İsveç medya ombudsmanı Caspar Opitz: Medya ombudsmanlığı, halkı saldırgan gazetecilikten korur

Türkiye'de son günlerde bağımsız medyadaki ombudsmanlık tartışmalarını daha iyi anlayabilmek için, uygulamanın köklü geçmişe sahip olduğu İsveç'in medya ombudsmanı Caspar Opitz'le konuştuk.

Fotoğraf: Jonas Hellsén
Google Haberlere Abone ol

ANKARA - İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sansasyonel haberlerin tüm dünyada ön plana çıkması ve münferit ülkelerde zaman zaman yaşanan siyasi baskılar karşısında basın etiğinin güçlendirilmesi ihtiyacı İsveç’teki basın kuruluşlarını, siyasi eğilimlerini bir yana bırakarak, 1969 yılında ortak bir paydada buluşturdu ve Medya Ombudsmanlığı’nı kurdular.

1916 yılında kurulan ve basın alanında dünyanın en eski denetim mercii olarak kabul edilen İsveç Basın Konseyi’nin ardından temelleri atılan bu oluşum, finansal kaynakları ve atama sistemiyle tamamen bağımsız. Amacı ise, iyi gazetecilik uygulamalarını çoğaltmak ve basın etiği ihlallerini Basın Konseyi ile işbirliği halinde çözüme kavuşturmak.

Günlük basın organlarının yüzde 90’ının 6 şirket elinde yoğunlaştığı İsveç’te medya mülkiyeti her ne kadar Türkiye’yi andırsa da, etik kuralların denetimi konusunda kurulan mekanizmalar, halkı saldırgan ve sansasyonel gazetecilikten korumayı hedefliyor.

Dünyada ilk örneği 1809 yılında İsveç’te görülen ancak kökenleri Osmanlı’daki kadılık sistemine dek uzandığı iddia edilen ombudsmanlık sisteminin medya ayağına dair son dönemde Türkiye’de süregiden tartışmalar ve okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin Türkiye’deki tüm basın-yayın organlarına ortak ombudsmanlık teklifinin ardından İsveç gibi iyi uygulama örneğini mercek altına alıyoruz.

İsveç Medya Ombudsmanı Caspar Opitz, Gazete Duvar’a verdiği özel röportajda, sistemin nasıl işlediğini, tarafsızlık ilkelerini ve ombudsmanlığın altın formülünü anlatıyor...

'HERKES OMBUDSMANLIĞA BAŞVURABİLİR'

Sayın Opitz, Türkiye’de süregiden medya ombudsmanlığı tartışmaları ve çözüm önerileri ışığında kurumunuzu daha fazla tanımak isteriz. Bize biraz tarihçenizden ve kurumunuzun işleyişinden söz edebilir misiniz?

İsveç’te medya ombudsmanlığının geçmişi 1969 yılına uzanıyor. O dönemde kurulma amacı ise, yasa koyucuların basın özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik adımlar atabileceği endişesiyle, basının kendi kurallarını kendisinin gözetmeye karar vermesi. Bunun için de Medya Ombudsmanlığı gibi bir üst kurum kurulmuş.

İsveç’te basın özgürlüğünü düzenleyen yasa 1766 yılına, basın etiğine dair ilk kuralların kabul edilmesi ise 1916 yılına dayanıyor.

Ben ise bu göreve 2021 yılı Nisan ayında geldim. Medya ombudsmanı, meclisteki baş ombudsman, İsveç Baro başkanı ve Ulusal Basın Kulübü başkanından oluşan özel bir komite tarafından atanıyor.

Genel itibariyle, Medya Ombudsmanı, gazetelerin, dergilerin, görsel medyanın ve bunların web sitelerinin, aynı zamanda sosyal medyanın editoryal içeriği hakkındaki şikayetleri ele alan bağımsız bir kurum. Medya tarafından haksız muamele gördüğünü hisseden her birey bu kuruma şikâyette bulunabilir.

Ayrıca medya ombudsmanı olarak kendi inisiyatifimle de basın etiğini ihlal ettiğini düşündüğüm bir dosyayı ele alabilirim, ama bunun için ilgili tarafların onayının olması gerekir.

Peki şikayetlerin niteliği nasıl olmalı?

Şikayetçi ilgili haberden şahsen etkilenmeli ve kendisi veya kişisel işleri hakkında rahatsız edici veya ona zarar verici bilgiler söz konusu olmalı. Örneğin isim, fotoğraf veya kendisini tanımlayan diğer bilgilerin haksız yere haberde verilmesi, bir şikâyet sebebi olabilir. Mesela bir trafik kazası oluyor ve bir gazete kazada yaralanan veya ölen kişinin fotoğraflarını tüm açıklığıyla yayınlıyor veya kadına karşı şiddet haberi yapılıyor ve habere konu olan kişinin etnik aidiyeti ya da siyasi kimliğine dair haber konusu ile bağlantısız bilgiler paylaşılıyor.

Benzer şekilde, bir politikacıyı eleştirirken özel hayatıyla ilgili gereksiz ayrıntıların haber konusu edilmesi de şikâyete konu olabilir.

Bizim amacımız, “saldırgan” gazetecilik karşısında halkı korumak ve basında yapılan eleştirel haberlerin basın etiği ilkelerinden ayrılmamasını sağlamak.

Bir açıdan Demokles’in kılıcı gibi bu ilkeleri gözetiyor ve koruyoruz.

Ayrıca şirketler, hükümet yetkilileri ve örgütler de şikâyette bulunabiliyor.

Şikâyet, ilan tarihinden itibaren üç ay içinde kurumumuza iletilmeli. Yani, haber yayınlandıktan sonra, üzerinden dört ay geçmişken bana bu doğrultuda bir başvuru geldiğinde kurallar gereği herhangi bir işlem yapamıyorum.

İlk aşamada ilgili haberde maddi bir hatadan dolayı şikâyet olduysa onun değiştirilmesinin veya haberin mağduru kişinin söz konusu gazetede veya yayın organında yayımlanacak şekilde tekzip hazırlamasının mümkün olup olmadığını araştırıyorum. Ardından ilgili basın organının genel yayın yönetmeninden, şikayetçi tarafın iddialarına yanıt vermesini istiyorum.

Sonuç itibariyle, ya ilgili şikâyet konusu, söz konusu gazetenin resmi olarak eleştirilmesini gerektirmiyor, ya da elde edilen kanıtlar ışığında Basın Konseyi’ne havale edilmesi gereken bir ihlal söz konusu.

'İSVEÇ'TE YILDA 600 ŞİKAYET YAPILIYOR'

İncelemenizi ne kadar süre içerisinde tamamlamanız gerekiyor Bay Opitz?

İlgili habere dair incelememi en geç dört ay içerisinde tamamlıyorum. Eğer ilgili yayında gazetecilik etik ilkelerine dair bir ihlal tespit edersem, dosyayı incelenmesi ve karara bağlanmasını sağlamak üzere Basın Konseyi’ne gönderiyorum. Basın Konseyi de bu ihlalin gerçekleştiğinde mutabık kalırsa, şikayetçi tarafa tazminat verilmesine hükmediyor ve ilgili medya organının da bu kararı kendi orijinal kanalında duyurması gerekiyor.

Ayrıca söz konusu durumda ihlali yapan ilgili medya kuruluşu da medya ombudsmanına idari bir para cezası ödemek zorunda.

Eğer şikâyet şahıs yerine kurum veya şirket tarafından yapılmışsa, karşı tarafın haberi düzeltmesi veya bu iddiaya yanıt vermesi gerekiyor.

Ayrıca şikâyette bulunan taraf, meseleyi medya ombudsmanı ve Basın Konseyi’nin değerlendirmesinin ardından mahkemeye taşıyabilir.

Son yıllarda bu şekilde yılda 600 kadar şikâyet ele alıyoruz. Bunlar arasında büyük kısmı, ilgili basın organında tekzip yayımlanması gibi önlemlerle sonuçlandırılıyor.

Bu çalışmalarınızda bağımsızlığını ve tarafsızlığınızı nasıl koruyorsunuz?

Bu denetim sistemimizin ardında herhangi bir mevzuat bulunmuyor. Tamamen gönüllü bir sistem olup, dört basın kuruluşu ve dört yayın şirketi tarafından finanse ediliyoruz: İsveç Medya Yayıncıları Derneği, Dergi Yayıncıları Derneği, İsveç Gazeteciler Birliği, Ulusal Basın Kulübü, İsveç Radyosu (SR), İsveç Televizyonu (SVT), İsveç Eğitim Yayıncılığı Şirketi (UR) ve TV4. Dolayısıyla, benim maaşımı da bu kurumlar ödüyor ve bu durum bağımsızlığımı ve tarafsızlığımı korumada yardımcı oluyor.

Aynı kuruluşlar ve şirketler, İsveç'te Basın, Radyo ve Televizyon için etik kuralların hazırlanmasından da sorumlu.

Tarihi 1916’ya dek uzanan İsveç Basın Konseyi ise, dünyada bu alandaki en eski kurum. Basın Konseyi’nde eş-başkan olarak görev yapan dört yargıç, demin sözünü ettiğim medya kuruluşlarının her birinden 16 temsilci ve medya işiyle veya medya kuruluşlarıyla herhangi bir bağlantısı olmayan halktan 12 temsilciden oluşuyor.

Şu anda medya ombudsmanlığı havuzunuzda kaç tane kurum var?

İsveç’te medya ombudsmanlığı sistemine dahil olmak tamamen gönüllü. Şu anda yazılı ve görsel basın ile haber siteleri dahil olmak üzere 200’ü aşkın üyemiz var.

Sistemimizin dışında kalan ve yeni medya alanındaki çok fazla haber bloğu ve haber sitesi var. Ancak onların da bu sistemin parçası olmasını çok istiyoruz.

İsveç medyasında da farklı siyasi tandanslar söz konusu. Peki tüm bu yayın organlarını tek bir çatı altında toplayarak etkin bir şekilde çalışmayı nasıl başarıyorsunuz? Türkiye gibi medyada kutuplaşmanın oldukça yüksek olduğu ülkeler açısından bu bir hayal olsa gerek.

Medya ombudsmanlığı sistemini kabul eden gazeteler, TV kanalları elbette farklı siyasi eğilimlerden geliyorlar. İçlerinden sol, sağ, komünist tandanslardan olanlar var. Ancak onları ortak bir paydada birleştiren şey, basın etiğini önemsemeleri. Bu alan, siyasetin de ötesinde ahlak, etik kurallarının ön plana geldiği ve bunlar olmazsa iyi gazeteciliğin de olmayacağı bir alan.

Dolayısıyla, bu kritik noktada tüm siyasi öncelikler, kırmızı çizgiler bir yana bırakılarak bilimsel, objektif ve herkes için genelgeçer kurallar doğrultusunda bir ortaklaşma oluyor.

Peki Avrupa çapında diğer medya ombudsmanlarıyla sık sık istişarede bulunur musunuz?

Pandemi bizim de toplantı ritmimizi etkiledi. Ancak normal şartlarda İskandinav ülkelerinin medya ombudsmanlarıyla yılda bir-iki kez büyük toplantılar düzenleriz ve deneyim alışverişinde bulunuruz. Ayrıca Avrupa çapındaki medya ombudsmanlarıyla da zaman zaman bir araya geliriz.

Bu aydınlatıcı bilgiler için çok teşekkürler. Son olarak, Türkiye’de medya ombudsmanlığı kurumunun tesis edilmesi durumunda meslektaşınıza vereceğiniz tavsiyeler neler olur?

Elbette hiçbir kurumun sorunsuz işleyişi için altın bir kural yok. Ayrıca her ülkenin kurumu o ülkenin özel koşullarıyla da şekilleniyor. Ancak, bizim alanımızda en önemli ilke, medya ombudsmanlığı havuzuna katılmak isteyen basın-yayın organlarını zorlamamak, tamamen gönüllü bir şekilde bu uygulamaya dahil olmalarını sağlamak.

Temel amacın basın etiğini yaygınlaştırmak ve halkı saldırgan gazetecilikten korumak olduğu özellikle vurgulanmalı.

Bu kurumu tanıtırken yapılması gereken bir diğer önemli şey ise, medya ombudsmanlığının amacının basın ilkeleri ve özgür basının korunması konusunda sorumluluk üstlenmek olduğunu göstermek.

Eğer yapılacak şikayetlerde tarafsız, ilkeli ve derinlikli bir soruşturma yürütülürse, kurumun da meşruiyeti ve ilgili taraflar nezdinde kabullenirlik oranı artacak.

Medya ombudsmanlığının kurulması, ilgili basın kuruluşlarının ve halkın güvenini kazanması doğru bir tanıtım ve doğru bir iletişim stratejisiyle mümkün. Sanırım altın formül burada gizli.