İstanbul Sözleşmesi: LGBTİ paravan, asıl dert kadın-erkek eşitliği

2011 yılında imzalanan ve kadına yönelik şiddete karşı yaptırımı olan İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açıldı. Bir kesim ‘ailenin dağılması ve boşanmalardan’ sözleşmeyi sorumlu tutarken, her kesimden kadın örgütü ise sözleşmenin kırmızı çizgi olduğunu ve mücadele edeceklerini açıkladılar. Tartışmalar feminist kadın örgütleri üzerinden gidiyor gibi görülse de sözleşmenin kaldırılmasına muhafazakar kadınlar da itirazlarını yükseltiyor.

Google Haberlere Abone ol

Burcu Özkaya Günaydın

HATAY - Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın-erkek eşitliği ve çocuk istismarına karşı mücadelede önemli bir yeri olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması bir süredir tartışılıyor. Karşı çıkan kesim , sözleşmeyi kadın-erkek eşitliği ya da kadına yönelik şiddetle mücadeleden değil de sözleşmede yer alan LGBTİ bireylere karşı şiddetin de karşısında durulması üzerinden gündemleştiriyor. Tam da bu noktada tüm kadın örgütlerinin bu kesime itirazı başlıyor. Toplumun her kesiminden kadının hukuki güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni muhafazakar kadınlarla konuştuk.

2013'TEN BERİ LOBİ OLUŞTURDULAR

İstanbul Sözleşmesi’ne itirazların 2013 yılında başladığını belirten Kadın Hakları Aktivisti Fatma Özkaya, Aile Akademisi adındaki platform ve Türkiye Aile Platformu’nun, şehir şehir gezerek İstanbul Sözleşmesi aleyhine paneller yaptığını vurguladı. İstanbul Sözleşmesi’nin özellikle LGBTİ bireyler üzerinden tutularak, buraya hapsedilmeye çalışıldığının altını çizen Özkaya şöyle dedi: “2013 yılından beri alttan alta lobisi yapılarak sözleşme, 'Lut kavmine özgürlük istiyorlar' söylemine sığdırılmaya çalışıldı. Bu platformların söylemleri klişe, birbirinin benzeri. Bu zihniyet akademiye kadar girdi. Şimdilerde siyasi bir güç oldular. İktidar da bu gücü kullanmaya çalışıyor. Bence asıl sorulması gereken yıllardır İstanbul Sözleşmesi aleyhine çalışan bu platformların amacı olmalı. Şiddetin bu kadar yoğun olduğu bir zamanda neden kaldırılmak isteniyor anlamış değilim.”

'ERKEK MUHAFAZAKARLIĞI SORUNU VAR' 

Fatma Özkaya, sözleşmeye en çok erkeklerin ses çıkardığını ama bunu dindar erkek meselesi değil de görüş fark etmeksizin erkek muhafazakarlığı sorunu olarak değerlendiriyor. KADEM’in İstanbul Sözleşmesi’ni savunduğunu ama LGBTİ meselesi gibi çekimser kaldıkları noktalar olduğunu söyleyen Özkaya, “Bu kesimde yer alan kadınların birçoğu eşcinselliği bir intihan olarak görüyor. Kurumsal politikalarda bu söylem bu kadar kolay söylenemiyor tabi. Şahsi kanaatim İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme olmayacak. Ama siyasi çıkara göre kesinlikle değişmez diyemem” dedi.

İslami gelenekte boşanmak ve yeniden evlenmenin kadın aleyhine işlese de daha kolay olduğunu belirten Özkaya, “Katolik nikahı söz konusu değil. Cumhuriyet, modernizmi daha çabuk kabul ettirmek ve bu bağlamda kadınların haklarını korumak için boşanmayı zorlaştırdı. Bugün ailenin önemine vurgu yapanların sahip çıktıkları aslında cumhuriyetin modern ailesi” dedi.

'İSLAM'DA KADIN-ERKEK EŞİTTİR'

Berrin Sönmez.

Feminist aktivist Berrin Sönmez de Fatma Özkaya gibi İstanbul Sözleşmesi aleyhine örgütlenmelerin 2013 yılına dayandığını belirtiyor. Sözleşmeye karşı çıkan kesimin toplumsal cinsiyet kavramını cinsiyetsizleştirme olarak gördüğünü ve yine bu kesimin kadın-erkek eşitliği alerjisi olduğunun altını çizen Sönmez, İslam’ın özünde eşitlik olduğunu belirterek İslam’da eşitlik her alanda var. Cami kadınların da camisidir. Sosyal alanda da kadın-erkek eşittir. Kast sistemine karşıdır zaten. Biyolojik farklılığa fıtrat deyip eşitliğe karşı çıkıyorlar. Oysa inanç, iç güdü, libido her şey fıtrata dahildir” diye konuştu.

Muhafazakar kadınlar arasında eşitliğe yakın, toplumsal cinsiyet rollerinden şikayetçi çok sayıda kadın olduğunu söyleyen Sönmez, “Kadın evden çıktığı için değil, erkek eve gelmediği için aile yıkılıyor” dedi.

'CANAN KALSIN'IN SESİNİ YÜKSELTMEK LAZIM'

Temeli toplumsal eşitliğin hukukta yer almasına dayanan İstanbul Sözleşmesi’ni muhafazakar kesimde yer alan kadınların önemsediğini hatta zarar gelmemesi için çalışma da yaptığının altını çizen Berrin Sönmez şöyle devam etti: LGBTİ meselesinde tıkanıyorlar. Şu gerçeği görmeleri lazım, tüm toplumlarda var. Hatta çok eski tarihteki toplumlarda da var. İstanbul Sözleşmesi LGBTİ bireylerin şiddete, ayrımcılığa uğramama hakkını savunuyor. Ev içi şiddete, aile içi şiddete, ayrımcılığa itiraz ediliyor. AKP içinde, AKP dışında, muhafazakar kesimde saygı duyulan, sözlerine kulak verilen Canan Kalsın’ın sözleşmeyi eğip bükmeden savunması çok kıymetli. İnsanların ait olduğu kesimlere itiraz etmesi cesaret ister. Dolayısıyla Canan Kalsın’ın sesini yükseltmek lazım.”

'AKP İÇİNDEKİ KADINLAR LGBTİ ÜZERİNDEN SIKIŞTIRILIYOR'

İstanbul sözleşmesini LGBTİ itirazı üzerinden götürmenin paravan olduğunu, asıl dertlerinin kadın-erkek eşitliği olduğuna dikkat çeken Sönmez, AKP içinde eşitliği savunan kadınların LGBTİ üzerinden sıkıştırılmaya çalışıldığını hatta erkekler ve erkek dostu kadınlar tarafından deşifre edildiğinin altını çizdi. Sözleşmeyi kaldırmanın diplomatik açıdan pek mümkün görünmediğini ama uygulanmasının önlenmeye çalışılacağını belirten Sönmez, İstanbul Sözleşmesi'nin şiddetle mücadelede insan hakları hukukunu tamamlayıcı bir yaptırımı olduğunu ve kadına yönelik şiddetle mücadelede olmazsa olmaz olduğu için konunun takipçisi olacağını söyledi.