YAZARLAR

Kadınlar ve çocuklar şiddet, işsizlik, yoksulluk kıskacında

Bataklıkta yaşıyor gibiyiz ve bu çürüme her türlü şiddeti olduğu gibi cinsiyete dayalı şiddeti arttırdı. Buna rağmen iktidar hala ataerkil anlayışı tahkim etmekle uğraşıyor. 2018’den bu yana tek adam rejiminde iktidarın iddialı politikaları hep ters tepti ve uçuruma doğru ilerledik. Şimdi iktidar politikalarının gerçekçi olduğu asla iddia edilemez bana kalırsa. Mesele muhalefetin gerçekçi ve ihtiyaca cevap üretecek politika geliştirip geliştiremeyeceği…

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, 2024 yılında yapılan başvuruları, rapor olarak 28 Ocak’ta yayınladı. Kadınların gönüllü çalıştığı Dernek, 5 yıldır raporlama işini gerçekleştiriyor. Böylece kadınların ve çocukların maruz kaldığı cinsiyete dayalı şiddetin, işsizliğin yoksulluğun haritasını çıkarıyorlar. İstanbul Pendik Esenyalı semtinde bulunan 5 mahalle ölçeğinden bizlere, ülkedeki ataerkil şiddeti, kadın yoksulluğunu ve işsizliğini tüm boyutlarıyla anlama fırsatı veriyor bu raporlar.  Ve tabii ki kadınların yaşadığı şiddet ve diğer sorunların yıldan yıla artış hızını tespit etmek de mümkün.  Örneğin Didem Mercan’ın haberinde 2023 yılına ait rapora göre Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği'ne bir yılda 4.798 dayanışma başvurusu geldiği belirtiliyordu. 2024 yılında yapılan başvuru sayısının dörtte bir oranında arttığı anlaşılıyor. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği “1 Ocak-31 Aralık 2024 tarihleri arasında 5 bin 617 kadın, 6’sı 17 yaşında lise öğrencisi olan 16 kız çocuğu, 1’i 17 yaşında lise öğrencisi olan 10 erkek çocuğu olmak üzere toplam 5 bin 643 kişinin derneklerine başvurduğunu” belirtti.

İkinci yılı dolan 6 Şubat depremlerine, hemen ilk günlerde dayanışma desteği sunanlar arasında Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği de bulunuyordu. İktidar depremlerin ilk günlerinde gösterdiği acziyeti, iki yıl içerisinde rant fırsatçılığına dönüştürdü. Mülksüzleştirme anlamına gelen rezerv yapı alanı yasasıyla depremlerde yıkılmayan binaları dahi yıkma yoluna gitti. Hem maliyet hem kent hafızası yönünden telafisi imkansız zarara uğratan hatalı politikasında ısrar ettiği için bugün hala milyonlarca insan konteynerlerde, zorlu koşullarda yaşıyor. Deprem yönetmeliğine uygun yapıldığı için yıkılmayan binaların, sembolik öneme sahip olmasına rağmen yıkılmasının verdiği çok yönlü zarar için Bülent Batuman’ın köşe yazısı çok öğretici. Kamuyu zarara uğratan hasarsız bina yıkımı sanırım biraz da iktidarın defalarca imar affı yasaları çıkardığı için depremlerde bina yıkımı ve can kayıplarının arttığı gerçeğini gözden kaçırmak amacına yönelik. Yasa ve yönetmelikleri etkin uygulama görevini yerine getirmeyi değil iktidarını sürdürülebilir kılacak yandaş sermayeyi beslemek yolunu seçti. Bu nedenle iki yıldır deprem yaralarının sarılması başarılamadı. Hatta tam tersine deprem bölgelerinde sorunların derinleşmesine yol açtı iktidar politikası.

İktidarın deprem sonrası şekillendirdiği yeniden inşa politikası ile ataerkil şiddet, işsizlik, yoksulluk karşısında sergilenen siyasi irade arasında büyük benzerlik var. Her iki halde de güçlünün gücüne güç katacak, zayıfı alabildiğine ezecek şekilde hukuku ters yüz etmiş halde. Hangi özelliklere sahip ailelerin destekleneceğine dair hiçbir tanımlama yapılmadan, kıstas oluşturulmadan 2025’in aile yılı ilan edilmesi, depreme dayanıklı sağlam binaların yıkılması kadar vahim hatalardan. Kadın ve çocuk haklarına dayalı, eşitlikçi aile modelini destekleme iradesi ortaya konmadan aile yılı ilan edilen 2025’te erkek şiddeti nedeniyle yıkılacak aile sayısının artacağını söylemek kehanet olmaz. Ailede erkek değil hukuk egemen olmalı ilkesini ortaya koyamayan iktidar, erkek egemenliğine hizmet ediyor demektir ki bu durum erkek şiddetine davetiye çıkarmak anlamına gelir. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği 2024 raporu bu öngörünün ipucunu veriyor. Raporda hatırlatılan, 2023’e ait Sevilay Karlı cinayeti örneğine bakalım.

Şiddet gördüğü için ayrılma yolunu seçen Sevilay Karlı, boşandığı erkek tarafından sürekli tehdit ediliyordu. “Seni bir sabah işe giderken öldüreceğim” şeklindeki mesajlar nedeniyle şiddet şikayetinde bulunmuştu. Farklı illerde ve bir günde işlenen 8 kadın cinayetinden birisinin adı oldu Sevilay. Ve öldürüldükten üç gün sonra savcılıktan, tehdit şikayetinin soruşturulmasına yer olmadığı cevabı geldi. İktidar söylemine göre savcılık ve emniyet şiddet başvurularında risk analizi yaparak karar veriyormuş! Risk analizi gibi süslü lafları bırakıp yasayı etkin uygulasalar kadın cinayetlerini önlemek mümkün olur. Fakat iktidar şiddetle mücadele ediyormuş gibi görünmeyi seçiyor. Çok iyi bir iş yapıyormuş gibi görünerek her adliyede bir savcı şiddetle mücadele alanında görevlendiriliyor. Şiddetle mücadele alanında “uzmanlaşma” zokasıyla yutturdular -herkese değil kendi tabanlarına- bir yeni yönetmelikle. Her karakolda uzman bulunması gerekirken sadece her adliyeye indirilip gerçekte şiddetle mücadele alanı daraltıldı. Ataerkil şiddetle mücadele alanının daralması elbette erkek şiddetini teşvik etmek anlamına geliyordu, öyle de oldu.

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Raporuna göre -mahalle bazında- 435 şiddet başvurusu yapılmış. Yine şiddete dayalı hukuki destek talebi 134 kişiden gelmiş. 150 kişi iş yardımı, 8 kişi ise psikolojik destek için başvurmuş. Şiddete maruz kalması nedeniyle dayanışma başvurusu yapan kadınların istihdam durumu ise şöyle: İşgücü piyasası dışında kalan 210 kadın; 145 işçi, 13 EYT emeklisi, 25 bilinmiyor. Şiddete maruz kalma nedeniyle başvuran çocukların ise 11’i ilköğretim, 7’si lise öğrencisi, 8 çocuğun ise eğitim durumu bilinmiyor. Şiddet dışı nedenlerle Derneğin dayanışma ağına katılanlar ise şöyle tasnif edilmiş: 1330 kişi ekonomik destek ve 1510 kişi okul desteği istemiş. Raporun önemli bir özelliği de sadece sayılara yer vermekle yetinmeyip öznelerin öznel sorunlarını -tabii ki gerçek isim yerine güvenlik açısından rumuz kullanarak- özetlemek yoluyla sorunları insan hikayeleri olarak daha gerçekçi anlatmayı başarması. Örneğin kendine ait hiçbir geliri olmayan Müjgan iki torunuyla yaşıyor ve Sosyal Hizmetlerden aldığı destek yetmediği için torunlarına okul desteği talep etmiş. Bir başka kadın 15 bin lira kira verdiğini ve maaşının 17 bin 502 lira olduğunu söylüyor. Pazar günleri ise evlere temizliğe gittiği halde masraflara yetişemediği için oğlunun açık liseye geçip tekstilde çalışmaya başladığını belirtmiş. Bir başka kadın ise işe alınmadığı eşinin psikolojik şiddet uyguladığı gerekçesiyle başvurmuş. 17 yaşındaki Serdil komşu tacizi nedeniyle destek istemiş. Eşi çalışmasına izin vermediği halde aynı zamanda kendisini yıllardır aldattığı için hukuki destek isteyen var. Eski erkek arkadaşının taciz, tehdit ve iftira ile kendisini sosyal çevresinde damgalaması nedeniyle hukuki destek isteyen de… “Sera; 24 yaşında genç bir kadın. Üniversiteden beri birlikte olduğu sevgilisi ile kısa sürede evlenmiş. Birkaç ay sonra 'Senin eskiden konuştuğun kişiyi tanıyorum', 'Beni aldattın mı? diyerek geçmişi konuşmaya başlamış. Sonrasında kıskançlık bahanesiyle şiddet uygulamaya başlamış. Bize, ayrılmak için ne yapabileceği ile ilgili bilgi almak için ulaştı.”

Şiddet mağdurları ve ihtiyaç sahipleri tarafından belirtilen başvuru nedenlerinden birkaç örnek vermemin nedeni sorunların birer sayıdan ibaret olmayıp gerçek yaşam hikayelerine tekabül ettiğini vurgulamak içindi. Ki anılan rapor da tam olarak bu nedenle öznelerin hikayelerine yer veriyor olmalı. Yürütme, yargı, kolluk anayasa, yasa ve yönetmeliklerin kendilerine yüklediği görevleri yerine getirse bu sorunların pek çoğu çözülebilecek. Ancak iktidar muhayyel tehdit algısı yaşıyor. Yaşadığı tehdit algısına dayalı politika üretmeyi seçiyor. Dolayısıyla kurumlar, kurallar atıl kılındığı gibi hukuk ters yüz edilip gerçek suçlular yerine muhalefet partilerine ait belediyelerle, gerçekleri kamuoyuna duyuran gazetecilerle, sivil toplumla, sanatçılarla, düşünce ve ifade özgürlüğüne savaş açmakla meşgul. “Ver yetkiyi gör etkiyi” propagandasıyla kurulan ucube sistemin hukuk, kurum, kural tanımazlık yoluyla yarattığı iktidar krizi ekonomik krize; ekonomik kriz ve uzun süreli yüksek enflasyon sosyal çürümeye götürdü ülkeyi. Bataklıkta yaşıyor gibiyiz ve bu çürüme her türlü şiddeti olduğu gibi cinsiyete dayalı şiddeti arttırdı. Buna rağmen iktidar hala ataerkil anlayışı tahkim etmekle uğraşıyor. Bir yandan da ülkeyi muhalefetsiz bırakma amacıyla Ekrem İmamoğlu gibi güçlü rakiplerini Ahmet Mumcu’nun kavramlaştırmasıyla “siyaseten katl” anlamına gelecek şekilde tasfiye etmeye çalışıyor. Bir yandan da Kürt meselesini salt silah bıraktırarak “teslim almak” yoluyla yani toplumsal barış sürecine evrilmesini de engelleyerek, mesele olmaktan çıkarmak niyetinde gibi. 2018’den bu yana tek adam rejiminde iktidarın iddialı politikaları hep ters tepti ve uçuruma doğru ilerledik. Şimdi iktidar politikalarının gerçekçi olduğu asla iddia edilemez bana kalırsa. Mesele muhalefetin gerçekçi ve ihtiyaca cevap üretecek politika geliştirip geliştiremeyeceği…

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği 2024 yılı Raporuna buradan ulaşılabilir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.