YAZARLAR

Kadını köleleştirme politikası: Ekonomik ve psikolojik şiddet

Mağdur beyanı esası ve 6284 sayılı yasanın varlığı, toplumun erkeklere tanıdığı ayrıcalıklar nedeniyle kadına yönelik şiddetle mücadelede adaletin sağlanması için hukukun zayıftan yana konumlanmasıdır. Kilit taşı hükmündeki bu iki şiddet türünü yasadan çıkarmak, başka alanlarda olduğu gibi kadına yönelik şiddetle mücadele alanında da hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaşıp üstünlerin hukukunu, erkek egemenliğini yeniden inşa etmek olacaktır.

İktidar ortağı Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan Genel Kurul salonunda kürsüye çıkıp ettiği yemini hızlıca geride bırakanların başında. Kadınlara yönelik eril şiddet türlerinden ekonomik ve psikolojik şiddete aklınca somut delil kriteri getirme hevesini basına açıklamış anında. Cinsiyet temelli şiddet politiktir derken kadınlar ne kadar haklı. Görünürde iz bırakmayan işkence yöntemlerine benzer psikolojik şiddete somut delil aramak şiddetle mücadeleyi kökünden durdurmak anlamına gelir. Ama politikacı işte. Eril şiddet politikasının sürdürülmesini erkek egemenliğini tahkim için tercih ediyoruz demiyor. Ekonomik ve psikolojik şiddete somut delil bulun demekle şiddetle mücadele politikasını çökertme yönünde kolayca adım atıveriyor.

Eşitlik karşıtı bu kişi, cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı eril şiddeti yok sayma eğilimini böylece ortaya koyuyor. Kadınların bedeninde ağır izler bırakan ve cinayete varan fiziksel şiddeti ve bununla mücadeleyi güya inkar etmiyor ama şiddetin kurucu unsurunu gözden kaçırmak istiyor. Şiddeti değil şiddetin başlamadan önlenmesi politikasını ortadan kaldırma isteği, kadınları köleleştirme politikasıdır. Günümüzde aile ve toplumda, hatta mecliste erkek egemenliğini yeniden güçlendirmek isteyenler için eril şiddeti desteklemek temel politika olmak zorunda. Şiddet yoluyla eşitsizlik perçinlenip, kadınlar toplumsal yaşamın her alanında geri püskürtülecek. Hedef bu, politika bu. Ve eril şiddetin kurucu unsuru olan ekonomik ve psikolojik şiddeti inkar politikasıyla başlamış halde. Şikayetçi kadının başvurduğu karakoldan sevk edildiği doktor muayenesinde izi bulunamayacak şiddet türlerini inkar etmek temel politika olarak seçildi.

Erkek egemen toplum düzeni kurmak isteyenler için erkek şiddetini yaygınlaştırmak adına atılacak ilk ve zorunlu adım. Meclise ayak bastığı ilk günden başlatıldı. "6284 ayet değildir" denilerek başladı. E, TBK (borçlar kanunu) da ayet değil. Niçin kullanılıyor bu kanun ve niçin buna itiraz etmiyorsun? Bu kanunda da beyan esası yer alır. Delil bulunamayacağı durumlarda davacının beyanı esas kabul edilip ispat yükümü davalıya geçer. Ki Erbakan'ın mirası davasında da kullanılmış, tarafınızdan ayet değil demek bir yana afiyetle gövdeye indirilmiş olmalı. Şimdi ekonomik psikolojik şiddete dair somut delil istemeniz, beyan esasına itiraz etmenize halkı inandırmak için "ayet değil" ifadesiyle dini ifsat etmeniz ancak kendinize zarar, eğer hesap gününe inanıyorsanız bilirsiniz. Din, sizin elinize kadınları ikinci sınıf insan saymanız için kullanılacak bir oyuncak olarak verilmedi. Allah korkunuz yoksa devam edersiniz. Allah korkunuz yoksa ve kuldan utanmazsanız, eşitlik ayetlerini yok sayarak dindar olduğunuzu iddia etmeye devam edersiniz. Sizlerin kadın ve çocukları cariyeleriniz, köleleriniz kılmak için dini kendinize alet etmenizi yutmuyoruz, beyler!

Yine de fırsattan istifade ekonomik ve psikolojik şiddet hakkında konuşmakta yarar var; sözlü şiddet ve duygusal baskı ile ev içinde veya toplum hayatının her alanında kadınların erkekler tarafından tahkir ve tezyif edilmesiyle başlayan, karşısındakine kendisini değersiz, güçsüz hissettiren şiddet türüdür. Bu şiddet kadınları ve çocukları öğrenilmiş çaresizlik duygusuna sürükler. Toplum içinde olabildiği gibi daha çok yalnızken aşağılanma ve manipülasyonla sergilenir. Uzun süre devam ettiğinde yani sistematik şiddet halini aldığında ise ağır ruhsal ve duygusal hasar bırakır. İz bırakmayan bir işkence ve uzun süreli eziyet sonucu kadınların daima kendisini suçlu hissetmesine yol açan bu şiddetin, gerçekte bir şiddet olduğunu mağdurun fark etmesi bile zaman alır. Eski moda tabirle şiddet bir tokatla başlamaz. İlk aşağılama, ilk başkalarının yanında küçük düşürme, ilk bağırma, ilk duvarlara eşya fırlatma ve benzeri baskı yöntemleri ile psikolojik şiddet başlar.

Zaman içinde veya ilk andan başlayarak bir çaresizlik duygusuna sürüklenir kadınlar. Kendilerini beceriksiz ve değersiz, başarısız hissettikleri için çıkışsızlık duygusu basar kadınları. Hırsıza yol göstermek gibi olmasın ama psikolojik şiddeti inkar için 6284’ü budamak da yetmez. Çünkü TCK 195, 196 işkence ve eziyet maddeleri büyük ölçüde maddelerin lafzı ve gerekçeleriyle psikolojik şiddeti tarif eder ve alt üst sınırlarıyla takdir edilen cezalar da düşük değildir. İktidar gerçek anlamda şiddetle mücadele ediyor olsa 2005’ten beri ceza kanununda duran bu maddeleri işletirdi. Yıllardır sayısını hatırlayamayacağım kadar çok basın açıklaması yaptı EŞİK bu konuda. Defalarca yazdım ben de. Hem psikolojik ve ekonomik şiddetle hem tek taraflı ısrarlı takip adı verilen başlı başına işkence olan bu sistematik eziyete karşı yapılacaklar belli bu maddelerde. Oğul Erbakan öyle ahkam kesmeye kalkıştığında bir düşünsün bu suçun Ceza Kanununda da yeri var.

Gelelim ekonomik şiddete; psikolojik şiddetle oluşturulan çaresizlik duygusunun gündelik yaşamda etkin kılınması, kalıcılaştırılması için uygulanan bir şiddettir. Çaresizlik duygusu yaşayanı fiili olarak da çaresiz bırakmak için kullanılır ekonomik şiddet. Eğitim ve çalışma hakkı kısıtlanan kadınlar gibi bazen çalışan kadınlar üzerinde de uygulanır. Ailesinden kalan mirasa ya da kazancına el koymaktan tutalım bir dolmuş parası dahi vermeme, hatta eve ekmek parası bile bırakmama ve çok daha fazlası, ekonomik şiddet fiilleri olarak isimlendirilir ve bu suçu oluşturan unsurlar arasında sayılır. Eril şiddet mağduru bazen bu duygusal ve ekonomik sırayla bazen hiç bunlar olmadan da cinsel veya fiziksel şiddetle karşılaşabilir. Ancak bu ülkede yaygın görülen durum odur ki, psikolojik ve ekonomik şiddeti sırayla deneyen erkeklik olgusu, toplumsal ve ailevi destek de görür. Erkek desteklenir, kadın kendisine dayatılan bu şiddetten kurtulmak istediğinde aile ve toplum tarafından bastırılır. Kışkırtılmış erkeklik, bastırılmış kadınlık geleneğiyle cinsiyet rollerinin biçimlendirilmesini sağlayan şey işte bu iki şiddet türüdür. Psikolojik şiddetten kurtulma girişimi ekonomik şiddetle fiili çıkışsızlık hali yaratır.

Somut delil aranması isteği, kadın ve çocukları köle olarak gören anlayışı yeniden inşa etmek için, eril şiddetin kurucu unsuru olan bu iki şiddet türüne karşı mücadeleyi durdurma amacı taşıyor. Kanıt getirilemeyecek olan bu şiddetin mağduru çoğu zaman suçun tek tanığıdır da. Tanıksız suça somut delil kriteri istemek şiddetle mücadeleye gönlü olmayanın ipe un sermesi demek. Cinsiyete dayalı şiddetin eşitsizlikten kaynaklandığını söylemiştik. Cinsiyet eşitliğini kabul etmeyenlerin bu şiddetle mücadele etmesi imkansız. Şiddetin kökenini inkar ile şiddeti sürdürmeyi seçiyorlar. Kadını eşitsiz konumda tutmak için ekonomik ve psikolojik şiddetle mücadeleye ket vurmakla işe başlıyorlar ki şimdi o konuya girmeyeceğim ama nafaka konusu da ekonomik ve psikolojik şiddetle doğrudan ilişkili.

Ez cümle kadınları ve çocukları köle olarak kullanmak için şiddet politikası izleniyor, şiddetle mücadeleyi engellemek için de eril şiddet politikasının olduğu gibi yasanın da kilit taşı hükmündeki ekonomik ve psikolojik şiddet hükümlerini ve beyan esasını ortadan kaldırmak hedefleniyor. Mağdur erkek zırvalarına tav olan kimi kadınlar pek masum bulabilir delil, kanıt gibi iddiaları ama hayatın gerçekleri ile hiç uyuşmadığını umarım anlatabilmişimdir. Mağdur beyanı esası ve 6284 sayılı yasanın varlığı, toplumun erkeklere tanıdığı ayrıcalıklar nedeniyle kadına yönelik şiddetle mücadelede adaletin sağlanması için hukukun zayıftan yana konumlanmasıdır. Kilit taşı hükmündeki bu iki şiddet türünü yasadan çıkarmak, başka alanlarda olduğu gibi kadına yönelik şiddetle mücadele alanında da hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaşıp üstünlerin hukukunu, erkek egemenliğini yeniden inşa etmek olacaktır. Erdoğan iktidarının yol verdiği bu politik girişimi ister desteklesin ister karşı çıksın fark etmez bütün kadınlar ve kız çocukları için hayati öneme sahip olduğunu bir kere daha düşünmeyi öneriyorum herkese. Toplumda ve ailede eşit insanlar olarak konumlanmak isteyenler, modern köleler haline getirilmeye karşı çıkanlar birlikte bu girişimi durdurmaya çalışmalı.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.