İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz: Doğrular Bakan Nebati’ye iletilirse utanacaktır

İYİ Parti’nin ekonomi politikalarının başına geçen Prof. Dr. Bilge Yılmaz’a göre, mevcut ekonomi politikalarıyla uzun vadede Türkiye ekonomisinin düzelmesi, döviz ve enflasyonun düşmesi mümkün değil.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - İYİ Parti’de Ekonomi Politikaları Başkanlığı görevine Prof. Dr. Bilge Yılmaz getirildi. Amerika’da yıllarca Wharton School ve Stanford Üniversitesi’nde ekonomi alanında çalışmalar üreten Yılmaz, Türkiye’de işlerin iyi gitmediğini gözlemlemesinin ardından muhalefet cephesinde görev üstlendiğini söyledi.

Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin derinleştiğini, iktidarın son ekonomik adımlarla dar bir grup için milyonların kaynağını kullandığını belirten Yılmaz’a göre mevcut politikalarla uzun vadede Türkiye ekonomisinin düzelmesi, döviz kurunun ve enflasyonun düşmesi mümkün gözükmüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin açıklamalarını, “Dedikleri doğru değil. Doğrular Bakan Bey’e iletilirse utanacaktır” sözleriyle değerlendiren Prof. Dr. Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır dile getirdiği “Faiz sebep enflasyon sonuç” tezine ilişkin ise, “Dünyanın en iyi okullarında doktora ve hocalık yaptım ama böyle bir tartışma hiçbir yerde görmedim” dedi.

Yılmaz sorularımıza şu yanıtları verdi:

Yıllarca iktisat alanında akademik çalışmalar ürettiniz. Amerikan Merkez Bankası’na ve birçok finans kuruluşuna danışmanlık hizmeti sundunuz. Şimdi ise sizi bir siyasi partinin ekonomi politikalarının başında görüyoruz. Bu görevi kabul etme süreci nasıl gelişti? Siyasi bir gelecek düşünmüş müydünüz?

Siyasi bir gelecek düşünmedim. Motivasyonum da siyasi değil. 2021’nin Nisan ayında Türkiye’nin durumunun iyi gitmediğini fark ettim ve Türkiye’deki muhalif partilerin liderlerine ve kadrolarına ulaşıp onlara yardım teklifinde bulundum. Bu iş ile alakam böyle başladı. Yardım teklifim başta politik değildi. Herhangi bir makam talebim olmadı.  Türkiye’ye faydalı olmak amacıyla Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi ekonomistlerden bir kadro kurdum. ‘İktidara geldiğinizde   teknik konularda, teknokrat grup olarak size yardım ederiz’ diye başladım. Aynı dönemde  Meral Hanım da (Akşener) bana ulaşmaya çalışıyormuş. Bir şekilde buluştuk. Diğer muhalefet partileriyle de görüştüm. Seçimden  önce de yardım etmeye ve Meral Hanım’ın bunun için en uygun insan olduğuna karar verdim. Ekim ayında danışman olduğum resmi olarak açıklandı, geçen hafta da ‘Ekonomi Politikaları  Başkanlığı’ görevini kabul ettim.

‘ÇOK DAHA KÖTÜYE GİDEBİLECEĞİNİ GÖRDÜĞÜM İÇİN MÜDAHİL OLDUM’

Türkiye’nin iyi gitmemesi sonrası görev üstlendiğinizi ifade ettiniz. Ekonomik tablonun kaygı uyandırmasının ardından mı harekete geçtiniz?

Evet ama dünyanın her bir köşesindeki ekonomik problemleri çözmeye çalışmıyorum. Benim de Türk olmam, Türkiye’de büyümüş olmam nedeniyle ilgim var haliyle. Türkiye’de durumun iyiye gitmediğini ve doğru hamleler yapılmazsa çok daha kötüye gidebileceğini gördüğüm için müdahil oldum.

YENİ EKONOMİK MODEL: LİSANS EKONOMİ EĞİTİMİ ALMIŞ ÇOCUĞUN BİLE ‘DELİ SAÇMASI’ DİYECEĞİ BİR ŞEY

Sizin kötü olarak nitelediğiniz süreçte Türkiye’de ekonomi alanında bir dizi adımlar atıldı. Yeni ekonomik model de bunlardan biri. Hazine ve Maliye Bakanlığı, yeni ekonomi politikasını “Türkiye Ekonomi Modeli” adıyla duyurdu. Sizce Türkiye ekonomisi bu modelle düzelir mi?

Ben cumhurbaşkanına sunulan çalışmaları okudum. Bu  çalışmaları ciddiye alıp bir şey söylemek bile doğru değil. Bunlar yanlış ekonomik politikalar sonucu oluşan duruma sanki bir amaç varmış gibi gösterilerek panik içinde hazırlanmış komik tepkiler. Bana Cumhurbaşkanlığına sunulan bir makaleyi gösterip, yorumumu sordular. ‘Ya çok cahil cesur biri yazıyor bunları, ya da çok art niyetli biri insanları kandırmaya çalışıyor’ diye düşündüm. Lisans ekonomi eğitimini almış, 21 yaşındaki çocuğun bile deli saçması diyeceği bir şey. Hayatta ciddi olmayan şeyleri ciddi bir şekilde eleştiremezsiniz. Bu da öyle.

‘PROBLEM ESASINDA ÇOK BASİT’

İktidarın son adımlarından biri de kur korumalı TL vadeli mevduat oldu. Bu adım örtük faiz artırımı olarak da yorumlandı. Siz bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Faiz arttırılsa bir şeyler daha rayında gidecek mi?

Merkez Bankası’nın kısa dönemli politika faizi var. Bunu yüzde 19’dan yüzde 14’e düşürdüler. Böyle olduğu zaman mevduat faizleri de düşüyor. Vatandaş bakıyor, ‘Paramı bir yıl bağlasam yüzde 14 kazanacağım’ diyor. Ama enflasyon beklentisi ve kurun artma eğilimi daha fazla. O zaman insanlar ‘Paramı bankada tutup niye kaybedeyim’ diyor ve dolar alıyor. İnsanlar dolara doğru yönelince problem artıyor. Problem esasında çok basit. Merkez Bankası ve cumhurbaşkanı seviyesine kadar diğer yetkililer ‘Biz yeni bir modele geçtik, faiz arttırmayı düşünmüyoruz’ diyorlardı. Bunu duydukça insanlar, devlete olan inançla, ‘Bunlar faiz arttırmayacaklarsa dolara talep olacak, biz de dolar alalım’ diyorlar. Ondan sonra devlet inanılmaz derecede ani ve çok yüksek bir faiz artırımına gitti. En son açıklanan model faizi arttırıyor ama ne kadar arttırdığını da söylemiyor. ‘Piyasa belirleyecek’ diyor. ‘Eğer dolar yüzde elli artarsa yüzde elli faiz vereceğim’ diyor. Banka yüzde 14’ünü verecek geri kalanını devlet hazineden karşılayacak. Bu çok ani bir faiz artırımı. Yönetenlerin görevi kanuni olmayan yollardan bilgi almayan dürüst vatandaşını kandırmak değil. ‘Faiz artmayacak’ diyerek bir gecede faizi artırırsanız bir gecede insanların canını acıtmış, yanlış yönlendirmiş olursunuz. Devletin görevi öngörülebilir ve güvenilir politikalar yapmaktır ki insanlar rahatça yatırım yapabilsinler. Burada çok büyük bir güvensizlik ortamı yaratılıyor.

‘HAZİNENİN ÇOK BÜYÜK AÇIK VERME OLASILIĞI VAR’

Faiz arttırıldı. Basit bir faiz artırımıyla dolar da, kur da, enflasyon da kontrol edilebilir. Fakat bu yapılabilecek en kötü faiz artırımıydı ve başarılı olma ihtimali de çok yüksek değil. Şimdi ne olacak? Faiz farkını devlet ödeyeceği için hazinenin çok büyük açık verme olasılığı var. Hazinenin borcu büyüyecek. Bu borç büyürken büyük ihtimalle hazinenin borçlanma faizini artıracak. Zaten bir ölçüde bu oldu. Hazinenin uzun vadeli beş yıllık ve on yıllık borçlanma faizleri yüzde 17 civarından yüzde 25’e kadar çıktı. Bu arada enflasyon beklentisi de yükselecek. Ama burada beni en çok rahatsız eden, fakirden alıp zengine servet aktarmak. Bu faiz normal piyasa şartlarında oluşan bir faiz değil.  Devletin ileride toplayacağı vergilerden mevduat sahiplerine ödediği bir faiz. Dolayısıyla çok küçük bir  gruba aktarılan serveti bütün gelecek nesiller ödeyecek. Türkiye’deki mevduatlara bakınca 1 milyon doların üzerinde  yaklaşık 300 bin hesap var. Birkaç yüz bin kişiye bütün vatandaşın hakkını vermeyi taahhüt ediyorsunuz. Bu inanılmaz bir servet aktarımı ve haliyle çok yanlış. Bunun sonunda ne olacak? Biz enflasyonu ve kuru kontrol edebilecek miyiz? Bunu zaman gösterecek ama büyük ihtimalle kısa vadede olsa da uzun vadede başarılı olması çok çok zor.

‘BÖYLE BİR TARTIŞMA HİÇBİR YERDE GÖRMEDİM’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Faiz sebep enflasyon sonuç” diyor. Siz yıllarca öğrencilerinize dersler verdiniz. Bu tezi dersinizde savunan bir öğrenciniz olsaydı ona ne derdiniz?

Az önce yönelttiğin bir soruya ‘ciddiye alıp tartışmak doğru olmaz’ dedim. Bu da onlardan biri.  Finans ve ekonomi teorisinde değişik birçok iddialar, hipotezler olur. Bunlar araştırılır. Bu hipotezi araştırmaya gerek yok. Çünkü bunun herhangi bir teorik temeli de yok, kimse de böyle bir olasılığı ciddiye alıp çalışmamış. Dünyanın en iyi okullarında doktora ve hocalık yaptım ama böyle bir tartışma hiçbir yerde görmedim.

‘UZUN VADEDE DOLARI DÜŞÜK TUTAMAZSINIZ’

Türkiye ekonomisi son dönemde kur özelinde ani sıçramalar ve ani düşüşleri çok kısa süre içerisinde yaşadı. Kurun gelecekteki seyrine dair sizin tahliliniz nedir? Bu dalgalanmalar sürecek mi? Yeni yılda Türkiye ekonomisini size göre ne bekliyor?

Kurdaki olayda iki değişik denge var. İyi denge, insanlar kurun kontrol edileceğine inanırlarsa Türk Lirası’na geçerler. Bu o zaman kendi kendini yaratan bir denge olur. Kötü dengeyse, dolar kontrol altına alınamayacak, uzun vadede dolar patlayacak biz dolara geçelim dengesi. Kısa vadede, diyelim vatandaşlar üç aylık bu yeni enstrümana paralarını koysalar bile üç ay sonra kur patlayacak diye tekrar Türk Lirası’nı alıp dolara yatırırlarsa dolar o zaman da patlar. Bu dengelerin hangisinin olacağını teorik olarak tartışabiliriz. Türkiye’de enflasyon beklentisinin yüksek olması, hazinenin açık verecek olması, kurun artışıyla enflasyonun yükselmesini düşününce genel bir enflasyon baskısı ve beklentisi yaratıyor. Öyle olduğu zaman uzun vadede doları düşük tutamazsınız. Türkiye’de enflasyon varken dolar çok uzun süre düşük kalmaz. Teorik anlamda düşünüldüğü zaman kötü dengenin olma olasılığı yüksek. Bu uzun süreyle yılları değil, haftaları ve ayları kastediyoruz. Bunun bir de ampirik analizini yapmak lazım. Veriye bakmak gerekiyor. Bu tür deneyler birçok ülkede birçok kez yapılmadığı için elimizde çok vaka analizi ve veri yok. Bu yüzden benzer yatırım araçlarının kullanıldığı şirket finansman vakalarını incelemek gerekir. Ve var olan vakalar incelendiğinde bu deneyin çok yüksek bir olasılıkla başarısızlıkla sonuçlanacağını söylemek yanlış olmaz.

‘PARLAMENTER SİSTEME DÖNÜNCE BİR ŞEYLER DÜZELECEK AMA HER ŞEY DÜZELMEYECEK’

Türkiye ekonomisinin temel sorunu nedir?  Birçok ekonomist Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine işaret ediyor? Sorunu saptamada bu niteleme yeterli mi?

Şu anki yönetim sistemi ekonomi açısından çok kötü. Tabii ki parlamenter sisteme dönünce bir şeyler düzelecek ama her şeyin otomatik olarak düzelmesini beklemek hata olur. Türkiye’nin problemlerini doğru tanımlamak lazım. Parlamenter sisteme geçildiği zaman bu sorunların bir kısmının çözümü çok kolay olacaktır. Birçoğu ise çok çalışma, analiz ve bireysel yaklaşım gerektirecek.

‘MERKEZ BANKASI BİLİMSEL OLARAK OLAYLARA YAKLAŞMIYOR’

Türkiye’nin problemlerini nasıl açıklıyorsunuz?

Problemleri dört, beş başlıkta toplamak mümkün. Biri para politikaları: Merkez Bankası ve BDDK diye düşünebiliriz. Merkez Bankası bağımsız değil. Bu rejimle alakalı. Merkez Bankası bağımsız olmadığı için olaylara bilimsel olarak yaklaşmıyor. Emir komutayla hareket ediyor ve bunun sonucunda da asli görevi olan enflasyon hedeflemesi unutuluyor. Merkez Bankası bunun yerine yetki alanının dışına çıkıp, sahip olduğu politik araçlarla etkileyemeyeceği olgulara müdahale etmeye çalışıyor. Yani kısacası başarısız olmayı garantiliyor. Sonuç olarak Merkez Bankası’na  güven kırılıyor. Yeni bir iktidar geldiği zaman Merkez Bankası’nın bağımsızlığı kaliteli güvenilir bir takımla yeniden sağlanırsa, kısa sürede enflasyonu düşürerek asli görevine dönebilir.

‘ŞEFFAFLIK VE DİSİPLİNİN GERİ GELMESİ LAZIM’

Mali politika da nispeten çabuk çözülebilecek bir şey. Burada şeffaflık ve disiplinin geri gelmesi lazım. Ama belirsizlikler yüzünden bunların çözümü Merkez Bankası’ndaki problemlerin çözümünden daha zor. Bunun nedeni, Türkiye’deki kamu borçlarının büyük kısmının tam olarak ne kadar olduğunu kimsenin bilmemesi. Kamu özel ortaklığıyla devletin çok büyük yükümlülükleri var. Devlet bu yükümlülüklerin detaylarını halkla  paylaşmıyor. Bunların iyice anlaşılıp düzenlenmesi lazım. Burada hukuki olaylar da var. Bu konular bir yıl içerisinde halledilebilir ama borçların ödenmesi on yıllarca sürecek.

‘TÜRKİYE’NİN KAMU BORÇ STRATEJİSİ VARSA ZARAR VERMEK ÜZERE KONULMUŞ’

Kısa vadede daha büyük etki edecek şey kamu borç stratejisi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu borç stratejisi ya yok ya da varsa sanki Türkiye’ye zarar vermek üzere konulmuş gibi. Örneğin birkaç önceki bakan sırasında Türkiye iç borçlarını dolara ve altına endeksli yapmaya başladı. Ondan sonra dolar ve altın patladı gitti. Türkiye Cumhuriyeti dolar düşükken dolar üzerinden borçlandı, sonrasında yaptığı politikalar doların değerini çok artırdı, inanılmaz derecede faiz ödemiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti alıp harcamadığı paraları borç hanesine yazmış oldu. Yani strateji doğru yapılmıyor, panik anında yanlış kararlar veriliyor ve kararların nereye gideceği iyi anlaşılmıyor. Bunların düzeltilmesi çok zor değil.

‘HAKKI KORUYAN, RANT TOPLAMAYAN HUKUK VE ADALET SİSTEMİ GEREKİYOR’

Bunların ardından büyük bir ikinci ayak var. Türkiye’nin uzun yıllardır yapamadığı mevzular. Hukuk sisteminin düzeltilmesi lazım. Hakkı koruyan, güvenilir, rant toplamayan hukuk ve adalet sistemi gerekiyor. İhale kanunu, rekabet kurumu ile ilgili doğru yasal düzenlemelerin gelmesi lazım. Bundan sonraki adımlar, doğru teşhis ve bilimsel çalışmalarla veriye dayalı sanayi ve tarım politikalarının geliştirilmesi. Biz şimdi bunları tasarlıyoruz.  

BAKAN NEBATİ’NİN AÇIKLAMALARI: DEDİKLERİ DOĞRU DEĞİL, İLETİLİRSE UTANACAKTIR

 Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin açıklamaları çok tartışıldı.  Özellikle “Gözlerimin içine bakın” ve “Sen maaş alıyorsun en fazla neyini kaybedersin”, “Amerikan Merkez Bankası kamunun değil beş aile yönetiyor” sözleri. Bakanın bu açıklamalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakan Bey çok talihsiz açıklamalar yapıyor. Şahıs olarak tanımıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni o yüksek seviyede temsil ettiği için makama olan bir saygım var. Nebati’nin dedikleri doğru değil. Doğrular Bakan Bey’e iletilirse utanacaktır. İnsan ancak üzülüyor. Bunları bu seviyede konuşmak insanın içini acıtıyor.

‘ZOR DURUMDA OLAN VATANDAŞA YARDIM EDİLEREK KRİZDEN ÇIKILMALI’

İYİ Parti iktidara gelmesi durumunda ekonomi politikalarıyla nasıl bir bakış açısı geliştirecek? Toparlanmayı nasıl sağlayacak?

İlk önce para politikası ve mali politikalarda istikrar sağlanacak. Ondan sonra da büyümeyi sağlayacak sanayi, tarım ve eğitim politikaları uygulanacak. Türkiye’nin daha önce yaşamış olduğu krizlerde çıkış sürecinde özellikle dar gelirli vatandaşlardan büyük fedakarlıklar beklendi ve dayatıldı. Ben Türkiye’deki ücretli ve dar gelirli vatandaşın böyle bir fedakârlık gücü kalmadığını düşünüyorum. Bu hak da değil. Ciddi derecede zor durumda olan vatandaşa yardım eden koruyan ve derin yoksulluğu engelleyen ekonomik politikalarla bu krizden çıkılması gerektiğini düşünüyorum.