YAZARLAR

İspanya seçimlere giderken: 'Podemos insanların sorunlarına yanıt olamadı'

Podemos, Izquerda Unida ve komünistlerden sonra Podemos’un parti dışında kalmış kesimlerini geniş bir çatı altında bir araya getirmeye çalıştı. Bu çatıyı genişletme sürecinde bir şey başarısız oldu, Diaz bu gruplara yaklaşmaya çalıştı ve Podemos’ta bir sorun ortaya çıktı. Buradan sonra neden Podemos’un istikrarlı bir şekilde güç kaybettiği anlaşılabilir.

İspanya, hükümet değişimiyle sonuçlanma ihtimaliyle 23 Temmuz’da sandık başına gidiyor. Sosyal demokrat İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) liderliğindeki mevcut koalisyon aynı zamanda solun farklı aktörlerini de içerisinde barındırıyor. İspanya Komünist Partisi’nin (PCE) de dahil olduğu Birleşik Sol (IU) bunlardan bir tanesi. Bir diğer güç ise bir zamanlar hem ülke çapında hem de dünyada ses getirmiş bir hareket olan, ancak artık gücünü iyiden iyiye kaybetmiş Podemos.

Bu karışık koalisyon ilişkilerine rağmen Çalışma Bakanlığı’nın ve Başbakan Yardımcılığı makamının başındaki isim Yolanda Diaz, dikkat çekici bir performans sergiledi. Aslında PCE üyesi olan Diaz, partisinin ötesine geçerek seçimlerde Podemos, IU, Mas Pais(1) ve ekolojik/yeşil hareketler gibi siyasi güçleri tek bir çatı altında, Sumar’da buluşturmayı başardı.

Fakat İspanya da güçlenen bir sağ dalga ile karşı karşıya. Aşırı sağcı parti Vox ile gücünü yeniden toplayan ülkenin geleneksel sağ-neoliberal Halk Partisi’nin (PP) bir hükümet kurması mümkün görünüyor. Bu süre içerisinde solun da ciddi tartışmaları söz konusu. İdeolojik çizgisinde inişli çıkışlı bir grafik çizen Podemos, uzun bir süredir yaşadığı krizlerin ardından yok olma noktasında. Program olarak sosyalist olmaktan çok ‘ilerici’ ya da ‘sosyal demokrat’ bir hat çizen Sumar’ın bu halde başarılı olma şansı var mı(2)? Podemos neden ve nasıl bu noktaya geldi?

SYRIZA paradigmasının sonunu ve İtalya örneğini geçtiğimiz haftalarda konuşmuştuk. Şimdi ise İspanya’nın önde gelen gazeteci/yazarlarından Daniel Bernabé ile bu soruları ve İspanya’nın seçimini konuştuk.

Daniel Bernabé

PODEMOS NEDEN ERİDİ?

Uzun bir dönem, İspanya’da Podemos’un ciddi bir yankısı vardı. Fakat bugün oldukça parçalanmış, gücünü ve liderliğini kaybetmiş eriyen bir parti görüyoruz. Bunun ne gibi nedenleri olabilir? Yolanda Diaz’ın bu süreç içindeki rolü nedir?

Podemos sadece İspanya’da değil tüm Avrupa siyasetinde daha önce yaşanmamış bir deneyimdi. 2014’te ortaya çıktığında siyasi manzarayı tamamıyla değiştirdi. 2008 ekonomik kriziyle birlikte yaşanan resesyona bağlı bir şekilde meşruluk krizini avantaja çevirdi. Sadece ekonomik bir meşruluk krizi değil, aynı zamanda yapısal bir krizdi. O anda mevcut bulunan siyasi partilerce temsil edilmeyen çok fazla insan vardı. Bu dalgayı arkalarına aldılar ve parti içindeki bazı bölünmeleri de kapsayan uzun bir yolculuktan sonra hem partiye hem de temsil edilmeyenlerin boşluğuna liderlik eden Pablo Iglesias ile birlikte Parlamento’ya girmeyi başardılar.

Bu son hükümet döneminde henüz düşünme fırsatı bulamadığımız iki şey oldu. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi oldukça çalkantılı bir dönemdi, pandeminin ciddi bir siyasi etkisi vardı. Ardından dev bir enflasyon krizini beraberinde getiren Ukrayna’daki savaş gibi olaylar yaşandı. Burada iki soru var: Birincisi hükümete dahil olmak her zaman bir şekilde kurumsal siyaset yapmanız anlamına geliyor. Podemos militanlarına ve sempatizanlarına hiçbir zaman yaptıkları siyasetlerini düşünme alanı açmadı, bu da takipçilerinde ciddi bir hayal kırıklığı yarattı.

Benim düşünceme göre solun bu hükümetteki etkisi oldukça pozitif oldu. Önemli şeyler başardılar ve sol cepheden bazı önlemler aldılar. Kayda değerlerinden bazıları asgari ücretin arttırılması, iş sözleşmelerinde daha fazla güvence, toplu işten çıkarmaların önüne geçilmesi, emekli maaşının arttırılması... Özetle sol bir bakış açısıyla önemli gelişmelerdi bunlar. Ancak aynı zamanda insanların çoğu partiye baktıklarında yaptıklarını değil, başka yanları ön plana koyarak ele aldı. Daha net bir şekilde ifade etmek gerekirse takipçileri Podemos’un parlamentoya oldukça kan kaybetmiş halde geldiğini görüyordu ve Pablo Iglesias böylesi bir dönemde 2021 yılında [Başbakan Yardımcılığı görevinden de] kenara çekildi. Iglesias kendisinin halefi olarak Yolanda Diaz’ı seçti. Bu seçimin demokratik bir süreç sonucunda olmadığı ve Diaz’ı Iglesias’ın seçtiği doğru. Bu şekilde Çalışma Bakanı Yolanda Diaz’ı seçmek, Diaz’ı başta zor bir duruma soktu. Çünkü Diaz, kendi bakanlığında yaptığı Çalışma Reformu ile birlikte İspanya’da hiç olmadığı kadar iş alanı açtı ve böylece oldukça pozitif bir geri dönüş alabildi. Şimdi de çalışma oranı İspanya’da oldukça iyi bir seviyeye ulaştı, 21 milyon kişinin iş sözleşmesi var görünüyor. Fakat Diaz’ın bağlı olduğu bir parti yoktu. ‘Resmi’ olarak İspanya Komünist Partisi’ne (PCE) üye olsa da kendisinin arkasında herhangi bir örgüt yoktu, herhangi bir örgütün lideri de değildi.

Sorunlar oluşmaya başladı çünkü Podemos, Izquerda Unida ve komünistlerden sonra Podemos’un parti dışında kalmış kesimlerini geniş bir çatı altında bir araya getirmeye çalıştı. Bu çatıyı genişletme sürecinde bir şey başarısız oldu, Diaz bu gruplara yaklaşmaya çalıştı ve Podemos’ta bir sorun ortaya çıktı. Buradan sonra neden Podemos’un istikrarlı bir şekilde güç kaybettiği anlaşılabilir. Bir açıdan tüm sağ kanat medya araçları Podemos’a acımasızca saldırdı. Podemos ve liderleri hakkında pek çok yalan söylediler, ağır kampanyalar düzenlediler, insanların kişisel seviyelerde dahi meşruluklarını sorguladılar. Pablo İglesias ve eşi Irene Montero’yu -ki kendisi Eşitlik Bakanı’dır- evlerinin önünde gece gündüz taciz eden aşırılıkçı gruplar vardı. Bu İspanya’da gibi demokratik bir ülkede 1978’den beri hiç yaşanmamıştı, bunun altını çizmek gerekiyor. Bazı medya grupları ve derin devlet tarafından yaratılan bu yalan kampanyaları ve Podemos hakkındaki “İran ve Venezuela’dan para alıyorlar” iftiraları da örnek verilebilir...

Bunlar elbette partide aşınmalara neden oldu, bunu reddedemeyiz. Fakat kanımca Podemos da ciddi hatalar yaptı. Müttefikleri Izquierda Unida’yı dahil etmek yerine Diaz ile tek başlarına pazarlık etmek gibi taktik hatalar yaptılar. Eğer tek başlarına müzakere etmek istemeselerdi bu ‘sol cephe’ projesinde Diaz omurga görevi görebilecekti. Sanıyorum ki bu andan itibaren taktik olarak ‘şerh düşme’ rolünü benimsedi, aniden bir şova dönüştü. Son 1 buçuk yılda bu saydıklarımın Podemos’u ciddi şekilde yaraladığını düşünüyorum. Çünkü İspanya’da kendi sorunlarının çözülmesini bekleyen pek çok kişi var. İnsanlar medya savaşlarının altında kalmak istemiyor. Podemos’un onlara ‘derin devlet’ten bahsetmesini -doğru ve önemli olmasına karşın- istemiyorlar, çünkü insanların sorunlarına yanıt olmuyor. Bu yüzden tarihlerinin en zorlu sürecinden geçiyorlar.

Sumar ittifakının içinde entegre olacaklar ve Podemos olarak 5-9 arası sandalye almaları bekleniyor. Ancak seçime tek başlarına girselerdi büyük ihtimalle yok olacaklardı.

‘SOL, NÜFUSUN ÇEKİRDEĞİYLE NASIL İLETİŞİM KURMASI GEREKTİĞİNİ UNUTTU’

İspanya’da solun önemli motivasyonlarından birinin yükselen aşırı sağı önleme olduğu gözlemleniyor. Fakat kendi çizgisini bir ‘anti’ kimlik olarak inşa etmesi kimi sorunlara yol açıyor mu? ‘Aşırı sağa karşı hepimiz en geniş şekilde birleşelim’ stratejisinin sol için başarılı olduğunu söyleyebilir misiniz?

Bu taktik maalesef işe yaramadı. Aşırı sağcı parti Vox, 2019 yılında şiddetli bir şekilde sahneye çıktığında bir ‘antifaşist alarm’ durumu oluştu. Fakat işe yaramadı. Bunun iki nedeni var. Birincisi, insanlar bu alarmı biraz ‘abartılı’ buldu. Oldukça tehlikeli olmasına karşın, insanlar Vox’un  taşıdığı gerçek tehdidin farkına varmadı. Bu ‘antifaşizm’ insanlara 1930’lardan kalan ve bugüne ait olmayan eski bir kavram gibi geldi. İspanya’daki çoğu büyük medya kuruluşu, özellikle de önde gelen pek çok gazeteci aşırı sağı ciddi bir şekilde akladı. Örneğin bazı TV eğlence programcıları Vox liderlerini konuk olarak yayınlarına davet ettiler, sanki bir magazin karakteriymiş gibi özel hayatları hakkında sorular yönelttiler. Ve bir diğer konu, ki bu çok önemli: Medya, sağın masaya koyduğu sahte gündemleri alıp, ülke kamuoyu için kaygı uyandırıcı gündemmiş gibi sundu. Mesela: Başka mülkleri işgal edip yaşayan insanların oluşturduğu Okupa Hareketi(4). İspanya’da bu konu hakkında asla bir ‘tehdit’ olmadı, çok küçük bir nüfus bu işgal hareketinin bir parçası. Ancak mevzunun küçüklüğüne rağmen öyle bir algı oluştu ki, sanki ekmek almaya dışarı çıksan evini işgal etmeye gelecekler! Bu konu sayısı oldukça fazla olan ve güçlü bir siyasi bilince sahip olmayan izleyici kitlesince takip edilen sabah programlarında sürekli işlendi. Böylece açık bir şekilde bu kampanya ‘başarılı’ oldu.

Daha önce de söylediğim gibi, sağın yürüttüğü başarılı kampanyalar oldu ama aynı zamanda solun hata yaptığını düşünüyorum. Ben gerçekten bu hükümet döneminde özellikle iş haklarını merkeze alan bazı doğru materyalist sol politikaların uygulandığını düşünüyorum. Ama insanlar bu siyasetin farkına varmadı. Çünkü bazen bir siyasi uygulama işe yarıyorsa insanlar genelde neden ve kimin sayesinde işe yaradığı üzerinde fazla düşünmüyor. Çünkü anlatması gerçekten zor. Diğer taraftan solun ‘merkezilik’ sorunu olduğunu düşünüyorum. Bence sol ülke nüfusunun çekirdeğiyle iletişim kurmayı unuttu bunun yerinde yeni bir dil benimsedi böylece insanlarla arasındaki mesafe açıldı. Mesela ‘savunmasız insanlar için çalıştıklarını’ dile getirmede çok fazla ısrar ettiler. Kim bu ‘savunmasız’ insanlar? Eskiden ‘yoksul’ derdik. En nihayetinde kimse ‘savunmasız insan’ olmak istemez. Düşük gelir sahibi insanlar da dahil olmak üzere herkes kendini orta sınıf olarak görmek ister. Bunun gibi küçük sorunlar solu yaraladı ve analizini yapmak oldukça zor.

‘SUMAR İNSANLARIN GERÇEK SORUNLARINI YANITSIZ BIRAKMAMALI’

Sumar yeni bir sol oluşum olarak karşımıza çıkıyor. Fakat bu ‘yeni soldan’ bahsederken Yunanistan’da gördüğümüz SYRIZA örneği aklımıza geliyor. Sermaye güçlerini doğrudan hedef almayan hareketlerin bir aşamadan sonra bir çeşit ‘sosyal demokrat’a dönüştüklerine tanıklık ediyoruz. O halde Sumar’ı bu açıdan nerede konumlandırabiliriz?

Açık bir şekilde Sumar yıkıcı bir güç değil, ‘sosyal demokrat’ olarak görebileceğimiz bir güç. Bu konuda hiçbir şüphe yok. Ancak bazı farklar var. Bence Sumar’ın ‘laborist’ diyebileceğimiz bir yanı var (İngiltere’de kullanılan anlamında değil). Yolanda Diaz uzun yıllardır ilk kez emekçilerin lehine reformlar yapan bir çalışma bakanı oldu. Öncesinde ne zaman bir ‘çalışma reformundan’ bahsedilse işçi haklarına bir saldırı olacağını biliyorduk. Yolanda Diaz, sendikalarla güçlü bir koordinasyon halinde tam tersi bir yolda yürüdü. Neoliberal gidişattan bir dönüşe işaret ediyordu. Bazılarımız bunu İspanya’daki yeni ‘laborist dalga’ olarak adlandırıyoruz. Kendilerini bu ifadeyle tanımlamaktan heyecan duymadıkları bir gerçek. Belki ilerici trendler son yıllarda emekten daha farklı konulara odaklanıyor. Ancak bir analist olarak bunu vurgulamam gerekiyor.

Şimdi Sumar’ın çevreci elementleri kendine eklediğine tanıklık ediyoruz. Avrupa’da popüler olan ancak İspanya’da şu ana kadar fazla popüler olmayan yeşil sosyalizmden bahsediyoruz. Bu elementler Sumar içinde önemli rol oynayacak gibi duruyor. İyimser ihtimalle Yolanda Diaz, laborizm ile yeşil sosyalizmi birleştirmeye çalışacak. En karamsar ihtimal bana kalırsa ikinci yolu, seçmesi olacak. Bu bence bir yanlış olacaktır çünkü hal böyle olursa insanların gerçek sorunları yanıtsız kalacak. Özellikle de aşırı sağ kanatın söylemi -hepsi yalan da olsa- oldukça cilalı bir şekilde karşımızda dururken. Mesela şimdiki solu ‘elitist’ olarak değerlendiriyor ve halkı umursamamakla itham ediyor. Ancak aşırı sağın umursadığını söylüyorlar. Aşırı sağ aslında ‘halkçı’, sol ise ‘elitist’ gibi lanse ediliyor. Bu söylem toplumun bir kesiminde işe yarıyor. Yani sadece işin ‘yeşil’ kısmına kalmak, aşırı sağın spesifik tuşlara basarak size saldırmasını mümkün kılacaktır.

NOTLAR:

(1) Podemos’tan ayrılan bir grup

(2) Kısa bir süre önce yaptığımız bir diğer söyleşide İtalyan Marksist Akademisyen Marcello Musto, Sumar’ın siyasi ve ideolojik hattına dair görüşlerini eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmişti. Konuyla ilgilenenlerin gözden geçirmesinde fayda olabilir.

(3) İspanya’daki boş kimi evleri işgal hareketlerine verilen isim.


Kavel Alpaslan Kimdir?

1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.