Kampüssüz toplumsal cinsiyet çalışmaları: Aramızda’ki bağ
"Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıkları için ihraç edilen akademisyenlerin ve eğitim hakları kesintiye uğrayan öğrencilerin bir araya gelmesiyle kurulan Aramızda Derneği 2017'den beri toplumsal cinsiyet alanında çalışmalarını sürdürüyor. İrem Akı "Amfiler, sınıflar, kantin, bahçe, büyüklü küçüklü odalarımız… Bir arada olabileceğimiz o kadar çok mekân vardı ki… Bunlar bir anda gitti. Fakat aramızdaki bağ bizi yine buluşturdu" diyor.
Sosyal bilimciler olarak “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atıp, 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek çıkarılan KHK’larla ihraç edildikten sonra çoğumuz okuyup yazmayı ve bildiklerimizi paylaşmayı, bilmediklerimizi öğrenmeyi sürdürdük. Yaşamak, ayakta kalmak direniştir, dedik. Yaşamanın bin türlü yolu var ama çoğumuz için ayakta kalmanın yolları bunlardı. Türkiye’de çok zor ama bazen geçimimizi de bunlardan sağladık. Emeğin farklı biçimleriyle de tanıştık, yeni beceriler edindik, gizli yeteneklerimizi gün yüzüne çıkardık. Kendi adıma en çok tarım ve kooperatifçilik yapan arkadaşlarıma özeniyorum. Ama bunun için iklimin, o değilse ruh durumunun Akdeniz olması gerekiyordu. Kara ikliminin sakinleri farklı çatıların altında veya bağımsız akademik üretim yaptılar. Kendi adıma bir günümü boş geçirdiğimi hatırlamıyorum. 'Boş'luk neye tekabül ediyor ve durmaksızın çalışmak iyi bir şey mi, çoktandır emin değilim. Herkesin kendini sağaltma yolu farklı. Durup dinlenmek, düşünmek, içine dönmek isteyen arkadaşlarım da oldu. Onlar da öyle dayandılar yaşananlara. Dayanamayanlar da oldu maalesef. Hayatına son verenler, hastalığa yenik düşenler, beden ve ruh sağlığını, sevdiklerini, sığındığı şehri, evi kaybedenler… Ama ben şimdi, üniversitelerden ihraç edilenler arasında sosyal bilimci olup toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hakları, LGBTİ+, queer teori gibi konularda çalışan kadın akademisyenlerin ve öğrencilerin kurdukları ve üyesi olmaktan mutluluk duyduğum Aramızda Derneği’nin sesini duyurmak istiyorum size. Dernek adına İrem Akı ile konuştuk.
Aramızda ne zaman, ne amaçla ve kimler tarafından kuruldu? Derneğin ismi neye referansla seçildi?
Aramızda’nın kuruluş adımları, ağırlıklı olarak “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atması nedeniyle KHK’larla ihraç edilen feminist barış akademisyenlerinin ve onların ihracı ile eğitim hakları kesintiye uğrayan öğrencilerin 2017 yılında bir araya gelmesiyle atıldı. KAOS GL’nin düzenlediği Feminist Forum ve Homofobi Karşıtı Buluşmalar, akademide toplumsal cinsiyet çalışmaları ve kampüs ortamlarında toplumsal cinsiyet ilişkileri bakımından yaşanan tahribatı konuştuğumuz buluşma da bu fikrin gelişmesine vesile oldu.
Dayanışma ağlarımızı örmek ve üretmeye devam etmek için farklı yollar geliştirmemiz kaçınılmazdı. Bu bağlamda akademik ve bilimsel bilginin üretiminin sürdürülebilmesi, OHAL ve KHK rejiminin toplumsal cinsiyet perspektifinden okunması, bilgisinin üretilmesi ve toplumsal cinsiyet çalışmalarına yönelik olası saldırılara karşı; taciz, şiddet ve ayrımcılıkla mücadelenin sürdürülmesi için neler yapılabileceği üzerine düşünmek ve tartışmak bizi böyle bir oluşuma yöneltti.
Üniversitelerde toplumsal cinsiyet/queer içerikli derslerdeki daralma, öğrencilerin tez süreçlerindeki kesintiler, cinsel tacize karşı birimler ve mekanizmalarda oluşan tahribat, ihraçların ardından karşılaşılan en temel sorun alanlarıydı. Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği de bu ihtiyaçtan hareket ederek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanındaki tehditlere karşı kampüslerde, dersliklerde ve sokaklarda, daralan yaşam, akademik ve entelektüel üretim, siyaset ve eylem alanlarını genişletmeyi hedefleyerek 2017’de kuruldu. Hannah Arendt, “insan ilişkilerinin, eylem, çoğulluk ve performansın ‘aramızda’ oluştuğunu” söylüyor. Buradan hareketle Aramızda adı önerildi ve biz de bu adı benimsedik. Sonundaki DA ile ihraçlardan hemen sonra kurulan dayanışma akademilerine bir gönderme de var aynı zamanda. Toplumsal cinsiyet alanında kayıt tutan, birikimi kullanıma açan, içerik üreten bir alan açmaya çalışıyoruz.
İhraçlardan önce akademide hak temelli, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ çalışmaları ne durumdaydı? Bazı kampüslerde bu tür çalışmaların, kurumsallaşmaların dikkat çekecek yoğunlukta ve etkin bir şekilde yürütülmesinin ihraç sürecinin hızlanmasında etkisi var mıdır sence?
Birçok üniversite kampüsünde ama özellikle Ankara Üniversitesi’nin Cebeci kampüsünde ihraçlardan ve imza sürecinden de önce hak temelli çalışmalar, toplumsal cinsiyet ve queer çalışmalar, araştırmalar açısından çok güzel bir ortam vardı. Toplumsal cinsiyet araştırmalarıyla ilgili dersler ders programlarında yer alıyordu. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi köklü ve özellikle ihraç öncesi çok aktif bir kurumdu. İlk doktora programının, ilk toplumsal cinsiyet çalışmaları anabilim dalının ve cinsel tacize karşı destek biriminin açılmasını sağlamış, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışmalara yer veren ilk hakemli e dergiyi yayınlamıştı. YÖK’ün 2015 yılında üniversitelere gönderdiği ama 2019 yılında kaldırdığı Tutum Belgesi’nin çok olumlu etkileri oldu o dönem. 2010 yılında Homofibi Karşıtı Buluşma’ya Judith Butler gelmişti kampüse, mesela. Konuşmasının başlığı “Queer Yoldaşlığı ve Savaş karşıtı Siyaset”ti. Şu an içinde bulunduğumuz duruma baktığımızda 2010 yılından ne kadar uzakta olduğumuzu görebiliriz sanırım.
İhraçlardan sonra bu çalışmalar, Aramızda ve benzeri oluşumlarla (Birarada, Kampüssüzler, dayanışma akademileri vb.) sürdürüldü. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik husumet, homofobinin yükselişi, kadına yönelik şiddetin bir tür kırıma dönüşmesini hesaba katacak olursak, bu alanda akademiye alternatif akademik çalışmaların "dışarda" ve dayanışma ağları, birtakım fonlayıcı kuruluşlar aracılığıyla yürütülüyor olmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Bu tür çalışmaların kampüs dışına itilmiş olması elbette üzücü. Burada kampüslerde artık bu alanda hiçbir şey yapılmıyor demek istemiyorum. Ama ihraçlardan önce sivil toplum ve kampüs arasında bir bağ, bir köprü vardı. Şu an bu bağ kopmuş durumda. Tabii bu sivil toplumdan ne anladığımıza da bağlı. Bazı STK’lar elbette üniversiteyle işbirliği yapabilir ama LGBTİ+’ya ilişkin çalışmalar yapan bir dernek mesela, eskiden olduğu gibi artık üniversitelerle çalışma yapamayabiliyor ne yazık ki.
İhraç edilenler olarak akademinin dışında araştırma ve üretim yapmak elbette bizi daha özgür kılıyor. Ama yıpratıcı ve yorucu süreç. Fon veya proje dediğiniz şeyin bir devamlılığı yok. Maddi açıdan bakınca çok kaygı verici. Zamanla alışıyor insan sanırım. Diğer yandan üniversiteden farklı olarak her işi kendiniz yapıyorsunuz. Ama her işi. Kırtasiye, muhasebe, afiş, tasarım, iletişim, koordinasyon… Araştırmanın ‘dışarda’ yapılmasının bir olumsuz yanı da üniversitedeki gibi, bilgi birikimi, süreklilik, deneyim aktarımı gibi şeylerin sivil toplumda üniversitedeki gibi olmaması. Çünkü her ne kadar sivil toplum örgütlü bir yer olsa da üniversitenin kalıcılığını göremiyoruz bence. Ama tabii üniversitedeki bu geleneğe karşı da çok dikkatli olunması gerekiyor. Gelenek bir yanıyla muhafazakâr da bir şey.
Aramızda kurulduğundan beri belli başlı hangi çalışmaları, faaliyetleri yaptı? Nasıl bir ilgi gördü?
Aramızda özellikle ilk iki yıl bizim için bir öğrenme deneyimiydi. Bu süre zarfında kendi içimizde pek çok toplantı ve çalıştay yaptık, nasıl çalışacağımıza, nasıl birlikte yürüyeceğimize dair. İnsanın çalışabileceği, başkalarıyla bir ‘araya’ gelip eyleyebileceği, fikir yürütebileceği bir çatıya, mekâna ihtiyacı var. Üniversitede çalışırken insan bunu anlamıyor çünkü sudaki balık gibisin. Amfiler, sınıflar, kantin, bahçe, büyüklü küçüklü odalarımız…Bir arada olabileceğimiz o kadar çok mekân vardı ki… Bunlar bir anda gitti. Fakat aramızdaki bağ bizi yine buluşturdu. Bir de en başından beri yatay ilişkilenme biçimini benimsedik ve bunu sürdürmeye çalışıyoruz. Çünkü Türkiye’de özellikle akademideki hiyerarşi çok keskin. Bu ilişki biçimini kırmak ve eşitlerarası bir ilişki kurmak istiyoruz aramızda.
Kendi kendimizi kurmaya çalışmanın yanında Aramızda bugüne kadar çalıştaylar yaptı. Sığacık Çalıştayı, Kampüssüzler, Dayanışma Akademileri, Çatlak Zemin, 5Harfliler gibi akademi dışında bilgi üretimi yapan oluşumları, örgütlenmeleri bir araya getirdi. Fındıklı’da Gola’yla birlikte bir çalıştay düzenledik. Youtube kanalımızdan ulaşabileceğiniz, düzenli olarak yaptığımız söyleşilerimize devam ediyoruz. Ayrıca Nasıl Feminist Oldum ve Nedir Bu? adıyla iki podcast serimiz var. İlki, tek tek bireylerin feminist olma yolculuklarını ele alıyor, ikincisi toplumsal cinsiyet çalışmalarına ilişkin kavramları kısa kayıtlar halinde açıklayan bir tür sözlük gibi. Bunların yanında bu sene sivil toplum için toplumsal cinsiyet eğitim modülü hazırlıyoruz. Üniversitelerde toplumsal cinsiyet içerikli dersler, öğrenci topluluklarının durumu, ihraç kadınlara yönelik nefret söylemine ilişkin hazırladığımız raporlar da var. Bu sene içinde tamamlamayı planlıyoruz. Cinsel tacize karşı destek birimleri ve sivil toplumu bir araya getiren bir çalışmamız da mevcut.
Dayanışma demişken, Aramızda'yı hak ihlali, eşitsizlik ve ayrımcılığın olduğu her ortamda, olayda haksızlığa uğrayandan yana olarak görüyoruz. Boğaziçi direnişi ve dayanışması için ne dersin? 4 yıllık akademik tasfiye sürecinin son duraklarından biri sanki, değil mi? Fakat bu kez çetin cevizle karşılaşıldı ve ortak bir tavır takınıldı tasfiyelere karşı. Aramızda Boğaziçi direnişine de destek veriyor, değil mi?
Bu direnişi elbette destekliyoruz. Boğaziçi LGBTİ Çalışmaları Kulübü'nün kapatılması ve polis şiddeti kabul edilemez. Pek çok sivil toplum kuruluşuyla #beraberiz ve bu kampanyanın imzacısıyız. Bugün Boğaziçi Üniversitesi, hocasıyla ve öğrencisiyle neredeyse tek yürek olmuş durumda. Karşıda bir rektör ve bir rektör yardımcısı var sadece.
Biz imza, ihraç ve ihraç sonrasında Ankara Üniversitesi’nde, bireysel destekler dışında böyle örgütlü ve kitlesel bir destek görmedik ne yazık ki. Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzaladıktan sonra bize türlü türlü mobbing uygulan rektör, o dönemki seçimde en yüksek oyu aldı. Sonrasında olağanüstü hal kararnamesiyle zaten anti demokratik olan rektörlük seçimleri kaldırıldı ve bugüne geldik.
Funda Şenol Kimdir?
Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.
Peri, Nefes, Miraç, Işık, Bulut ve anneleri Melisa 15 Kasım 2024
Selim Sırrı Tarcan: Bedeni ve zihni terbiye etmek 18 Ekim 2024
Batının vaatkar bedeni: Baraj Gazinosu’nun Avrupalı artistleri 04 Ekim 2024
Dişil enerji dedikleri ne ola ki? 20 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI