YAZARLAR

Kadın durup dururken temizlik hastası olmadı değil mi?

Tu kaka edilen cinselliği yaşadığı için kendini kirli hisseden, hayatının, bedeninin kontrolü elinde olmadığı için çareyi toplumun normlarına uygun bir kontrol alanı yaratmakta bulan kadınların hastalığı temizlik. Kendini temiz hissetmek için çaresizce didinmek, kendine bir kontrol alanı yaratmak adına hayatı zorlaştırmak, hırsla fırçaladığı halıdan hırsını çıkartmak…

Yaşlı kadın kendisine tepsi içinde verilen peynir ekmek ve baldan oluşan kahvaltısını etmiş, çayının da yarısını içmişti. Bardakta kalan çayı damadının gözlerinin içine bakarak yere döktü hızlıca. Sonra da kafasını öbür tarafa çevirdi.

Taşrada bir yerde, tek katlı bir evin küçük bahçesinde kahvaltı ediyorlardı. Yaşlı kadının odasının kapısı ayrıydı. Kendine ait küçük de bir mutfağı vardı ama yaşı sekseni geçmişti ve çocuklarının deyimiyle bunadığı için iş yapamıyordu. İncecik bir kadındı, yaşlılıktan beli bükülmüş, şalvarın, yeleğin içinde, başörtüsünün ardında küçücük kalmıştı.

Damadı ve kızı yanına taşınalı birkaç yıl olmuştu. Damat bahçeyi düzenlemiş, çiçekler ekmiş, duvarlarını beyaza boyamış, oturma yerini de betonla kaplamıştı.

Kadın bu adamın kızıyla evlenmesini en baştan istememişti. Kocasının “kimsesiz çocuk, efendi biri, yanımda işi de öğrendi, evlensin kızımızla” demesi ikna etmemişti. Kızının çeyizlerini bahçeye çıkartmış, elleriyle ördüğü dantelleri, nakışları makasla doğramış ve sonra çıkıp gitmişti. Başka bir ildeki akrabaları haberdar ettiler aileyi. “Bizim yanımızda, dönmeyeceğim diyor, merak etmeyin” dediler. Kadın altı ay sonra, kızı o adamla evlenip başka bir eve taşınınca geri döndü.

“Annem temizlik hastasıydı” dedi kızı. Gençliğinde de tez canlıymış ama bu rahatsızlık sonradan olmuş. Bir gün tarlada uyuya kalmış, göğsüne bir yılanın oturmasıyla uyandığını anlatmış. Bağıra bağıra köye dönmüş. Sonra dengesi bozulmuş. Biraz delidir ama iyidir diye anlatıyorlarmış kadını. Evlenmiş, çocukları olmuş. Tez canlılık aşırı temizlik alışkanlığına dönüşmüş.

“Alzheimer olduktan sonra kimseyi hatırlamıyordu” dedi kızı. Bahçede kendini güvende hissediyormuş, damadı gelip ortalığı düzene sokana kadar. Arada bir böyle çayı dökmesine gülüp geçiyorlarmış. Ama yan komşuyu o bahçeye hiç sokmamış. “Turhan amca geçen yıl vefat etti. Annem onunla pek konuşmazdı. Ama bunadıktan sonra ne zaman görse yılaaan diye bağırmaya başladı adama”

***

Kadının elleri deterjan kullanmaktan alerji olmuştu. Derisi incelmiş, küçük kırmızı çizikler oluşmuştu. Küçük yaralar da vardı.

Niye eldiven kullanmıyorsun diye sordu arkadaşı. “Öyle temizlendiğini hissedemiyorum. Ama tek elime takıyorum eldiveni, o iyileşince diğerine takıyorum.”

Ev çamaşır suyu kokuyordu, dolaplarda çamaşır suları doluydu. İki küçük kızı vardı kadının. Onları bu işe bulaştırmamaya çalıştığını söyledi. Eşi ne diyordu peki bütün bunlara? “O geçmişimi bilerek evlendi benimle” dedi kadın. “Çocuk istiyordu ona iki evlat verdim. Tedavi görmeyi de kabul ettim. Şimdilik idare ediyoruz”

Kadın yoksul bir ailenin dördüncü kızıydı. Zengin bir ailenin uyuşturucu bağımlısı oğluyla evlendirilmişti zorla. Dört yıllık evliliği süresince kocasının şiddet içeren cinsel fantazilerine boyun eğmek zorunda kalmıştı. İki aile de durumu biliyorlardı ama sanki geri dönülmez, dokunulmaz bir noktadalarmış gibi kimse bir şey yapmıyordu. Sonunda kadın depresyondan hiçbir şey yiyemez olup, neredeyse ölmek üzereyken abisine haber verdiler. Kadın hastaneye yatırıldı, yaraları iyileştirildi, depresyon tedavisine başlandı. İyileşmek o eve geri dönmekti, o nedenle bir türlü iyileşmiyordu kadın. Ta ki kocasının aşırı dozdan öldüğünü öğrenene kadar.

Birkaç yıl sonra bu adamla evlenmişti. Sabırlı ve anlayışlı bir adamdı. Ama kadının yaraları o kadar derindi ki 7-8 yılda ancak “idare ediyoruz” noktasına gelebilmişlerdi.

***

Ortaokulda ev işlerinde annesine yardım etmeye başlamıştı. Liseden sonra evin temizliği ondan sorulur oldu. Altın günlerinde temizliği, titizliği, elinin lezzeti ile övgü alıyordu. Aklı başında, oturmasını kalkmasını bilen, erkeklerle oynaşta gözü olmayan aile kızı…

Kendine ait bir dünyası vardı aslında. Evi temizlerken bir gün kendi evini düzene sokacağının hayalini kuruyordu. Eşyalar farklı olacaktı, mutfak bu kadar renkli olmayacaktı, perdeler daha kısa, koltuklar daha rahat…

Örtüleri pencereden çırparken gözü her gün o sokaktan geçen üniversiteliye takılmıştı. Birkaç kez de markette rast gelmişlerdi. O da mahcup mahcup kıza bakıyordu sanki. Okul kapanınca memleketine gittiğini öğrendi. Derslerin bitmesine yakın, birkaç kez, O’nun sokaktan geçtiği sırada pencereyi açmış, Alpay’dan “Eylül’de gel” şarkısını çalmıştı.

Sonra delikanlı memleketine gitti, kızı istemediği biriyle evlendirdiler. Temiz, aklı başında, iyi yemek yapan aile kızı, evinin kadını oldu.

Eşyalarını seçmesine izin vermediler. Herkesin her şeyi ondan daha iyi bildiği bir süreçti düğün. Evlenmeden önceki gün annesi konuşmuştu onunla “kadınlık görevlerini yapmazsan kocanın gözü dışarı kayar” demişti.

Yeni hayatında her şey görevdi kadına. İstemediği, kendi karar vermediği bu yeni hayatında temizlik de bir görevdi, seks de, yemek de, çocuk yapmak da…

Yıllar sonra psikolog koltuğuna oturduğunda şöyle dedi kadın: “O evde her şey benim kontrolümde. Kocamı banyo yapmadan yatağa almıyorum. Çocuklar hiçbir konuda sözümü dinlemezken temizlik hastası olduğum için bu konuda koyduğum kurallara istemeyerek de olsa uyuyorlar. Kayınvalidem bile başta ev pırıl pırıl olduğu için bu hastalığımdan çok memnundu. Hastaydım ama temizdim”

***

Cinsellik algısı kuşaktan kuşağa aktarılırken, kadını erkeğin arzularını tatmin eden bir nesneye dönüştürür. Kadının arzuları tehlikeli ve bastırılması gereken cinstendir. Erkeğinkiler ise tatmin edilmesi gereken cinsten. En yakınlarınız bu ezberi aktarır size. Sonra da defalarca tüm toplum tarafından hatırlatılır bu kurallar. Büyürken, okula giderken, evlenirken... 

Ama artık dünya değişiyor. algılar da. Artık daha fazla kadın bedenine, arzularına sahip çıkıyor. Cinselliği bir görev alanı olmaktan çıkartıyor. Kendi kızlarına bedenlerini, ilişkilerini doğru kavramalarını, hayatlarının, arzularının kontrolünü ellerinde tutmalarını öğretiyor.

İşte temizlik hastalığı dediğimiz şey de tüm bu algıların, kavrayışların anlayışların zarar verdiği kadınların geldiği nokta. Tu kaka edilen cinselliği yaşadığı için kendini kirli hisseden, hayatının, bedeninin kontrolü elinde olmadığı için çareyi toplumun normlarına uygun bir kontrol alanı yaratmakta bulan kadınların hastalığı temizlik. Kendini temiz hissetmek için çaresizce didinmek, kendine bir kontrol alanı yaratmak adına hayatı zorlaştırmak, hırsla fırçaladığı halıdan hırsını çıkartmak…

Bir mutsuzluk başka mutsuzluklar doğuruyor. Bir çocuğa hayat verebilen, bir yemeği kırk türlü pişirebilen, sorun çözme becerisi, pratikliği belki de dünyadaki en gelişmiş canlı olan kadınlar, içine sıkıştırıldıkları hayatlarda ancak sorun üreterek varolmaya zorlanıyorlar. 

Belki de artık birilerine temizlik hastası derken birkaç kez daha düşünmeliyiz. İnsan durup dururken hastalanmıyor değil mi?   

NOT:

İnternette ‘kadınların temizlik hastalığının sebepleri’ diye bir tarama yaptım. Çok iyi psikoloji hizmeti verdiğini iddia edenlerin web sayfalarında bile abartısız aynı kaynaktan alınmış kopyala yapıştır bilgiler vardı. Şu cümle, harflerin bile yerleri değişmeden kopyalanmış: “Nedenleri arasında beyin kimyasındaki değişiklikler, genetik yatkınlık, travmatik deneyimler, çatışmalı ilişkiler ve modellenen kişiye benzer bir hastalık bulunmaktadır.”