Kalo’nun hatırası hep önümüze çıkacak

Bedeninde ve ruhunda 1990’lı yıllara ait izler taşıyordu Kalo. Aklının hep o yıllarda kalması, her sohbeti o yıllara bağlaması muhtemelen bu yüzdendi. Bir unutmama ustasıydı belki, kim bilir?

Google Haberlere Abone ol

"Kalo" dedim, "Bir hayalet gibiydi. İnsanın karşısına ne zaman çıkacağı belli olmazdı." Bunu öyle lafın gelişi ya da espri olsun diye söylemedim. Sahiden de sokakta birden çıkabilirdi karşınıza. Bir mitingde ya da bir Kürt kurumunda rastlayabilirdiniz ona.

Çok ara vermeden telefon da ederdi. Araması için gazeteci meslektaşları gibi acil bir duruma ihtiyaç duymazdı. Özlediği için arardı. Hal hatır sormak için arardı. Galiba en çok, bir dostunun sesini yanında hissetmek için arardı.

"Bir sorun yok, değil mi Kalo?"

"Sağlığın iyi mi Kalo?"

"Bir şeye ihtiyacın var mı Kalo?"

Kalo (Yılmaz Yakut) aradığında bu soruları peş peşe sorardık. Çoğunlukla Kalo’nun sadece bir dostun sesine ihtiyaç duyduğunu fark etmeden. Hasta olduğunu bilirdik. 1990’lı yıllarda sayısız kere gözaltına alındığını, bıçaklandığını bilirdik. Suriçi’nde yakıldığını, çevredekiler tarafından kurtarıldığını da… "İyi misin Kalo?" diye soruyorduk çünkü Kalo’nun ağır konuşması gözümüzde harap edilmiş bir bedenin canlanmasına neden oluyordu.

Bedeninde ve ruhunda 1990’lı yıllara ait izler taşıyordu Kalo. Aklının hep o yıllarda kalması, her sohbeti o yıllara bağlaması muhtemelen bu yüzdendi. Kendi yaşadıklarının yanı sıra arkadaşlarını da sayıklar gibi anlatırdı. Hiçbirinin ismini unutmadı. Bir unutmama ustasıydı belki, kim bilir? Yıllar yıllar önce tanıdıklarının iletişimini bir şekilde bulup araması, aynı zamanda bir vefa ustası olduğunu da mı gösteriyor acaba?

Kalo, 1990’lı yıllarda Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetesini dağıtan çocuklardan biriydi. İstanbul’da basılan ve satılan iki gazetenin Diyarbakır’da satılması fiili olarak yasaktı. Bin bir güçlükle Diyarbakır’a sokulan gazeteleri çocuklar abonelere ulaştırırdı. Bu çocukların tümü o yıllarda gözaltına alındı. Birçoğu satırlı saldırıya uğradı. "Musa Anter’in Küçük Generalleri" olarak nam salan bu çocuklar büyüdü ve farklı mecralarda mücadelelerine devam ettiler. Bazıları gazete dağıtımcılığından, deyim yerindeyse, gazeteciliğe terfi etti, bazıları mizanpaj ödülleri aldı.

Kalo, epilepsi hastalığının yanı sıra bedenine aldığı darbeler yüzünden fiziksel gücünü kısmen yitirmişti. Ayakta durabilmek için ilaç kullanıyordu. Dağıtımcılık dahil başka bir işte çalışamayacak kadar kötüydü. Ancak, fiziksel olarak yıpranmış olsa da ruhu ve bilinci sapasağlamdı. Hafızasının yanı sıra hepimizi şaşırtan yönlerinden biri de buydu.

Bir gün bir yerde düşecek ve bir daha kalkamayacak diye korkardık. Kalo, mide kanserine yenik düştü. Onun emekli olması için gayret gösteren arkadaşları hastane günlerinde de onu yalnız bırakmadı. Durumunun umutsuz olmasını hissetmelerine rağmen ne yapılması gerekiyorsa yaptılar.

Ancak onca badire atlatmış Kalo, bu sefer ayağa kalkamadı. Özlemle anlattığı arkadaşlarına kavuştu.  

Taziye evine girip çıkanlara bakarken bunları konuşuyorduk Kalo’nun meslektaşlarıyla, yoldaşlarıyla. Birden önümüze çıkacak gibi hissetmiştim ve "Kalo hayalet gibiydi" demiştim. Diyarbakır sokaklarında hatıralarıyla hep önümüze çıkacak Kalo. Öyle hissediyorum.