Farzaneh: Bu benim insanlığıma saygısızlık

İran’ın Tahran kentinde doğup büyüyen Farzaneh, sinema mezunu. Sinemayla ilgili çok fazla bir şey yapmadı, yazdığı bir senaryo var ve metin yazarlığı yaptı. Onun asıl alanı şiir. Uzun yıllardır Türkiye’de sığınmacı olarak bulunuyor ve üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekliyor. Farzaneh şu an resmi olarak kayıtlı olduğu ilde yaşamadığından dolayı sığınmacı olarak deneyimlediği sorunların başında imza vermek geliyor ve bundan çok yorulduğunu ifade ediyor: “Ben özgür yaşamak istiyorum ama iki gün gidip o imzayı atıp gelmek beni çok yoruyor zihinsel olarak.  Bunu benim bilincime, insanlığıma saygısızlık olarak algılıyorum."

Google Haberlere Abone ol

Buse Kaynarkaya (*) - Tercüme: Saeid Mozafari

DUVAR - Uzun yıllardır Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan ve üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen Farzaneh, bu durumdan muztarip binlerce insandan sadece biri. Şair olan Farzaneh ile sığınmacılık deneyimi, toplumsal cinsiyet ve edebiyat üzerine konuştuk.

Türkiye’de sığınma talebinde bulunduğunuzda Avrupa’dan gelmediğiniz takdirde mülteci statüsü alamıyorsunuz. Uluslararası koruma başvurusu yapmış kabul ediliyorsunuz ve şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsü alıyorsunuz. Şartlı mülteci, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen kişileri ifade ederken ikinci koruma mülteci veya şartlı mülteci statüsü alamamış, ancak ülkesine dönerse yaşamını tehdit edecek bir durumla karşılaşacak kişileri kapsıyor. Mevzuatta bu kişiler için çeşitli haklar tanımlanmışsa da gerçek hayatta durum pek de yazıldığı gibi değil. Özellikle de şartlı mülteciler, üçüncü ülkeye yerleşme süreci belirsiz ve uzun bir zamana denk düştüğünden başta ekonomik olmak üzere pek çok sıkıntıya maruz kalıyorlar.

Farzaneh de onlardan biri. Kaç yıldır burada olduğunu sorduğumda “4 sene, 2 ay” diyor. Çoğumuzun geçtiğini bile fark etmediği, belki sadece bebekler için belirli bir yaşa gelene kadar sayılan ayların ne kadar önemli olduğunu fark ediyorum onun için.

‘MUHACİRLİK ÜZERİNE YAZIYORUM’

İran’ın Tahran kentinde doğup büyüyen Farzaneh, sinema mezunu. Sinemayla ilgili çok fazla bir şey yapmadı, yazdığı bir senaryo var ve metin yazarlığı yaptı. Onun asıl alanı şiir. Yayımlanmış iki kitabı var, birini ise şu an yazıyor: “Başka türlerde de denemeler yaptım ama kendimi en rahat ifade edebildiğim şiir oldu. 1384’te (2005) ilk kitabımı resmi olarak yayımladım. Resmi derken, yani kitap basmak için Bakanlık’tan izin ve onay alıyorsun İran’da. 1392’de (2013) ikinci kitabımı kendim bin tane basıp yaydım, Amazon’da da var. Toplumsal sorunlara değinen şiirler yazıyorum. Şimdi üçüncü kitabımı yazıyorum, muhacirlik üzerine. Sadece kendi deneyimim değil, genel olarak göç temalı şiirler…”

İran’dan ayrılmaya karar vermesi kişisel güvenliğinden duyduğu kaygıyla alakalı: “2 haftada bir arkadaş grubumla toplanıp toplumsal, siyasal durumlarla ilgili konuşurduk. Herhangi bir konuda olabilirdi buluşma. Mesela yeni kitap çıkardı, yeni bir olay olurdu, onları da tartışırdık. İran istihbaratı tarafından bu fark edildi ve bazı arkadaşları çağırdılar. Haber alınca benim için tehlike arz ettiğinden ülkeden çıkmak zorunda kaldım.”

‘SIĞINMACI OLARAK İTİRAZ ETME HAKKIM YOK’

Türkiye, coğrafi yakınlık, vize muafiyeti, Birleşmiş Milletler ofisleri ve elçiliklerin olması gibi sebeplerle İranlılar tarafından transit ülke olarak sıklıkla tercih ediliyor. Bahailer gibi dini kökenli, Kürtler gibi etnik kökenli, muhalif düşünceleri sebebiyle politik kökenli, cinsel yönelimi sebebiyle toplumsal cinsiyet kökenli vb. ayrımcılık ve şiddet yaşayanlar, İran’ı terk etmek durumunda kalıyor.

Beril Eski ve Emel Coşkun’un yazdığı Erkek Şiddetinden Kaçarken: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ Sığınmacılar kitabında vurgulanarak bahsedildiği üzere, toplumsal cinsiyetin başlı başına bir sığınma gerekçesi kabul edilmesi gerekiyor. Uluslararası kanun ve sözleşmelerde konuyla ilgili eksiklik yıllar içinde düzenlenmeye çalışılmışsa da hâlâ konuya yeteri kadar önem verilmiyor. Farzaneh’in durumu sadece kadın olmasıyla alakalı değil tabii ancak şu cümleleri ne demeye çalıştığımı özetliyor:

“İran’da hicap meselesi var olan bin tane şeyden sadece biridir. İran’da yolda sokakta yürürken araba durur, laf atmak çok yaygındır, dokunarak taciz etmek de…”

Yine de İran’da kadın olmayı özlüyor bazen Farzaneh çünkü burada sığınmacı olarak bir şeylere itiraz etme hakkı olmadığını söylüyor: “Ben bazen İran’da kadın olmayı da özlüyorum ama kadın olduğumu, insan olduğumu burada fark ettim. Buradaki cinsiyetçiliğe rağmen... Dediğim gibi, İran’da çok laf atarlardı ama ben dört senedir böyle laflar duymadım. Her şeye rağmen orada bir şeylere itiraz etme alanı vardı benim için, bu güce sahiptim. Burada yok o güç benim için. Bu muhtemelen dille, birileriyle bir şey yapmakla da ilgili.”

Arkadaşlarımdan duyduklarıma istinaden “Yabancı olduğun için ‘müsait kadın’ muamelesi gördün mü hiç?” diye soruyorum, “Çok. Mesela evli olduğunu bildiğim biri ‘Ben seninle evleneyim, vatandaşlık alırsın’ dedi birinde. Aklınca beni kandırıp sevgilisi yapacak. Geçenlerde baristalık için iş görüşmesine gittim bir yere. Adam olur deyince önce şüphelendim yine böyle bir şey olacak diye ama diğer çalışanlarla beni tanıştırınca anladım durumu. İnşallah dürüst biridir” diyor.

İMZA, ÇALIŞMA İZNİ, KAFA DENGİ ARKADAŞLAR

Farzaneh şu an resmi olarak kayıtlı olduğu ilde yaşamadığından dolayı sığınmacı olarak deneyimlediği sorunların başında imza vermek geliyor ve bundan çok yorulduğunu ifade ediyor: “Ben özgür yaşamak istiyorum ama iki gün gidip o imzayı atıp gelmek beni çok yoruyor zihinsel olarak.  Bunu benim bilincime, insanlığıma saygısızlık olarak algılıyorum. İkinci sorun çalışma izninin olmaması tabii ki. Doğru düzgün çalışamıyorsun. Hal böyle olunca maddi olarak çok sıkıntı oluyor. Bir de benimle aynı kafada arkadaşım yok. Yani bir şiir yazdığımda okuyup eleştirecek, tartışacak arkadaşım yok. Burada tiyatroyla ilgilenen Türkiyeli bir arkadaşım var. Birbirimizi çok anlamasak da onunla vakit geçirmeyi seviyorum.”

Türkiye’ye sığınma başvurusu yapanlar, üçüncü ülkeye yerleşmeyi beklemek üzere Göç İdaresi’nin belirlediği uydu illere yerleştiriliyorlar. Uydu iller, metropol illeri değil daha küçük illeri kapsıyor. Çok özel durumlar hariç 4-5 yıl süren üçüncü ülkeye yerleştirme sürecinde halkın daha tutucu olduğu küçük kentlerde sığınmacılar, ayrımcılık ve sosyal dışlanma gibi sorunların yanı sıra barınma ve beslenme gibi en temel maddi ihtiyaçlarını karşılarken de sıkıntı yaşıyorlar çünkü birincisi evler yabancılara daha yüksek fiyata kiralanmaya çalışılıyor, ikincisi de 6 aydan sonra işveren tarafından alınması gereken çalışma izni alınmadığı için kayıt dışı, daha düşük ücretle, daha çok saat ve güvencesiz çalıştırılıyorlar. Farzaneh, bir şair olarak sanatla iç içe olmak istediği için 3 yılın sonunda kayıtlı olduğu kenti terk etti: “Daha sanat boyutu olan bir kentte yaşamak istiyordum. Mesela tiyatroya gitmek istiyorsam, bir galeriye gitmek istiyorsam hemen gidebilmek için. Orası, üniversite hariç böyle olanaklara sahip değil.”

‘BURADA MUHATABIM YOK’

Farzaneh, sığınmacı statüsüyle ilgili yaşadıkları nedeniyle edebiyat anlamında geliştiğini hissetmiyor: “Burada maalesef kendime alan açamadım çünkü muhatabım yok. İran’daki gelişmeleri hep takip ettim, oradaki arkadaşlarımla iletişimde kaldım hep ama burada geliştim, terakki yaptım diyemiyorum.”

Biraz İran’da kadınların edebiyatta neler yaptıklarıyla ilgili konuşmak istiyorum. Son yıllarda kadınların ağırlıklı olarak roman yazdıklarını gördüğümü ve bunların epey de okunduğunu söylüyorum: “Bu istatistik yükselişin ne olduğu kendisi çok önemli. Eğer Bakanlık onayından geçen yazılar ise ben onlara istinat etmiyorum, gerçekçi bulmuyorum. Yani şöyle, devletin onay verdiği yazılar onlar. Son zamanlarda kadınlar biraz daha aktif oldu, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet tartışmalarına yöneldi fakat bu istatistiki bağlantı biraz sıkıntılı. Ben sürekli internetten yayımlanan şeylere bakıyorum o yüzden. Kadınlar baskı ortamında kendilerine alan açıyorlar diyebiliriz tabii ama sadece kadınlar özelinde değil, genel olarak İran halkında korku ortadan kalktı. Kadınların son yıllardaki eylemi, insanların sürekli sokağa dökülmesi gibi genel olarak bir korku kırılması var. Sosyal medyada da bunu görüyorsun, insanların yorumları daha cesaretli. Bütüncül bir uyanış var.”

KAPANIŞ: ŞİİR

Yıllar önce kendime seçme şiirlerin olduğu bir Furuğ Ferruhzad kitabı aldım. Şiirleri içime dokunduğu için çok sevdiğim başka şair kadınlarla ayrı bir yere koydum onu, zaman zaman geri dönüp okudum her bir şiiri. Yakınlarda, çok sevdiğim İran edebiyatı eserlerini Türkçeye kazandıran Makbule Aras Eivazi, Furuğ’un tüm şiirlerini çevirdi. Günlerim bu kopyayla dertleşmekle geçtiğinden ve İranlı bir başka şair kadın Farzaneh’yle gerçek hayatta tanışma şansı bulduğumdan Furuğ gibi başkaları olup olmadığını soruyorum: “Furuğ çok öne çıkan bir örnek. İran’da benim tanıdıklarım var ama isimleri hiçbir yerde geçmez. Bu, hem yayın politikaları hem baskı hem de şiirin edebiyatta tükenebilen bir mahiyette olmasından dolayı. İnsanların aklına Ahmet Şamlu’nun şiirleri gelir ama kadınlar yazmışlar, öyle kalmış, ünlü olmamışlar yani.”

Buna istinaden, röportajı Farzaneh’nin şiirlerinden biriyle sonlandırmak istiyorum:

Biz, karşımızda duran aynada umutsuzluğuz

Gözünü kendine dikenler

Irzına geçilmiş lisan

Zamanınız becerilmiş

Tasvirimiz komşunun bitkilerinin sulanışındadır

Patronların gırtlağındayız kedi maması gibi

Biz ki uyumsuzlar cemaatiyiz

Kafamızda kalabalıklaşanlarız her gün

Başka ağızlardan fırlatılan laflarız biz

Muallak ve avare

Ki her gün gözlüklerimizin ardından elimize bıçak alırız

Ve her seferinde daha vahşice

Bağırsaklarımızı asarız kafe tavanlarına

Tıpkı beyhudeliklerimiz gibi.

(*) Buse Kaynarkaya Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı / Yüksek Lisans