YAZARLAR

Karşıdevrimin ‘estetiği’: Gülen, Erdoğan, kamera, motor!

Altı yıldır şaibe, yolsuzluk ve anti-demokrasi gibi semptomatik geri dönüşleriyle baş etmek zorunda bırakıldığımız bu sosyal ve politik travmanın bir de popüler kültür tortusu var. 2010’lu yılların televizyon dizilerine damgasını vuran bu kültürel tortunun Türk sineması tarihinde bırakmış olduğu izler, günümüzün aksiyonlu ve milliyetçi/mukaddesatçı TRT dizilerinin ‘estetik’ düzeyini de belirliyor. Estetik tırnak içinde çünkü Stendhal’ın deyişiyle “şimdi çok çirkin şeylerden söz edeceğiz".

15 Temmuz merasimleri bu yıl biraz sönük geçti. ‘Demokrasi Bayramı’nın karanlık ekonomi politiği, Nurettin Canikli adı etrafında yoğunlaşan ‘çökme’ yani cemaatçi şirketlerden Erdoğan’ın 'yakini' şirket ve vakıflara TMSF ve kayyum marifetiyle gerçekleştiği iddia edilen sermaye, varlık ve kaynak transferinin boyutları üzerine harlanan tartışmayla yüzeye vurmaya başladı. Bu iddialar, geçen yıllardan bakiye ‘FETÖ borsası’ davalarının üzerine bindi.

Bayram kutlamalarının bir başka konu başlığı, 15 Temmuz üzerine Meclis Araştırma Komisyonu’nun kaybedilen raporuydu. Raporun hazırlık ve yayınlanma süreçlerini baltalamak, yani darbe girişimi etrafındaki veri ve olguları karartmak için meclis başkanları önderliğinde AKP’li vekillerin ve yetkililerin gösterdiği olağanüstü çabanın ifşası, kontrollü darbe kuşkularını daha da güçlendirdi.

Altı yıldır şaibe, yolsuzluk ve anti-demokrasi gibi semptomatik geri dönüşleriyle baş etmek zorunda bırakıldığımız bu sosyal ve politik travmanın bir de popüler kültür tortusu var. Özellikle 2010’lu yılların televizyon dizilerine damgasını vuran bu kültürel tortunun Türk sineması tarihinde bırakmış olduğu izler, günümüzün aksiyonlu ve milliyetçi/mukaddesatçı TRT dizilerinin ‘estetik’ düzeyini de belirliyor.  Estetik terimi tırnak içinde çünkü Stendhal’ın deyişiyle “şimdi çok çirkin şeylerden söz edeceğiz”.

AĞLAYAN İMAM, HİMMET VE HİZMET

Fethullah Gülen, vaazlarının bir yerinde ağlamasıyla namlıdır. Muhtemelen cemaat mensuplarının çoğu da dışarıdan gözlemciler gibi bu durduk yere gelen coşku ve gözyaşı nöbetlerine anlam vermekte zorlanmıştır. Gülenist sinema projesi, işte bu ağlayışların mistik kaynaklarını izah ederek izleyicilerini ve takipçilerini de ağlamaya çağıran 2009 tarihli Kelebek filmiyle başlıyor. 11 Eylül’ün faili fanatik İslamcılıkla Gülenist hizmet anlayışı arasındaki farkı vurgulayan bir tanıtım filmi olarak okunabilir. Çoğunluğu Afganistan dekoru önünde sergilenen bu müsamerenin mistik mesajı ise başkarakter Yusuf’un kendinin değil başkalarının yaptıklarından duyduğu sorumluluğu ağlayarak ifade edişidir. Burada Mevlevi felsefesi vurgulansa da İsa Mesih’in ilk günahın bedeli olarak bütün günahkâr kullar adına çektiği acı, ağlama gerekçesini daha sağlam bir teolojik zemine oturtacaktır. Bu vicdani yükle baş etmenin yolu olarak cemaat mensupları, yurtdışı misyonerlik faaliyetleri olarak sunulan ‘hizmet’ içinde yer almaya davet edilirken, cemaat dışı izleyicilere ve özellikle Batılı kamuoyuna fanatik İslamcı terörizmin panzehiri ılımlı İslamcılık seçeneği olarak Gülenizm tanıtılır.

Bir yıl sonra vizyona giren ve Tayyip Erdoğan ve eşinin katılımıyla galası yapılan Eşrefpaşalılar filminde Gülen benzeri bir imam karakterinin geçmişinden bir kesit, izleyiciye rol model olarak sunulur. Bir büyük kentin bitirim mahallelerinden birinde izbe bir camiye atanan genç bir imam; hırsız, uyuşturucu mafyası ve benzeri kriminallerden oluşan mahalle sakinlerini tövbe ettirerek imana getirir. Filmin bir sahnesinde ‘Başkasının Günahına Ağlayan Adam’ kitabının gösterilmesi, bir önceki filmin temasına yapılan bir gönderme olsa gerekir.  

3 Mart 2010. Erdoğan ve eşi Eşrefpaşalılar filminin galasında.

2011 tarihli uzun metrajlı animasyon film Allah’ın Sadık Kulu: Barla, Said-i Nursi’nin uzun sürgün hayatından bir kesiti aktarır. Nurculuk ekolüne dayanan Gülenizm’in örgütsel siyasi tarih eğitimi amaçlı olsa gerekir.

Gülenist filmlerin en tuhafı, 2015 tarihli Birleşen Gönüller, Rusya ile arayı bozmadan Kafkas milliyetçiliği yapmak adına tarihi revize eder. Nazi mezalimi altında ayrılan ‘Türkî’ sevgilileri anlatır.

Selam (2013) ve Bahara Yolculuk (2015) misyonerlik faaliyetlerinin yüceltilmesi yanında ‘dinlerarası diyalog’ vurgusu taşır.

Kelebek (2009) ve Selam (2013) film afişleri 

Altı yıllık süre zarfından üretilen bu altı filmin toplam 7 milyon gişe yapmış olmasının, akıbeti hala bilinmeyen Meclis Araştırma Komisyonu Raporu içinde ‘FETÖ’nün legal görünümlü faaliyet alanları içinde sinema filmleri’ başlıklı bir bölümde kriminal incelemeye tabi tutulduğu rivayet olunur. Bazı filmlerde peygamberin adının geçmemesine adeta bir suç gibi dikkat çekilirken bir filmin sonundaki O’na ithafının Gülen’i kastettiği, bir başka filmin bir sahnesinde de hilal ile haçın birlikte gösterildiği rapora yazılmış. Aynı bölümde, asker ve sivil unsurların sinema salonlarını örgütsel buluşma mekânı olarak kullandıklarının belirtilmesi, 7 milyonluk gişe başarısı karşısındaki hazımsızlığın dışavurumu olarak okunmaya müsait.

Cemaat çevresinin ürettiği bu altı film, Samanyolu TV’deki dizilere kıyasla güncel siyasetin yankılarından oldukça uzaktır. Ergenekon davası, Kürt savaşı, dış mihraklar konseyi gibi cemaatçi dizilerin vazgeçilmez konuları yerine daha felsefi, tarihsel ve küresel meseleler ele alınır. Cemaatin aktif olarak içinde yer aldığı politik çatışmalara bakmak yerine uzlaşma, uyum, hatta pasifizmin yüceltildiği bir arınma ve misyonerlik çağrısı bu filmlere hakimdir. Uhrevi temaları, kabarık bütçeleri ve hatta gişe başarıları, bu yapımları yine de vasatın oldukça altındaki sıralardan kurtarmaya yetmiyor.

AKP ‘ESTETİĞİ’ VE GİŞE FELAKETİ

7 Şubat 2012 günü MİT’e yapılan savcılık baskınıyla görünürlük kazanan Cemaat-AKP çatışması; dershanelerin kapatılması, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları, emniyet ve yargı makamlarından tasfiyeler gibi karşılıklı hamlelerle tırmanarak 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar ulaştı. Erdoğan cephesi, bu süreç içinde elindeki bütün kaynakları seferber ederek bir propaganda filmi yaptı: Kod adı K.O.Z. (2015). Pahalı aksiyon sahneleri ile gişe rekoru kırma iddiası taşıyan bu film, cemaatçi sinemadan çok güncel siyasete angaje Samanyolu TV dizileri çizgisindeydi. Tek benzerlik, cemaatçi filmlerde yüceltilen Fethullah Gülen ve benzeri karakterlerin bu anlatıya kötüler olarak girişidir. Gülenist misyonerlik ya da ‘hizmet’ faaliyeti de bir o kadar olumsuzlanır. Örneğin Selam filminde cemaat tarafından farklı kıtalara tayin edildiklerinde ‘hizmet’ aşkıyla vuslatı geciktirmeleri idealize edilen Zehra ve Harun çiftinin bu filmdeki asimetrik yansısı Zeynep ve Enes çiftidir. Enes’in ‘abiler’ öyle uygun gördüğü için başka ülkeye tayini, terk edilmiş Zeynep’i MİT ajanı olmaya sevk edecek ve sonunda hain sevgilisini öldürecektir. Koz, IMDB’den aldığı 1,6 puanla bütün zamanların en kötü 100 filmi içinde yer alırken, gişedeki iddiasının da oldukça gerisine düştü. AKP’li belediyelerin toplu bilet alarak çalışanlara dağıttığı, filme gitmeyenlerin işten çıkarılmakla tehdit edildiği gibi cemaat kaynaklı olduğu anlaşılan iddialarla anılıyor.

Koz (2015) film afişi

Bir başka gişe felaketini de Erdoğan’ın biyografisine dayanan Reis (2016) filmi yaşadı. Filmin 1,0 olan IMDB puanı muhtemelen bir başka dünya rekoruydu. Gerçek yapımcı olduğunu ifade eden Temel Kankıran, filmin başarısızlığını kendini yapımcı olarak sunan Ali Avcı’nın müdahalelerine bağlıyor. Ali Avcı, bu filmin vizyona girdiği aylarda yönetmenliğini yaptığı 15 Temmuz Uyanış adlı filmin fragmanını dolaşıma soktu. Fragmanda, 15 Temmuz darbesi anlatılıyor; Erdoğan’ın eşi, damadı ve oğlunun öldürüldüğü sahneler gösteriliyor. Son sahnede diz çökmüş olan Erdoğan’ın kafasına silah dayanıyor.

15 Temmuz’dan nemalanmayı umarken Reis fiyaskosunun üzerine bir de darbeyi başarılı gösteren sahnelerle Saray’ın hışmına uğradığı anlaşılan Ali Avcı, ‘Silahlı terör örgütüne üye olma’ iddiasıyla kendini hapiste buluverdi. Mahkemedeki savunmasında “Reis filmiyle Ak Parti’ye yüzde 3’lük bir oy kazanımı sağladım. Filmde oğlum, Erdoğan’ın torunu rolünde oynadı. Reis adlı parfümü yapıp dağıttım” beyanlarında bulundu.

MAHSUN’UN TRAJEDİSİ

Mahsun Kırmızıgül, bir başka küskün popüler kültür figürü. Yeni Akit gazetesi tarafından New York’ta Beş Minare (2010) filmiyle “terörist başı Fethullah Gülen’in propagandasını yapmakla” suçlanıyor. Kırmızıgül, Hacı Gümüş karakterinin Fethullah Gülen olduğu iddiasına karşı, “öyle olduğunu ima etseydim filmim 10 milyon gişe yapardı” diyor. Haluk Bilginer’in ustalığını ayrı tutmak kaydıyla belirtmek gerekir ki böyle bir yapımın 10 milyon seyirci tarafından izlenmesi mediokrasinin zaferi olarak tarihe geçerdi. Aslında ılımlı İslamcılık güzellemesi hasebiyle Gülenci filmlerle taşıdığı tematik paralellik yadsınamayacak olan Beş Minare üzerinden Mahsun Kırmızıgül’e terörizm suçlamasında bulunmak haksızlık. Üstelik Beş Minare 5,7 IMDB puanıyla bu kısa araştırma içinde yer alan filmlerin en iyisi olarak görünüyor. Varın ötekileri siz düşünün.

Demiştik ya “çok çirkin şeylerden söz edeceğiz”; sözümüze sadık kalmış olduk.


Zafer Yörük Kimdir?

Londra Üniversitesi’nde iktisat ve siyaset bilimi dallarında lisans eğitiminin ardından Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ideoloji ve söylem analizi dalında yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Londra, Erbil ve İzmir’de siyaset bilimi ve medya/iletişim alanlarında çeşitli üniversitelerin akademik kadrosu içinde yer aldı. Akademik çalışma alanları; post-yapısalcı kuram, psikanaliz ve kimlik siyasetidir. Türkiye ve Orta Doğu siyaseti üzerine akademik yayınları vardır. Halen Duvar English ve Medya News internet yayınlarında ve Yeni Yaşam gazetesinde köşe yazmaktadır.