman bizi rahatlatacak ekonomik potansiyelin müstakbel “boss”unu da kızdırmayız.

ABD’nin yeni yönetiminin Trump döneminde sümenaltı edilen Kaşıkçı cinayeti raporunu açıklayacağı haberi çeşitli tahmin ve beklentilere yol açmıştı. Raporun açık edileceği haberi daha önce yapılan “Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ı (MbS) değil, Kral Selman’ı muhatap alacağız” sözlerinden sonra gelince heyecan daha da artmış ve MbS’nin politik geleceği dahi tartışılır olmuştu.

Raporun açıklanacağı cümlesinin ilk kısmı aslında haberin “gerçekçi tarafını” ifade ediyor. O da dosyanın Trump (önceki başkan) döneminde sümenaltı edilmiş olması. ABD, Trump döneminde Suudi Arabistan ile birkaçonyüzbinmilyon dolarlık silah anlaşması yapmıştı ve bu örnekten de bir kez daha anlaşılacağı üzere kriteri evrensel insan hakları değil, düpedüz paraydı. Trump da dümdüz gerçekçiydi. Biden yönetimi Mısır’a insan hakları çağrısı yapınca ve MbS’yi muhatap almayacağını açıklayınca “galiba yeni ABD yönetimi insan haklarına önem verecek” gibi bir beklenti oluştu. Sanırız ABD dış politikasında Biden dönemi ile Trump döneminin farkı esasta değil usulde olacak yani “bodoslama” değil, ince taktikler ile hedefe ulaşılmaya çalışılacak. Ki Kaşıkçı raporu durumu hemen ortaya koydu: cinayetin emrini verdiği ifade edilen Veliaht Prens MbS’ye yaptırım yok. Yani çete suçlu ama reisi suçlu değil. Eh, bu da Biden’ın insan hakları konusunda daha ilk sınavda çakması demektir. İşin siyasal boyutunu da değerlendirecek olursak gelecekteki siyaseti belirleyecek olanın ilkeler olmadığı ortada.

Biden isteseydi de Prens Bin Selman’ı dışlayabilir miydi peki? Çok da kolay değil. Her ne kadar Trump, zamanında “k.çınızı biz koruyoruz” diye açıkça aşağılamış olsa da Suudi Arabistan Arap-İslam dünyasındaki konumu ve ekonomik gücü ile ABD için önemli bir ülke. MbS’nin bir ayağı çukurda olan babası Selman’ın yerine geçeceği de kesin. Bu durumda Prensi kızdırmanın ne anlamı var? Bir yandan insan haklarına önem veriyoruz numarasını devam ettirip zevahiri kurtarırız, diğer yandan her zaman bizi rahatlatacak ekonomik potansiyelin müstakbel “boss”unu da kızdırmayız.

İnsan hakları her zaman geçerli, iyi numara. İstediğinde kullan. E maşallah bizim coğrafyada da malzeme bol. Biden yönetimi bundan sonra belli ki bu gibi numaralar (kimyasal, vs) üzerinden baskı mekanizması geliştirecek.

MbS kendisine yönelik fırtınayı önceden sezmişti aslında. İsrail-Arap yakınlaşması, Katar ile normale dönüş hamlesi, Suudi Arabistan’ın önümüzdeki birkaç on yılda hayata geçmesi planlanan mega ekonomik projeleri ve G-20 zirvesine ev sahipliği yapması “sahip olduğu potansiyeli gösterebilmesi için” önemli fırsatlar sundu kendisine. Bu arada Suudi Arabistan yönetimi de ABD tarafına “bizi hafife almayın, siz bizi ne sanıyorsunuz?” mesajı vermeye devam etti. Yemen konusunda da aynı tavır sergilenmişti öncesinde.

Yavan insan hakları mesajları verdikten sonra demans hastalığı nükseden Avrupa ülkelerini geçelim, Kaşıkçı cinayeti somut olarak 3 ülkeyi ilgilendiriyor: Suudi Arabistan, ABD ve Türkiye. Kaşıkçı Suudi Arabistan vatandaşı, ABD’nin “derin gazetesi olduğu” belirtilen The Washington Post’ta yazar ve cinayet Türkiye’de işlendi.

ABD ile MbS arasında devam eden süreci ve düşündürdüklerini görebildiğimiz kadarı ile anlatmaya çalıştık. Merak edilen bir diğer ayak Türkiye. Sahi, cinayetten hemen sonra çok yüksek sesle gösterdiğimiz tepkilere ne oldu?

O dönemde bazı gazetelere fotoğraflar ve ses kayıtları sızdırılarak dünya çapında yankı uyandırılması ve Türkiye olarak manşetlerde kalmamızın sağlanmaya çalışılması, aynı meselenin hem Batı nezdinde hem de Suudi Arabistan’a karşı kullanılmaya çalışılmasına şahit olmuştuk. Üstelik kesin kanıtların olmadığı dönemde yapmıştık bunları. E şimdi ABD de “Muhammed Bin Selman suçludur” diyorken niye bu sessizlik?

Sebep Biden-Erdoğan-Bin Selman üçgeni. Üçlünün her biri diğer ikisinden hoşlanmıyor. Birinin lehine ya da aleyhine yapılacak bir açıklama diğerinin lehine ya da aleyhine olacağı için sessiz kalmanın hayırlı olacağı düşünülüyor belki de.

Mesela Erdoğan “ABD raporu haklılığımızı ortaya koymaktadır, Bin Selman cinayet emrini vermiştir” derse aynı zamanda kendisine şu ana kadar yüz vermemiş olan Biden’ı olumlamış olacak, Biden’ın ise şu ana kadar Erdoğan’ı muhatap almadığı göz önüne alınırsa MbS aleyhinde yapılacak bir açıklama “çok gereksiz” olabilir. Bizim de ilkelerde ısrar edecek halimiz yok ya!

Velhasılıkelam insan hakları, demokrasi hikayeleri anlatılmaya devam edilsin, herkes kısa vadeli gelecek planları ile birlikte kendi çıkarlarının gerektirdiği şekilde hareket ediyor. Mesela Türkiye’nin (Erdoğan’ın) ABD (Biden) ile ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Küçücük Kaşıkçı dansının figürlerini bile işte bu çıkar/projeksiyonlar belirliyor.

İkili ya da kısmi olarak ABD, İran, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Rusya adlarının geçeceği, sessiz kalmanın fayda sağlamayabileceği günler yaklaşıyor olabilir.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.