'Mücadele, eril güç etrafında inşa edilmiş sisteme karşı'

Akademideki eril tahakküm İrem Aydemir, Tebessüm Yılmaz ve Pınar D.'nin yaşadıkları tacizi ifşa etmesi ile yeniden tartışılıyor. LGBTİ+, feminist, queer araştırmacılar ve aktivistler bir araya gelerek, “Eril Akademiye Dur De” adında bir bildiri hazırladılar. Bildiriye dair sohbet ettiğimiz İrem Aydemir, “Son olarak, edindiğim tecrübede fail bir erkek olsa da, onun lehinde hareket eden kadınların olduğunu da bildiğim için, erilliğin yalnızca cinsiyetle ilişkili olduğunu düşünmüyorum. Bu akademik pozisyonlarla, sosyoekonomik sınıfla ve kişisel ilişkilere göre değişkenlik gösteren bir durum” dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - ‘Akademideki eril şiddete ve erkek şiddetine karşı bir araya gelen, LGBTİ+, feminist ve queer akademisyenlerin, “Eril Akademiye Dur De” başlıklı bildirisi, şimdiye kadar birçok üniversiteden 488 imzacı tarafından desteklendi.

Kadın ve LGBTİ+ akademisyenler, Twitter üzerinden #ErilAkademiyeDurDe hashtag’i altında, yaşadıkları erkek şiddetini bir süredir paylaşıyorlar. Atılan tweet’leri incelediğimizde, akademinin zaten oldukça hiyerarşik yapılanmış varoluşu içinde, kadın ve LGBTİ+ akademisyenlerin maruz bırakıldıkları şiddetin farklı biçimleri görülebiliyor… Örneğin şiddet vakaları, kadın ve LGBTİ+ akademisyenlerin dış görünüşlerinden tutun; evli veya anne olmaları gibi konulara, beden üzerinden, sözlü taciz yoluyla gelişebiliyor. Şiddetin bir başka boyutu ise, kadın ve LGBTİ+ akademisyenlerin maruz bırakıldığı emek sömürüsü… “Hayır, hayır demektir!” diye avazımız çıktığı kadar bağırsak da, bunu anlamamakta ısrar eden ve tacizlere devam eden heteroseksüel, natrans erkekler…

Feminist, queer, LGBTİ+ araştırmacı ve aktivistler, aynı hashtag ile, ‘natrans heteroseksüel erkekler hariç, herkesin imzasına açık’ olmak üzere yayınladığı bildirinin ilham kaynağı, maruz kaldıkları erkek şiddetini Twitter’da paylaşan kadın akademisyenler Tebessüm Yılmaz, İrem Aydemir ve Pınar D. oldu. Eril Akademiye Dur De’nin metninde şu ifadelere yer verildi:

“Geçtiğimiz günlerde İrem, Pınar ve Tebessüm maruz bırakıldıkları taciz ve şiddeti büyük bir cesaretle paylaştılar. Bu cüret bize de bulaştı. Bugün dünden daha güçlü ve kalabalığız. Yarın daha da güçlü ve kalabalık olacağız. Bu mücadeleyi burada bırakmayacağız. İrem, Pınar, Tebessüm ve maruz bırakıldığı şiddeti dile getirmeyen ya da getiremeyenler yalnız değildir. Ne bugün ne de yarın.” Bildirinin tam metnini buradan okuyabilirsiniz.)

Maruz kaldığı tacizi ifşa eden İrem Aydemir’le, “Eril Akademiye Dur De” bildirisine ve bu bildiri sonrasında ortaya çıkan tartışmalara dair konuştuk.

İrem Aydemir

‘ERİL GÜÇ ETRAFINDA İNŞA EDİLMİŞ TÜM BİR SİSTEME KARŞI MÜCADELE VERİYORSUNUZ’

Akademide yaşadığın tacizi ifşa ettikten sonra, bunun başka kadınlara da ilham verdiğini gördük ve aslında yaşananların sonrasında bu bildiri ortaya çıktı. Eril Akademiye Dur De metninin şimdiye kadar 488 akademisyen ve öğrenci tarafından imzalanmasıyla ilgili ne hissediyorsun? Sence bu durum umut verici mi?

Öncelikle belirtmeliyim ki, kadın ve LGBTİ+ hareketinin birbirinden ayrılmayacağını, politik olarak yan yana mücadele vereceğini bu denli açıkça ilk kez belirten dayanışma çağrısının içinde bulunmaktan gurur duyuyorum. Bildiriyi imzalayanlar arasında sadece araştırmacı ve çalışan değil, öğrencilerin de olması; bu tepki verdiğimiz kesişimsel güç mekanizmasına dair etkileyici bir politik duruş oldu.

2017 yılından beri tecrübe ettiğim ve 2018 Mart ayından beri mücadelesini verdiğim bu durum hem bireysel iyi oluş halimi, hem de öğrencilik hayatımı olumsuz etkiledi. Ancak bunları yaşayan tek kişi ben değilim ve kendimi mağdur psikolojisine sokmadan mücadele edebileceğim bir alan bulduğum için, benim gibi birçok öğrencinin aksine, şanslıyım. Türkiyeli bir akademisyen fail olsa dahi, süreç yurt dışında gerçekleşti ve birçok anlamda belki de benim hak mücadelem Türkiye’deki akranlarımdan görece daha mümkün oldu. Buna rağmen, bu süre zarfında çokça kez yalnız, suçlu ve güçsüz hissettiğim oldu ve eminim ki ülkemizde bunu binlerce kişi hissediyor. İfşa süreci bir günlük bir mesele değil, benim meselem iki üç yıllık bir mesele iken, bunu on yılda yapabilen de var, #MeToo hareketinde de gözlemlediğimiz üzere.

Hakkınızı aramak için başvurduğunuz hukuki ve bürokratik yolların hala işe yaramadığını, yalnızca fail ve onun destekçilerine değil, eril güç etrafında inşa edilmiş tüm bir sisteme karşı mücadele verdiğinizi gördüğünüzde bununla mental anlamda başa çıkmak çok kolay olmuyor, özellikle çevrenizden sınırlı sayıda destek alıyorsanız. Bu sebeple, Eril Akademiye Dur De gibi dayanışma çağrılarını bu hak mücadelesinde elzem buluyorum.

Son olarak, edindiğim tecrübede fail bir erkek olsa da, onun lehinde hareket eden kadınların olduğunu da bildiğim için, erilliğin yalnızca cinsiyetle ilişkili olduğunu düşünmüyorum. Bu akademik pozisyonlarla, sosyoekonomik sınıfla ve kişisel ilişkilere göre değişkenlik gösteren bir durum. Bu sebeple, dayanışma metninin kadın, queer ve LGBTİ+ özneler dahil olmak üzere herkese ayrıcalıklarını, sessizliğini, suç ortaklığını, failliğini ve faillere açık ya da örtülü desteğini sorgulaması çağrısını yapmasını da çok değerli buluyorum.

‘İFŞA YAPAN KİŞİLERİ İTİBARSIZLAŞTIRAN HERKES SORUMLULUK ALMAYA DAVET EDİLİYOR’

Bildiri haberinin yayılması ve imzacıların internet üzerinden herkes tarafından görülebilmesi ile yeni tartışmalar da doğdu. Twitter'da birçok kadın ve LGBTİ+ akademisyen, ‘kendileri şiddete uğradıklarında, bu şiddetten haberdar olan fakat o zamanlar tacizcinin yanında olduklarını’ iddia ettikleri erkek akademisyenlerin metnin altında imzalarını gördüklerini açıkladılar. Bununla ilgili düşüncelerini paylaşmak ister misin?

Öncelikle netleştirmek isterim ki, metin yalnızca kadın ve LGBTİ+ların imzasına açıktı. Tacizcinin yanında olduklarını iddia ettikleri erkek akademisyenlerin imzasının olması konusunda bunu bilmekte fayda var, metinde yine anlaşılacağı üzere failler genelde erkek akademisyenler olsa da, onları koruyan kişilerin cinsiyet kimlikleri veya cinsel yönelimleri farklılık gösterebiliyor. Bu dayanışma metninin vurguladığı en önemli ilkelerden birisi “Kadın ve LGBTİ+’ların beyanı esastır” ilkesiydi.

Bin bir ikilem ve risk alma tedirginliğiyle ifşa sürecine giren kişinin, yaşadıklarını belgelemek zorunda kaldığı ve itibarının devamlı sorgulandığı durumun önüne geçmek için oluşturulmuş bir ilke bu. Ancak, bizler yalnızca fail ve onun açık destekçileri tarafından değil, kesişimsel çeşitli güç unsurlarını elinde bulunduran birçok kişi tarafından itibarsızlaştırılabiliyoruz. Bizim dayanışma sürecinde de kamusal olarak, dolayısıyla bizim de bilgimiz dahilinde bu itibarsızlaştırmayı gerçekleştiren bir kişi metne imza vermek istedi ve imzası reddedildi. Bu tamamen, metin yazımında gönüllü olarak yer alan kişilerin ortak olarak verdikleri politik bir karardı ve nihai hedefi metinde adı geçen üç kişinin iyi olma halini gözetmekti. Bu benim kararım değildi, ama bu kararın alınmasından son derece mutluyum. Çünkü, kimliğinden dolayı hak ihlaline uğramış bir kişinin emek harcadığı bürokratik ve hukuksal süreçlere ilaveten adalet arayışında girdiği bu süreçte o kişiye hasar veren, özellikle kamusal herhangi bir söyleme katiyen tahammül edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Kamusal alanda güçsüzleştirmeye mahal vermiş birisinin imzasını reddetmek kişisel kırgınlıktan öte tamamıyla politik bir karardır. Akademideki şiddet vakalarına karşı herhangi bir saikle, çoğunlukla profesyonel ağını ve elindeki imtiyazları korumak amacıyla sessiz kalan, beyan sorgulayan kişilerin kamusal alanda sorumluluk alması gerekiyor, bu dayanışma çağrısının en önemli politik hedeflerinden birisi bu.

Dayanışma metninde, kadın ve LGBTİ+ özneler de dahil olmak üzere, ifşa yapan kişileri itibarsızlaştıran veya güçsüzleştiren herkes açıkça sorumluluk almaya davet ediliyor. Ancak tabii ki imza atan her bir kişinin niyetini veya söylemlerini takip etmek mümkün değil. Benim gözlemlediğim kadarıyla, transfobik söylemlerde bulunan birkaç kişinin imzaları metinde bulunuyor örneğin. Bunu aramızda konuşup hoş bulmadığımızı söylüyoruz, ben kendi sosyal medya hesabımda da bu kişilerin dayanışmasını istemediğimi açıkça belirttim.

Beni söylemsel olarak destekleyip başka kadın ve LGBTİ+lara hasar veren söylemlerde bulunan herhangi bir kişinin samimiyetine güvenmiyorum ve kamusal sorumluluk almadan dayanışma metni imzalayarak kendisini aklamaya çalışmasını kabul etmiyorum. Ayrımcılıklarla ve hiyerarşiyle dolu bir sistemin içinde yaşıyoruz ve her birimize bu kodlanıyor. Ancak düşüncelerimiz okuduklarımızla, dinlediklerimizle değişiyor ve bize işlenen bu kodlardan bu şekilde kurtuluyoruz.

Hiç kimse ideal eşitlik ve adalet anlayışına sıfırdan gelmiyor, tabii ki hatalar yapıyoruz. Ancak herkes içinde bulunduğu imtiyazların ve söylemlerinin sorumluluğunu almalı, toplum olarak bu şekilde hedeflediğimiz kapsayıcı ve eşitlikçi bir anlayışa sahip olabiliriz.

#ErilAkademiyeDurDe hashtag’i altında paylaşılan erkek şiddeti örneklerinden bazıları şöyle: