YAZARLAR

Kadın istihdamı düşüyor, ekonomik şiddet tehdidi yükseliyor

Lamı cimi yok; konu nafaka, kadınların velayet hakkı, boşanmaların hızlandırılması, mal rejimi, aile reisliği olduğunda, Medeni Kanun'a dokunulacak demektir. Medeni Kanun'un ruhuna aykırı değişiklikler ise doğrudan doğruya laiklik ilkesini tehdit eder.

Yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin kılan enflasyon almış başını gitmiş, dar gelirli geçim derdine düşmüşken iktidar bir yandan, medyası diğer yandan gözünü yoksul kadının nafakasına dikmiş halde. Sarayda toplaşmış devletlüler, kendi sofralarında kuş sütü eksik olmadığı için fakirin derdinden habersiz; "ne yapalım, nasıl edelim de kadının nafakasını kesip erkekleri mutlu edelim, erkek oylarını kapalım" derdinde. Çünkü kadın-erkek arasındaki ekonomik eşitsizlik, dibi görünmez bir uçurum. Ve iktidar, kıymeti kendinden menkul ekonomi politikasını, sermayedarın rızasını üreterek oluşturdu ve 'para bende' diyenin kıymeti yüksek sarayın katında. Ekonomide cinsiyet eşitsizliğinden yararlanan taraf erkekler olduğu için de iktidar nafaka meselesine erkek tarafı oluveriyor, para onlarda çünkü onların rızası ile bir seçim daha kazanma derdinde. Parayı veren düdüğü çaldığından iktidar medyası da nafaka karşıtı, kadın düşmanı erkeklerin borazanı…

Ha bu arada hak yemeyelim, nafakada erkek tarafı olmak için iktidar yanlısı olmak da gerekmiyor. Başka konulara gelince mangalda kül bırakmayan muhalif gazeteler de kadının ekonomik hakları söz konusuysa kolayca erkek cüzdanından bakıyor meseleye, aynı haberle benzer başlıklar atıyorlar. Pazartesi günü Türkiye Gazetesi manşetten girdiği haberde “Nafaka kömürlüğe mahkûm etti” buyurmuş. Aynı gün aynı haber için Sözcü Gazetesi de “Nafaka borcunu ödeyemeyen adam 14 yıldır kömürlükte yaşıyor” başlığını kullanmış. Al birini vur ötekine. Habercilik, gazetecilik etiği adına kömürlükte yaşayan adamdan nafaka alacaklısı olan kadın sarayda mı yaşıyormuş acaba, gidip konuyu bir de kadından ve çocuklarından dinlemeyi düşünmüşler mi? Haberin içeriğine bakıyorsunuz iki gazetede de aynı şeyler yazılı ve her iki gazetedeki ajitatif başlıklarla haber detayı birbirinden çok farklı şeyler düşündürüyor. Mahkeme on yıl önce 1070 lira nafakaya hükmetmiş. Haberde iki çocuktan söz ediliyor ve bu durumda bu rakam iki çocuk için verilen iştirak nafakasını da içeriyor. Erkek belediye işçisi, yani en az asgari ücretten düzenli geliri var. Kendisine baba diyen o adam, kızlarından birisine 23 diğerine 25 yaşında evlenene kadar nafaka ödediğini söylerken anlaşılıyor ki aslında ödemediği için biriken nafaka borçları katlanarak artmış. "1070 lirayla bir kadın iki çocuk üç boğaz nasıl geçindiler, o kadın iki çocuğunu nasıl büyütüp nasıl evlendirdi" sorusu bu haberi yazan, yayınlayan gazetecilerin, gazetelerin hiç aklına gelmez mi? Eğer düzenli ödemiş olsaydı bile imkansızı başarmış bir kadın var bu haberde. Bir de eğer ödemiş olsaydı bile asgari ücretinden 1070 lira dışında elinde kalanıyla bir tek kendisine bakamamış, barınamamış olmaktan yakınan bir bencil ve baba geçinen birisi var. Yazıklar olsun böyle haberciliğe.

Aynı gün Hürriyet gazetesinde de Fuat Oktay başkanlığındaki toplantının haberi vardı. İktidarın öteden beri kamuoyunun nabzını yoklarken aynı zamanda muhalefeti âtıl bırakabilmek için ikircikli bilgi yayma taktiği kullandığını da hatırda tutarak okumak gerekiyor bu haberleri. Hürriyet’ten Gizem Karakış’ın haberciliğine sözüm yok, titiz bir gazeteci olduğu bilinir. Ancak hükümet, AKP çevreleri gazetecileri ve onlar aracılığıyla kamuoyunu ama özellikle muhalefeti muallakta bırakmayı sever ve bu işi iyi yaparlar. Şimdi de anılan haberde henüz karar verilememiş, farklı görüşler varmış gibi bir izlenim yaratılmış. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nden biliriz ki konu Fuat Oktay’ın önüne gelmişse işlem tamamdır. Sadece zamanlamasına karar vermek için siyasi hesapları açısından doğru anı beklerken “henüz karar verilmedi” izlenimi yaratırlar. Buna göre bu ülkenin siyasal ve kitlesel muhalefeti, kadınlar ve çocuklar için yaşamsal öneme sahip bu konuda Eşitlik için Kadın Platformu-EŞİK tarafından siyasi parti liderlerine ve tüm milletvekillerine gönderilip basınla da paylaşılan mektubu dikkatle inceleyip, harfiyen uygulamalı. Lamı cimi yok; konu nafaka, kadınların velayet hakkı, boşanmaların hızlandırılması, mal rejimi, aile reisliği olduğunda, Medeni Kanun'a dokunulacak demektir. Medeni Kanun'un ruhuna aykırı değişiklikler ise doğrudan doğruya laiklik ilkesini tehdit eder. Aile hukukunda Diyanet’i söz sahibi kılmaya son derece kararlı göründükleri için olsa gerek, anılan toplantıya ilgili bakanların ve parti kurmaylarının yanı sıra Ali Erbaş da katılmış habere göre. Medeni Kanun'u değiştirecek ya da by-pass edecek herhangi bir girişimi gerçekleşmeden engellemenin tek yolu da meclise, komisyona sevk edilmeden önce iktidara geri adım attırmak. Uygun zaman kollayan iktidara “şimdi zamanı değil” dedirtebilmekte mesele.

İktidarı durdurmanın, nafaka konusunu siyasetin gündeminden çıkarmanın gerekliliğini gösteren pratik gerçeklerden birisi de ödenmeyen nafaka oranındaki korkunç artış. Devlet eliyle kadınlara yönelik ekonomik şiddet uygulanıyor dedirten kısım, ödenmeyen nafaka oranındaki artışın ivmesi. Kadın Dayanışma Vakfı 2019 tarihli Nafaka Araştırmasına göre takdir edilen nafakaların yüzde 50’si hiç ödenmiyordu. Şimdi Fuat Oktay’a sunulan bilgiye göre, hiç ödenmeyen nafaka oranı yüzde 66’ya yükselmiş. Yoksul kadınlar ve çocuklar için ekonomik kriz ve enflasyonun yanı sıra yeni düzenleme hazırlıklarının yıllardır iktidarın gündeminde oluşu nedeniyle erkeklerin nafaka ödemekten giderek artan hızla vazgeçişleri yıkıcı etkiye sahip. Üstelik bir de kadın istihdamında düşüş gerçeğiyle burun burunayız.

Eksik, çarpıtma veya daha açık söyleyelim yalan yanlış haberler ve tek taraflı iddiaları dayanak gösteren iktidarın yıllardır yoksulluk nafakasında değişiklik arayışı içine girmesi başlı başına kadına yönelik ekonomik şiddet. Devletin yoksul kadına yönelik yoksulluk nafakası konulu ekonomik şiddeti, dozu arttırılarak sürdürülürken kadın işsizliği de yükseliyor. Menekşe Tokyay’ın analizinde yer alan araştırma bulgularına göre istihdamda cinsiyet eşitsizliği uçurumu derinleşiyor. “İstihdamda 228 binlik artışa rağmen işsiz sayısında 39 binlik artış olduğu tespit edilen raporda, mevsim etkilerinden arındırılmış kadın işsizlik oranı ekim ayından kasım ayına yüzde 14,5’e yükselirken, erkek işsizlik oranı yüzde 9,6’ya geriledi.” Tablo bu denli kötüleşirken nafaka karşıtı kadın düşmanlarının evlenirken “ben sana bakarım” diyerek istihdamdan kopardığı, boşanınca “gitsin çalışsın” dediği kadınlar nasıl iş bulacak? İktidarın kadın istihdamını yükselterek ekonomik eşitsizlik oranını düşürmeye çalışması, eşitliği sağlamak için politikalar geliştirmesi beklenir normalde. Ancak normalin ne olduğunu unuttuğumuz bu yerde iktidar, yoksul kadının nafakasına göz dikti.

Ekonomik eşitsizliği daha da derinleştirecek bir yöntem geliyor aklına sırf erkekleri mutlu edebilmek için. Kamu kaynaklarından nafaka yükümlüsü yerine devlet yani sen, ben, bizim kız ödeme yapacağız. Yeni vergi yükü altına bizler gireceğiz ve nafaka karşıtları, ekonomik eşitsizliğin kendilerine sağladığı imtiyazla daha da eşitsiz konumlara yükselecek. Siz razı mısınız? Ben değilim.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.