‘Doğum sürecinde bacağına yediğin bir şaplak da travma yaratabilir’

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül, devlet hastanelerinde imkânların yetersiz olduğunu ifade ederek “Harala gürele içerisinde doğuma giren her kadının travmatize olması muhtemel” diyor. 22 yıldır ebelik yapan bir kadın ise kadınların yalnızlığını şu sözlerle anlatıyor: “Bazen yer yok diyoruz ama kadın diyor ki, başka gideceğim yer yok. ‘Taksiye verecek param bile yok’ diyor. Sedyede bekliyor o kadın. Çünkü başka çaresi yok.”

Google Haberlere Abone ol

“Doğum sürecine müdahale etmeme gerek yoktu; zira yüzyılların bilgeliğiyle her şeyi bir saat dakikliğiyle denetim altında tutuyordu: Suyun gelmesi, kasılmaların sıklaşması, önce her beş dakikada bir, sonra iki dakikada bir. Yüreğim, bu ritme eşlik eden bir davul gibiydi. Kaçış söz konusu değildi. Yürürlükteki mekanizma doruk noktasına ulaşmadan durmak yoktu.” Gıoconda Bellı, Tenimdeki Ülke Nikaragua)

DUVAR - Yazı dizisinin ilk gününde devlet hastanelerinde doğum yapan kadınların yaşadıklarından aktarımları paylaşmıştım. Bugün ise doğum sürecinin nasıl olması gerektiğini ve mevcut sistemi değiştirebilecek çözüm önerilerini bulmaya yönelik sorular üzerinden anlatmaya devam edeceğiz.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül, devlet hastanelerindeki imkânların yetersiz olması sebebiyle kadınların doğum sırasında travmatize eden uygulamalarla karşılaştığını oysa her kadına mahremiyetinin korunduğu ayrı bir odanın verilmesi gerektiğini söylüyor.

“İnsancıl doğum devlet hastanelerinde mümkün değil. Mesele doğum sırasında kadının yanına birini almıyorlar, alamıyorlar. Çünkü alsa, o adamın ne yapacağından emin değil personel. Kadının kocası tabancayla geliyor. Doğumhanede sıkıyor. Bunu bile yaşadı doktorlar.”

‘Harala gürele içerisinde doğuma giren her kadının travmatize olması muhtemel’

Bülbül, sezaryen doğumların artmasının bir nedeninin de hastanelerin koşullarının etkisi olduğuna dikkat çekiyor:

“Soğuk, buz gibi doğum odasında titreyerek, korku içinde kıvranıyor. Normal doğum yapamıyor o kadın. Sezaryen oranlarının artmasının bir nedeni de budur. Koşullar kadının doğumu için hazırlanmıyor. Normal bir hastalıkmış gibi bakılıyor. Doğum daha da özel bir psikolojiyi içerisinde barındırır. Biraz da şefkat gerektirir. Personeli suçlamaktan yana değilim fakat paldır küldür harala gürele içerisinde doğuma giren her kadının travmatize olması muhtemeldir.”

Bülbül, Sağlık Bakanlığı’nın “Anne Dostu Hastaneler” projesinin Zeynep Kamil Hastanesinde uygulanmaya başladığını belirtiyor: “Her kadına ayrı bir doğum odası şeklinde binanın fiziki koşulları yeniden düzenlendi. Onun dışındaki hastanelerin çoğu berbat durumda. Bir kadına doğum sırasında bire bir yardım eden, öncesinde masaj yapan, onu duşa sokan, rahatlatacak sözler söyleyen kadınların olması gerekiyor. Doğum koçu da olabilir bu. Maalesef bu tip uygulamalar hiç bir devlet hastanesinde yok.”

‘Sosyo- ekonomik düzeyi düşük insanlarla uğraşmak kolay değil’

Bülbül, söz konusu koşullar için sadece sağlık personelinin suçlanmasını doğru bulmadığını ifade ederek sosyo-ekonomik duruma göre değişen davranışlara dikkat çekiyor:

“Personel çok çalışıyor. Emeğinin karşılığını alamıyor. Bir de gerçekten sosyo- ekonomik düzeyi düşük insanlarla uğraşmak kolay değil. Oraya da bakmak gerekiyor. Doktorla konuşurken cep telefonuyla konuşuyor mesela ya da hastanede evi gibi dolaşmak istiyor.”

Bülbül, Suriyeli kadınların ücretsiz doğum yapabildiğine dikkat çekerek “Türkiye’de şunu takdir etmek lazım; parasız insanlar hastanede ücretsiz doğum yapabiliyor. Bunun olmadığı Amerika gibi ülkelerde anne ölümleri arttı. Çünkü kayıtsız göçmenler hastaneye gidemiyorlar. Tercüman yoktur, muamele kötü olabilir ama bunları da belirtmek gerekiyor.”

‘Bazen yer yok diyoruz ama kadın diyor ki, başka gideceğim yer yok’

22 yıldır bir devlet hastanesinde ebelik yapan, adını Zeynep diyeceğimiz kişi anlatıyor:

“Bu kadar çok sorun varsa tek taraftan bakmamak lazım. Yoğunluktan dolayı nöbetlerde ağladığım vakitlerimi hatırlıyorum. Şu anki sağlık sistemi performans üzerine işliyor. Normal vajinal doğum puanları farklı, sezaryen doğum puanları farklı. Hekimlere bu yönden de baskı var.”

Zeynep, yoğunluktan dolayı geri çevrilen kadınların olduğunu söylüyor ve fakat şu notu ekliyor:

“Bazen yer yok diyoruz ama kadın diyor ki, başka gideceğim yer yok. ‘Taksiye verecek param bile yok’ diyor. ‘O zaman doğumu iki kişi yapmayı kabul ediyor musunuz?’ diyoruz. Kabul ediyor. Sedyede bekliyor o kadın. Çünkü başka çaresi yok.”

‘Doğum sürecinde bacağına yediğin bir şaplak da travma yaratabilir’

Zeynep, doğum sürecinde yaşananların kadınları uzun süre etkilediğini ve çevresindeki insanların bu duyguları çoğu kez fark etmediğini anlatıyor:

“Loğusalık süreci depresyona kadar gidebilir. Doğum sürecinde bacağına yediğin bir şaplak da travma yaratabilir. Bir yüz ifadesinden de kadın travmatize olabilir. Kadın, vajinal doğuma odaklanmıştır ama yolunda gitmez bir şeyler sezaryen olur. Bu da kadını travmatize eder.”

“Bugün bir kadın geldi mesela. 3 yaşında çocuğu var. Doğum sürecini anlattı. Loğusalık nasıldı diye sorduk. 6 gün yoğun bakımda yatmış. ‘Çok yalnızdım. Zordu ve şimdi etkileri yeni geçiyor’ dedi. Kadın tekrar hamile. Şimdi çevresine doğumdan sonra yanımda olun demiş. Talep etsin kadınlar. Diğerleri farkında olmayabilirler.”

‘Doğuma mekanik bakılmaması lazım’

Çözüm önerileri üzerine konuşuyoruz. Hastane çalışanlarının motivasyonunun artırılması gerektiğinin altını çiziyor Zeynep:

“Doğumhaneler gürültülü yerlerdir. Sürekli sirkülasyon vardır. Doğuma mekanik bakılmaması lazım ama çalışma düzeni mekanikleştiriyor. Sürekli gürültülü bir yerde, o gürültüye karşı beden otomatikman kapatıyor kendini. Yoksa sağlık personeli devam edemez hayatına. İlk defa doğuracak kadına ‘Korkma’ demek de yetmiyor. Doğum öncesi kadını hazırlayan, ‘her şey yolunda’ diyen, bu işin eğitimini almış kişilere ihtiyaç var. Her gebeye bir ebe gerekiyor. Doğum hizmetlerinde nitelikli ebe bakımını artırmamız lazım.”