İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkmak bütün yurttaşların sorumluluğudur

Tek adam rejimine, antidemokratik uygulamalara, keyfi yönetime karşı çıkmanın yolu, haklarımıza sahip çıkmaktan geçer ve bu, bütün yurttaşların görevidir.

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org
Google Haberlere Abone ol

Aksu Bora

Kadın Koalisyonu, 2001’den bu yana, yani 20 yıldır var. Adı üstünde, bir koalisyon. Türkiye’nin dört bir yanından kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin koalisyonu. Esas olarak yerel siyaset ve belediyeleri hedefleyen çalışmalar yapmak üzere buluşan örgütler bunlar. Yerel yönetimlere katılımın var olan araçlarını daha etkin kullanabilmek, yeni araçlar geliştirebilmek, belediye çalışmalarını cinsiyet perspektifinden izlemek… Örneğin pandemi döneminde belediyelerin yaptıkları işlerin bir haritasını çıkarıp 42 belediyeyi 12 soru çerçevesinde değerlendirmek gibi işler yapıyoruz.

Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı, koalisyonun bütün bileşenlerini çok öfkelendirdi, çünkü hem koalisyon bileşenlerinin hem de bütün bir feminist hareketin tam anlamıyla iğneyle kuyu kazar gibi elde ettiği kazanımların tek bir hareketle, bir anda yok edilebilir olduğu iddiasıydı bu. Hakaret gibi bir şey!

Biliyorsunuz, sözleşme karşıtı kampanyanın temel iddiası, İstanbul Sözleşmesi'nin “bizim” gerçeklerimizle uyuşmayan, “kökü dışarıda” bir belge olduğu. Ve umuyorum şunu da biliyorsunuzdur ki, bu iddia baştan aşağı yalan. Sözleşme fikrinin ortaya çıkmasından başlayarak, bütün süreçte Türkiyeli kadınların ve örgütlerinin büyük emeği var. (Velev ki kökü dışarıda olsun kısmına hiç girmiyorum).

Koalisyonun yirmi yıllık tarihi, bir ortak duygu, ortak davranış biçimi geliştirmesine de sebep oldu tabii. Dolayısıyla, her birimizin kanını beynine sıçratan bu öfke, hızla ortak bir öfkeye dönüştü, hepimizi harekete geçirdi, telefonlar açıldı, zoom toplantıları örgütlendi... Kazanımlarımızdan da İstanbul Sözleşmesi'nden de vazgeçmeye niyetimizin olmadığı açıktı. Bunun için neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık hemen.

Pandemi yasaklarına rağmen, pek çok ilde sokağa çıktık, Cumhurbaşkanlığı kararını tanımadığımızı, Sözleşme'nin geçerliliğini koruduğunu yüksek sesle söyledik. Bir de daha önce denemediğimiz bir şey yapıp bulunduğumuz illerden seçilmiş milletvekillerine, barolara, tabip odalarına, sendikalara, belediye yönetimlerine ulaşarak sözleşmeye sahip çıkmalarını istedik. Dedik ki, “bize İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkacağınızı taahhüt edin. Bu sizin sadece kadın üyelerinize ve hemşehrilerinize karşı borcunuz değil, aynı zamanda varlığınızın temeli olan hukuk devletini savunma görevinizdir de”.

Hızla kurduğumuz otuz beş kişilik bir çalışma grubu ve altı kişilik teknik ekiple Adana, Şanlıurfa, İzmir, Rize, Muğla, Batman, Hatay, Bursa, Mersin, Samsun, Ankara, Van, Mardin, Şırnak, Trabzon, Muş, Siirt, Tunceli, Diyarbakır, İstanbul, Hakkâri, Ordu, Çanakkale ve Artvin’de, toplam 200'ün üzerinde video çektik. Bu videolarda milletvekilleri, oda başkanları, baro ve sendika yöneticileri, kadın örgütü temsilcileri, İstanbul Sözleşmesi'ne bağlı olduklarını ve bu sözleşmenin tüm hükümlerinin uygulanması için çalışacaklarını açıkladılar. (Videoların tamamına Kadın Koalisyonu Instagram hesabından erişebilirsiniz).

Bu çalışmanın bizim için önemi, İstanbul Sözleşmesi!ne sahip çıkmanın yalnızca kadın ve LGBTİ+ örgütlerine bırakılamayacağını hatırlatmaktı. Tek adam rejimine, antidemokratik uygulamalara, keyfi yönetime karşı çıkmanın yolu, haklarımıza sahip çıkmaktan geçer ve bu, bütün yurttaşların görevidir.