İstanbul Sözleşmesi'nin nesi ucube?

İstanbul Sözleşmesi'ndeki amaçlardan hangisi ucube? Bir de bu amaçları tersten okursak kadına karşı şiddet devam etsin, kadını şiddete karşı korumayalım, kadına karşı her türlü ayırımcılık devam etsin dememiz mi gerekiyor?

Google Haberlere Abone ol

İzzet Doğan*

11 Mayıs 2011’de imzaya açılan ve 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi için Saadet Partili bir milletvekili “İstanbul Sözleşmesi adı verilen ucube, adeta aile yapımızı çökertmek için kaleme alınmış bir metindir. Derhal feshedilmelidir” ifadelerini kullanmış.

Anayasamızın 90/5 Maddesine göre iç hukuk bakımından bizi bağlayıcı olan bu sözleşme kanun hükmündedir ve sözleşmenin uygulanması nedeni ile Anayasaya aykırılık iddiası ileri sürülemez. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılan bu sözleşmenin asıl adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi olup İstanbul'da imzalandığı için "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılmaktadır. Bu sözleşmenin 3'üncü maddesinde; “kadına yönelik şiddetin” ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı ve ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu eylemlerle tehdit etme anlamına geldiği belirtildiği gibi ayrıca ilk kez şiddetin bir insan hakları ihlali olduğu ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olduğu düzenlenmiştir. Yine aile içi şiddetin, mağdur faille aynı haneyi paylaşsa da paylaşmasa da eski ve şimdiki eşler – partnerler arasında meydan gelen her türlü şiddet olarak kabul edileceği açıklanmıştır.

Türkiye sözleşmeyi imzaya açıldığı ilk gün imzalamış ve ilk imzacısı olduğundan ötürü övünmüştür. Halen 2018 verilerine göre 45 ülke tarafından imzalanan ve 27 ülke tarafından onaylanan bu sözleşmenin amacı nedir? Sözleşmenin önsözünde amacın kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir Avrupa olduğu bildirilmektedir.

Sözleşmeye göre şiddet; kadın erkek eşitsizliğinin bir soncudur.

Sözleşmede Bölüm I – Maksatlar, tanımlar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması, genel yükümlülükler başlıklı birinci maddesinde sözleşmenin maksatları söyle sıralanmış:

a- Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b- Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c- Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

d- Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

e- Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Şimdi soralım: Bu amaçlardan hangisi ucube? Bir de bu amaçları tersten okursak kadına karşı şiddet devam etsin, kadını şiddete karşı korumayalım, kadına karşı her türlü ayırımcılık devam etsin dememiz mi gerekiyor?

TOPLUMSAL CİNSİYET

Sözleşmenin 3'üncü maddesinde şiddetin tanımı yapıldıktan sonra b fıkrasında şiddetin aynı konutu paylaşmakta olsun veya olmasın mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında olabileceği öngörülmektedir.

Sözleşmenin 3'üncü maddesinin c fıkrasında ise “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır demekle toplumsal cinsiyet fizik olarak değil, sosyal anlamda cinslere yüklenen roller ve davranışlar olarak değerlendirilmiştir.

Maddenin d- fıkrasında şöyle denilmektedir: “Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır; f-fıkrasında ise şu ifade yer alır: “Kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.

Yukarıdaki maddelere bakılınca bu düzenlemelerin hangisi doğru değildir?

Zaten 2015 yılında 303, 2016’da 328, 2017’de 409 ve 2018 yılında da 440 kadının acımasızca cinayete kurban gittiği karşısında İstanbul Sözleşmesinin yeterince uygulandığını söylemek de olanaksız. Yoksulluk nafakası, İstanbul Sözleşmesi, Ailenin Korunması ve Kadını Şiddetten Korumaya Dair Kanun derken aslında kadınların çağdaş kazanımlarının hedef alındığı kuşku olmaktan çıkmış ve gerçek adımlara dönüşmüştür.

*Emekli İstanbul Hakimi