YAZARLAR

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye dair

Kadın mücadelesinin daima yükselen bir hareket olduğunu her fırsatta dile getiriyorum. Yine olacak. Birilerinin gitme paniği bunlar. Oysa biz hep buradaydık, burada olacağız ve yolumuza da devam edeceğiz. Uzun ya da kısa, engebeli ya da düz; fark etmez. Çünkü haklı olan biziz, hiç aklımızdan çıkarmayalım.

20 Mart 2021 günü yayınlanan Resmi Gazete tarihe 'kara leke' olarak geçecek kayıtlardan biridir.

Hepimiz göğsümüzde kocaman bir taşla uyandık bugünün sabahına. En baştan şunu söyleyelim ve kendimizi telkin edelim; biz var olduğumuz sürece umut vardır, umudumuz bitmişse, inadımız devreye girmelidir. Çünkü tarihin ve ülkenin bu zifir kara diliminde mücadele etmek aynı zamanda bir şanstır. Daha güzele varacağı kesin olan bir geçişte çorbada tuzu olmaktır. Yıkmayalım gözlerimizi yere, başı dik tutalım, bir arada kalalım. Ve unutmayalım, sınırları aşsa da öfkemiz, gülmek devrimci bir eylemdir.

Bu konuda hızlı ve kısa bir hukuki bilgilendirme yapmak isterim:

İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesi taraf devletlerin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne yapacağı bir bildirimle İstanbul Sözleşmesi’ni feshedebileceğini belirtir. Ardından ekler; bu bildirimden itibaren 3 ay sonra Sözleşme’nin feshi yürürlüğe girer.

Bununla birlikte Anayasa 90. Madde ilk fıkra gereği; Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak sözleşmelerin onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi, TBMM’nin iradesiyle onaylanmıştır ve ancak aynı usulle yani TBMM iradesiyle bir kanun çıkarılarak bu Sözleşme’den çıkılabilir. Dolayısıyla, Sözleşme’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı yok hükmündedir.

Düşünün ki, şiddeti önlemek adına milletin iradesini kullanan TBMM’nin onayıyla imzalanan bir sözleşmeden bir erkek veya bir avuç erkek kendi iradesiyle çıkıveriyor. Bu durum hem hukuk devletine hem demokratik ilkelere hem cumhuriyet değerlerine hem de akla mantığa toptan aykırıdır.

Bu noktada, 9 no’lu Cumhurbaşkanı Kararnamesi’nin 3. Maddesinden bahisle uluslararası sözleşmelerden cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkılabileceğini savunanlar var. Hayır, bu mümkün değil. Zira, Anayasa’nın 104. Maddesi temel hak ve özgürlüklerin cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğini açıkça belirtir. İstanbul Sözleşmesi de şiddete maruz bırakılan herkesin başta yaşam hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerine ilişkindir. Kadınların ve tüm şiddete maruz bırakılanların doğuştan kazandığı haklar, bir erkeğin iki dudağı arasına bırakılamayacak kadar mühimdir, hayatidir.

“Hukuk mu kaldı ki, komik olmayın” diyenlere; hak mücadelesi evde, sokakta, işyerinde, yargıda, mecliste, her yerde verilen bütüncül bir mücadeledir. Meselenin hukukunu da anlatmak durumundayız. Dolayısıyla, diğer alanlarda var olurken, tüm hukuki başvuru yollarını da kullanmalıyız.

Şunu da bilelim; uygulamak isteyene yasa çok. İstanbul Sözleşmesi, şiddeti üreten zihniyeti ortadan kaldırmaya yönelik bir sözleşmedir. Şiddet üreten zihniyeti, İstanbul Sözleşmesi olmadan da kaldırabiliriz. Esas olan zaten budur. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni de henüz kaybetmiş değiliz, Sözleşme halen yürürlükte ve Devlet’in uygulama yükümlülüğü var.

Hukuki başvuru yollarına gelince; söz konusu Cumhurbaşkanı Kararı'na ilişkin birkaç görüş var. İlki, Karar’ın yok hükmünde olduğu ve dolayısıyla Sözleşme’nin halen yürürlükte olduğu, herhangi bir başvuruya gerek olmadığı. İkincisi, Karar’ın yok hükmünde olduğu ve iptali için Danıştay’a başvurulabileceği. Üçüncüsü ise, bu Karar’ın uluslararası sözleşmelere ilişkin olması sebebiyle kararname niteliğinde olduğu ve Anayasa Mahkemesi’ne iptal istemiyle götürülerek şeklen incelenebileceği veya Danıştay’a başvurularak esasen de incelenebileceği. Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecekler sınırlıdır, iptale ilişkin bireysel başvuru yapılamaz; fakat Danıştay’a her yurttaş bireysel olarak başvurabilecektir. Ama çoğunluk görüş; bu Cumhurbaşkanı Kararı’nın yok hükmünde olduğu nokrasında birleşiyor. İlerleyen süreçte bu görüşler daha da netleşecek ve buna göre hareket edilecektir. 

Kadın mücadelesinin daima yükselen bir hareket olduğunu her fırsatta dile getiriyorum. Yine olacak. Birilerinin gitme paniği bunlar. Oysa biz hep buradaydık, burada olacağız ve yolumuza da devam edeceğiz. Uzun ya da kısa, engebeli ya da düz; fark etmez. Çünkü haklı olan biziz, hiç aklımızdan çıkarmayalım.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.