Kanarya şakımalı, pelikan sevdalı bir 'Bursa Bülbülü'

Ata Demirer'in yeni filmi "Bursa Bülbülü", Disney Plus'ta izleyici ile buluştu. Demirer yine samimi eğlence ile çıkmış seyircinin karşısına. Yalnız göze değil kulağa da hitap ediyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Gösteri dünyamızın 90'larda parlayan komedyenlerinden Ata Demirer yeni filmi "Bursa Bülbülü" ile Disney Plus'ta göründü! Demirer yazıp oynarken yönetmen koltuğunda daha önce "Eyvah Eyvah" serisinde birlikte çalıştığı Hakan Algül oturuyor. Ata Demirer'in Cengiz adında bir müzisyeni canlandırdığı film bir kaset yapma, sahne alma macerası etrafında şekilleniyor.

Kaset peşinde yiten, org başında Cengiz Sezen sevdalar! 

Değerlendirmeye geçmeden önce konuyu kısaca anmakta fayda var. 1986 Mudanya'sında geçen ve çekimleri büyük ölçüde Erdek'te gerçekleşen filmde Cengiz Sezen (Ata Demirer), başında peruğu elinin altında orgu çay bahçelerinde çalarak geçimini sağlayan bir müzisyendir. Almanya'dan gelen ağabeyi, kız kardeşi ve annesi ile yaşayan Cengiz'in tek ideali kaset yapmaktır. Hayat böyle akıp giderken bir kadınlar matinesi sırasında peruğunu kaçıran köpeğin peşine düşer. Bu köpek (Oscar) onu hayatını değiştirecek bir eve sürükler. Neşe ailesinin müstakil ve şen cumhuriyetine düşmüştür Cengiz. Daha önceden müzik piyasasından tanıştığı kanuni Taşkın (Cem Gelinoğlu), Arzu (Özge Özacar), babaları ünlü bestekâr Şerafettin Neşe (Tarık Pabuççuoğlu) ve anneleri Zeliha (Melek Baykal). Cengiz'i bülbül ötümlü kanaryasını koltuğunun altına sıkıştırıp atılacağı bir macera beklemektedir. Cengiz bu yolda pelikanlara, beyaz zambaklara besteler yapacak; âşık olacak, acılar çekecektir.

'Samimi eğlence'de en ön masada yer ayırtan komedyen Ata Demirer

"Bursa Bülbülü" tipik bir Ata Demirer güldürüsü. Daha önce çok kere Hakan Algül'le çalışan Demirer özgün bir komedi tarzına erişmiş ve temasını tam anlamıyla bulmuş. Kimi komedyenimiz kelime şakalarına yaslanıyor kimi kargaşa ortamından, rastlantılardan komedi devşiriyor. Demirer'de baskın tema ise samimi eğlence.

Demirer aşıkken güldürüyor, güldürürken çok uzaklara götürmüyor. Komedyen eğlence vadediyor. Ki bu noktada eğlence ile güldürüyü bir parça ayırmak gerekmekte. Zaten "Bursa Bülbülü" de ana fikir olarak gülünç olaylardan ziyade aşk acısı barındıran bir sahne alma, kaset çıkarma macerasına yakın duruyor. Demirer eğlencesi kontrollü bir eğlence. Aile çay bahçesinde çalar gibi yazıp oynuyor Demirer. Elbette Algül de bu rahatlığa ve yalınlığa uygun yönetiyor. Nerede köpürtüleceği nerede çitileneceği nerede dereye basılıp durulanacağı bilinen bir anlatı.

Demirer sahne ve taklit yeteneğinden dolayı tiplemeleri samimi bir düzlemde işleyebilirken takip maceralarını esas alıyor. Öyküleri genellikle Kuzey Ege kasabalarında geçiyor, büyük şehirle kurulan bağ çatışmanın seyri açısından belirleyici oluyor. "Eyvah Eyvah"ta İstanbul’da başlayan hikâye Çanakkale Geyikli'ye uzanıyordu; bu kez tersi bir rota izleniyor ve İMÇ'si, gazinolarıyla müzik piyasasının ve sahne dünyasının kalbi konumundaki 80'ler İstanbul'una geliniyor. Rotanın hikâyenin ihtiyacı doğrultusunda belirlendiğini söyleyebiliriz. Cengiz'in ümitlerinin yıkılması için İstanbul'un da sahnede görünmesi gerekiyor.

Mudanya-İstanbul hattı: Şirin kasabalar, yutan şehirler

Demirer'in kaçıp kovalamalı, bol çalıp söylemeli eğlence anlayışı filme hâkim... Bununla birlikte atmosfer üç ayrı noktadan kurulmuş: Dönem, şehir ve sektör. Seyirci için tahrik edici bu üç öge Demirer güldürüsünün temelindeki samimiyete harç oluyor. Bu üç ögeden ilkinin çok fazla öne çıkmadığını söyleyebiliriz. Taverna kültürü, dönemin ses sanatçıları, arabaları, tetrisler gibi 80'leri anan bezemelerle karşılaşsak da "Bursa Bülbülü" tam manasıyla bir dönem filmi değil. 80'lerde geçen, şehri arka plana yerleştirip macerayı eğlence sektöründe geçiren bir güldürü. Filmin dönem filmi olmayışının iki temel sebebi var. Öncelikle dert bu değil. "Bursa Bülbülü" "kaset çıkarma" fikrinden dolayı 80'leri seçmiş, eğer plak çıkarılsaydı 60'larda geçecekti. Esas niyetin müzik dünyası ile bir kasabayı kültürel alışverişe sokmak, böylece eğlenceli bir kesit aktarmak olduğunu görüyoruz. İkinci sebep ise 80'lerin kavranması güç yapısı... Popüler kültürü üzerine çeşitli incelemeler yapılan, siyasal ve sosyal bakımlardan bir geçiş, bir yeniden yapılış dönemine denk geldiği için farklı okumalara kapı aralayan 80'ler; 90'ların pop kültürüne zemin hazırlarken darbe ile serbest piyasa özgürlükleri arasında preslenip anlatılabilirliğini bir ölçüde yitiriyor.

Şirin kasaba ise filmin merkezinde. Tarihî yapıları ve mahalle araları ile öne çıkan şehir, sosyal yaşamı turistik geziyle buluşturan bu kompleks hâlini deniz kıyısında tamamlıyor. Öte yandan kestane şekeri ve İskender döner gibi Bursa'yla özdeşleşmiş yiyecekler de sık sık hatırlatılıyor. Yine oradan oraya zıplayıp ortamı karıştıran çekirgenin bir Bursa esprisi olarak kullanılması hoşluk katıyor. Filmi bir Bursa filmi kılan, bu yönü vurgulayan asıl nokta ise İstanbul'da geçirilen sürenin hayli kısa olması. İstanbul rol çalacak kadar fon olmuyor filme. Ayrıca iki şehrin sahil hattı vesilesiyle karşılaştırılması, Taşkın'ın Boğaziçi manzarasını seyrettiğimiz sahnede, bir çay bahçesinde oturdukları sıra İstanbul'u övmesi ilginç. Bu sahnede İstanbul'da (tam olarak) neyin fark yarattığını anlayamıyor fakat Taşkın'ın neyi kastettiğini az çok seziyoruz. İstanbul'un büyüklüğü sezgilerde! Kalabalık olması, cazibe merkezi olması, yoğun yapılaşma, baş döndürücü trafik detaylardan ibaret. Tüm mesele şehri hissetmek... Öğrenilmiş bir büyüklük bu! "Bursa Bülbülü" buna izin vermiyor.

Filmde eğlence dünyası ise gerektiği kadar yer tutuyor. Gazino ve kaset doldurma sahneleri dozunda... Hem 80'lerin arabesk ağırlıklı filmlerine selam yollanıyor hem aşırıya kaçılmıyor. Filmde ayrıca dönemin önemli isimleri anılıyor. Zeki Müren ile Müzeyyen Senar'a saygı duruşunda bulunulurken canlandırılan Bülent Ersoy ve Emrah keyif katmış. Gazinolar kralı Fahrettin Aslan da kısacık ama etkili işlendiği sahnede akıllarda kalacak bir biçimde aktarılmış.

Naif sevda, buruk güldürü

Ata Demirer ağırbaşlı bir film yazmış. Aksiyonlu sahneler eksik kalmasa dahi sevdanın filizlenme süreci, Cengiz'in kaset çıkarma çabası ve yan aşkların öne çıkmaması filmin artılarından. Bazı sahnelerde ise kuşun ötüp ötmemesinden hareketle yersiz şakalar kullanılıyor ama ismi Bursa Bülbülü olan bir filmde bu durum kabul edilebilir.

Filmin zayıf karnı Bursa'yı iyi işlemesine ve dönemden istediğini almasına karşın duygularda problem yaşaması. Bursa Bülbülü eğlenceli bir film fakat aynı ölçüde buruk... Üstelik bu burukluk filmin yarısından itibaren hissedilmeye başlıyor ve seyirciyi güldürmekle hüzünlendirmek arasında kalınan bolca sahne izliyoruz. Film kendi öyküsündeki bu burukluğun yanı sıra geçtiği dönemden kaynaklı bir duygu karmaşası da yaşatmakta. Emrah ve Bülent Ersoy sahnelerinde güldürürken -ki her iki esprinin de uzatıldığını söyleyebiliriz- Metin Akpınar sahnesinde samimiyeti karşı tarafa geçirerek iç acıtıyor. Bu gelgitler finale doğru azalırken hesabın kapatılması da seyirciye temiz, bağımsız bir öykü sunuyor.

Karakterlere baktığımızda ise geneline dair olumlu konuşabiliriz. Eksiklerden başlayalım. Cengiz'in ailesi oldukça zayıf kalmış. Aycan Koptur'un rolü kendine bir hikâye açtığından nispeten iyi ama anne, gurbetçi abi ve Alman yenge karakterleri filme birkaç sofra ile sahilde piknik sahnesi dışında katkıda bulunmuyor. Neşe ailesinin üyeleri filmde ağırlığını hissettirirken Zeliha karakteri biraz kafa karıştırıyor. Anne Zeliha kızının doktor, mühendis taliplerini reddederek maddi anlamda daha iyi bir fırsat bekliyor şüphesiz ancak organizatör Osman'a bir anda yapışması da biraz itici duruyor ve baştaki tavrını boşa düşürüp karakterin sevimliliğini gölgeliyor. 

Filmin anlatısına dair iki noktanın altını çizmeli. Ata Demirer, karakterini başarılı çizmiş. Tiplemelerinden devşirmiş, skeçlerinden esintiler taşımış fakat filmin önüne geçmeye çalışmamış. Sadece Ata Demirer'in olduğu bir film yerine her zamanki Ata Demirer güldürüsünün damga vurduğu bir öykü yazmış. Bu tercih, filmin artılarından. Diğer yandan ince esprilerin yönetimi başarılı. Çekirge meselesinde olduğu gibi bülbül ötümlü kanarya da anlatıda simgesel bir taraf içeriyor. Kanarya şakımaya başlayınca Cengiz'in "şakımayı" bırakması, peruğunu suya atıp sahnelere veda etmesi hoş olmuş. Köpek, kanarya ve çekirge gibi üç farklı hayvandan yararlanan Demirer-Algül ikilisi sembollere de tadında yaklaşmış. Peruk bu yaklaşımın güzel bir örneği. Başka bir yönetmen başrolün en önemli parçası olan bu peruğu öykünün önüne taşıyabilirdi. Algül abartmamış.

Sahnede şakır, her peruğu taşır! Karşınızda Ata Demirer!

"Bursa Bülbülü"nde son olarak oyunculuklara değinmek istiyorum. Demirer bir kez daha kendisine uygun bir karakterde doyurucu bir oyunculuk sergilemiş. Sesinin ön plana çıktığı filmde geçmiş rollerine kıyasla biraz ağır kaldığını söylemek lazım. Hatta üzerine bir olgunluk oturmuş diyebiliriz. 90'ların komedyenleri yavaş yavaş en iyi oldukları alana doğru kayıyorlar. Yılmaz Erdoğan senaryoda yoğunlaşıyor, Cem Yılmaz eş dost akrabayla yapımlara imza atıyor, Demirer de sesini kullanıyor ve eski tiplemelerinden yararlanıyor. Her ne kadar "Bursa Bülbülü"nde olgun ve özgün bir karakter ortaya koysa da bir durağanlık söz konusu...

Cem Gelinoğlu sosyal medya skeçlerinden gelip beyazperdeye en çok yakışan oyunculardan. Bu filmde karakteriyle bir fark yaratmamış ama performansının asgarisini ödemiş. Özge Özacar gazino sahnesi doldurmaya indirgenen; dış görünüş, bol bakış ve gülüşte sınırlı bir rolde kendinden bekleneni vermiş. Melek Baykal ve Tarık Pabuççuoğlu renk katmışlar. Celil Nalçakan, organizatör Osman rolünde vazifesini yapıyor. Sahnesi az sayılmaz fakat rolü etkisiz... Hâliyle karakteri pek derinleşmemiş. 

Bu noktada tabii Doktor Fatih rolünde Toygan Avanoğlu'na değinmeden geçmeyelim. Avanoğlu Güldür Güldür skeçleri basitliğinde bir rolde çıkıyor karşımıza fakat hayli başarılı. Seyirci film aktıkça onu ve Emrah karakterini arıyor. Yönetmen seyircinin bu beklentisini değerlendirdiğinden Avanoğlu'nu aralar serpiştiriyor. Doktor Fatih karakteri hafifliyor ama oyunculuk etkisini yitirmiyor. 

"Bursa Bülbülü" eksiklerine rağmen keyif veren bir film. Ata Demirer yine samimi eğlence ile çıkmış seyircinin karşısına. Yalnız göze değil kulağa da hitap ediyor. Saz arkadaşları ise bu şenliğe uyum sağlıyor. Pelikanlara, beyaz zambaklara yazılan şarkıları dinlemek, bülbüllere yanık yüreklerin komik maceralarına ortak olmak istiyorsunuz buyurun, "Bursa Bülbülü" sahnede!