İnternette dolaşan 'çocuk yetiştirmenin kestirme yolları'na dikkat

Önü sonu, derinliği bilinmeden, kestirmeden varılan yargılar doğru değildir. Lütfen internette dolaşan, çocuğunuzla ilişkinizi değerlendirmenize sebep olan her bilgiyi sorgulayın.

Google Haberlere Abone ol

Zeynep Çukadar*

İnternette bir video izledim. Bir anne, ağlayan çocuğuna “içeri git, ağlaman bitince gel” diyor yumuşak bir sesle. Ve küçük kız, içeri gidiyor ve bir saniye sonra ağlamasını bitirip konuşabilir düzeye gelmiş bir şekilde dönüp geliyor. Videoda, çocuğun öğrendiği şeyin, duygularının kabul görmediği yazılı… Sadece 20 saniyelik bir videonun bu kısmının görülerek, çocuğun duygusunun kabul görmediğinin yazılması ve böyle bir kanıya varılması, çok tehlikeli görünüyor. Bu nedenle bu yazıyı yazmak istedim. Öncesinin ve sonrasının bilinmediği tek bir an ile böyle bir kanıya varmak kestirmeden bir yargıda bulunmaktır. Esasen çocuğun burada anladığı şeyin ne olduğunu belirleyecek olan annenin sonraki tutumlarıdır. Eğer anne çocuğuna ağlamadan da sorununun ne olduğunu sözcüklerini kullanarak anlatabileceğini öğretiyorsa; bu çocuğa duygularını ifade etmesi için hem alan açmaktır hem de çocuğa dil kazandırmaktır. Çocuk duygularını ifade etmeyi anneden öğrenir. Burada anne, eğer çocuğuna neden üzüldüğünü anladığını, ne yaşadığını, neden ağladığını ve hissedebileceği duyguların neler olduğunu ifade edip, anladığını çocuğa iletiyorsa, bu çocuğun aynı zamanda duygularını nasıl ifade edilebileceğini de öğretmek demektir. Çocuğun kendi dünyasında ne yaşadığını anlatan bir anne, çocuğun duygularını düzenliyor ve süreç içinde duygularını ifade etme becerisini kazanmasını sağlıyor demektir. Ancak videonun öncesi yok yani çocuğun günlük rutin yaşantısına dair, neler yaşadığına, annesi ile kurduğu bağın nasıl olduğuna, ailesi ile ilişkisine dair hiçbir fikrimiz yok. Sonrasında annesinin bu çocukla nasıl ilişkilendiği ve ona neler söylediği de yok. Elimizde yalnızca bir an var. Ve o andan yola çıkarak çocuğun duygularının kabul görmediğinin söylenmesi de mümkün değildir.  

Çünkü sözüne ettiğimiz videoyu biraz dikkatli ve çok yönlü izlediğimizde, çocuğun kendisini güvende hissettiğini, özgüvenli olduğunu şımarma hakkını kullanabilmesinden, annesi tarafından sevildiğini hemen ağlamasını durdurarak annesinin yanına güvenle dönebilmesinden ve annenin de onu gülümseyerek karşılamasından da anlayabiliriz. Bu tarz değerlendirmeler, yani çocuğun duygusal ihmalinin olup olmadığı çok yönlü ele alınmalıdır. Örneğin çocuğun, şiddete maruz kalıp kalmadığı, kılığı kıyafeti, çekingen olup olmadığı, eğitime devam edip etmediği, sosyal yaşantısının güvenliğinin kontrol edilip edilmediği vb… Videoda ise annesi tarafından önemsendiğini ve bu anlamda ihmalin olmadığını düşünmek için çok neden var.  Belki de istediği bir şeyin o an yapılabilir olmaması sebebi ile, istediğini yaptırmaya çalışan bir çocuk olma ihtimali de düşünülmelidir. Burada yapılan en büyük hata çocuğun her ağlamasını bir ihmal olarak okumak.

Çocuk, manipülasyon yeteneği olan bir varlıktır. İstediği her zaman olsun elbette ister ve elbette bu sebeple bir duygu yaşar. Çünkü çocuk hazzı ertelemeyi zamanla öğrenir. Burada hazzı erteleyebilmek, id ego ve süperego gelişiminde önemlidir çünkü çocuğun toplumla karşılaştığında onun bir parçası olmayı öğrenmesi için gerekli olan süreçlerdir.  Dolayısı ile çocuğun ruhsallığının sağlıklı gelişimi için istediğinin her zaman yapılması değil, yapılamayacak olan durumlarda hissettiği ve yaşadığı duyguların düzenlenmesidir. İstediği şeyi yaptırmak için çocuk elbette gözyaşlarını da yeri gelince kullanmayı öğrenir. Örneğin, istediğini aldırmak, hakkı olmayan bir eşyayı alarak eve getirmek, bir başkasının olan ancak kendisinin olmasını istediği herhangi bir şeyi almak, uyumamak, gece geç saatlerde o an güvenli olmayacak olan bir şeyi talep etmek, delici ve kesici bir aleti merak ettiği için elinde tutmak gibi nedenlerle de ağlar. Ve fakat bunların hepsini gerçekleştirmek de gerçekle bağdaşmaz çünkü çocuk neyin güvenli, neyin olmadığını bilmez. Çocuğun zaman, yer, hak, vicdan, empati yeteneğinin gelişmesi adına bu konularda sınır koymak da ebeveynin görevidir. Çünkü sınırları olmayan bir dünyada çocuğun kendisini var etmesi de imkansızdır. Çocuğun sınırlandırılması bir anlamda ruhsal süreçlerinin gelişmesi için gereklidir. Örnek vermek gerekirse, bir arkadaşına veya çevreye, herhangi bir canlıya zarar vermesi durumunda kendi canı yanmasa da öteninin canının acıdığını öğrenmesi için sınır ve empati gereklidir.

Ben istedim oldu/ olur/ olacak düşünceleri, çocuğu gerçeklikten koparır ve tekil bir dünyaya hapseder.  Ne demek bu; dünya benim etrafımda yalnızca bana hizmet ederden öte değildir. Bu nedenle çocuğun dünya ve gerçeklikle bağı da ancak öteki ile girdiği ilişkide, bir ötekinin dünyasını anlama kapasitesinin gelişmesi ile mümkündür. Ve aynı kapasitenin gelişmesi, çocuğun yardımlaşma, paylaşma, sevme sevilme, dayanışma becerilerini de geliştirecek olandır ki bu sınır aynı zamanda çocuğun kendisinin bir öteki ile karşılaştığında da ihtiyaç duyacak olduğudur.  Çocuğu üzen şey hazzı ertelemekten ziyade, olmadığı için üzüldüğünü gören ve o duyguyu kapsayan, onu anlamlandıran ve sözcüklere dökerek onu anladığını dile getiren bir ebeveynin olmayışıdır. Oysa bahse konu olan videoda böyle bir ebeveynin olup olmadığını görmüyoruz ve görmeden kısadan bir yargıda bulunuyoruz ki bana sorarsanız bunun tam aksi bir ebeveyninin olma olasılığı daha yüksek. Çocuk ağlamasını hemen kesiyorsa gerçek bir acı değil bir manipülasyonun olma olasılığı vardır ve annesine döndüğünde gülerek karşılanıyorsa orda bir güven zaten vardır. Bu videoda bulunan yargılar gerçeği değerlendirirken hem çok eksik hem de kestirmeden yapılmış. Ancak bu videolardan etkilenen ebeveynleri düşünmek gerek.

Son zamanlarda ebeveynlerde çokça gördüğüm, her şeyi hatasız yapma arzusu yani belki de hata yapma korkusu sebebiyle, sanki çocukların her istediği şeyin yapılması gerektiği üzerine bir algılarının olduğu… Oysa, bu esasen anne ve babaların suçluluk duygularından kaçınmak belki kendi eksikliklerini kapatmak adına çocuğun dünyasında açtıkları bir yaraya dönüşme olasılığını içinde barındırıyor. Çünkü bir çocuğun sınıra ihtiyacı vardır ve ağlayarak hakkı olmayan veya o an mümkünü olmayan bir şeyi talep ettiğinde, annenin de ona o sınırı hatırlatması gerekir. Sınır eşittir travma demek değildir. Bu ayrımı iyi yapmak gereklidir ve ayrıca travma olmadan bir çocuğu büyütmek de hem mümkün hem de sağlıklı değildir. Çocuğun yaşadığı güçlükler bir anlamda çocuğu büyütecek, dayanma kapasitesini de arttıracak olandır. Fakat burada değinmek istediğim ayrım, sınırın travma olmadığıdır.

Çocuk esasen başlangıçta zaten anne ile tekil bir dünyada yaşadığını, annenin kendisinin bir devamı olduğunu düşünen bir canlıdır. Ve ebeveynlerin en önemli sorumluluklarından biri bu ayrışmayı çocuğun sağlıklı bir şekilde yaşamasına alan açmak ve bir ötekinin de var olduğu bilgisi ile tanıştırmaktır.  Videonun izleyemediğimiz kısmında annenin ne yaptığı önemlidir. Örneğin ağlaman bittiyse konuşabiliriz, duygunu anlıyorum ancak şu an parka çıkamayız saat oldukça geç ve ben çok da yorgunum, sen de buna üzüldün anlıyorum ancak… diyerek bir öteninin de var olduğunu öğretebilecek cümleler kuruyorsa, genellikle çocuğu ile kurduğu iletişimi sevgi üzerine temellendiyse, çocuğunun ihtiyaçlarını (duygusal, zihinsel, ekonomik, sosyal) görüyor ve şiddet uygulamıyorsa burada ihmal vardır denemez.  Çocuk hazzı ertelemeyi öğrenmelidir ve bu empati yeteneğini geliştirecek olandır. Çocuğun her yaptığına evet diyen, ağladığında istediği şeye ulaştıran, çocuklarına sınır çizmeyen ebeveynler, her istediğinin yapılmasına alışkın çocuğun gerçeklikle bağını kopartır. Çünkü hayat yani gerçeklik böyle değildir. Ötekinin duygusunu anlama yetisi kazandırmadığımız çocukların empati yeteneği gelişmez, kendi sınırının nerede başlayıp nerede bittiğini öğrenemez, tekil bir dünyada her istediğinin olacağına dair bir inanç geliştirir ki bu çocuğa yetişkin hayatında zarar verir. Hayatında bir hayırla karşılaştığında içine kapanan, sevilmediğini düşünen veya o hayırla karşılaştığında dünyası başına çöküp, ilişkilerini sonlandıran kişiler, başkalarının ne istediğini, ötekinin duygusunu, davranışlarının bir başkasının dünyasında hissettirdiği duyguların ne olduğunu anlayamaz. Dolayısı ile birileri ile ilişki kuramaz, ilişkilerini yürütemez ve yürütse bile kendi ihtiyaçları karşılandığı sürece o ilişkide kalır aksi takdir de sevilmediğini kabul edilmediğini düşünerek ilişkiyi sonlandırır. Ve esasen çocuk sınır ister çünkü sınır bir öteki ile ilişkide olmak demektir. Bir başka ifade ile, nerede nasıl davranması gerektiğini, davranışlarının ötekinin ne hissettirdiğini anlama becerisi ancak çocuğa sınır koymakla gelişir. Toplumla da böyle ilişkilenmez miyiz? Ya da hukuk dediğimiz toplumsal sözleşme de haklarımızın nerede başlayıp nerede bittiğini gösteren sınırlar değil midir? Bir toplumda yaşayabilmek, öteki ile bağ kurabilmek ancak sınırlarla mümkündür.

Ebeveynlerin, kendi eksikliklerinin (ki eksiklikler her zaman olmak zorundadır, insan eksik bir varlıktır) yarattığı suçluluk, yetersizlik duyguları, ebeveynlere ağır gelebilir. Yapamadıklarına fazlasıyla odaklanan, özellikle çalışan ebeveynler, bu yetersizlik duygularından uzaklaşabilmek adına çocukların her istediğini yapmaya çalışabilir. Bu ise suistimale her zaman çok açıktır, çocuk için. Ağladığında istediğini yaptırabileceğini düşünen çocuklar bir anlamda ebeveynlerinin bu duygularını suistimal ederler.  Belki de burada dikkat edilmesi gereken şey, ebeveynlerin bunu çocukları için mi, kendi yetersizlik ve suçluluk duygularından kaçmak adına mı yapıp yapmadıklarını fark etmektir. Çoğu ebeveyn geçmişte çocuklarını yanında yeterince olamadığını veya doğru davranmadığını düşünebilir. Yapamadıkları için pişmanlık ve suçluluk duyguları taşımak elbette anlaşılabilir ancak çocuk da bunu hisseder ve manipüle etmeye başlar, karşılığında ise bir sınırla karşılaşmak çocuğun arzusudur. Çünkü çocuğun temel ihtiyacı istediği şeylerin alınması veya yapılması değil, ilgi, şefkat, görülmek, duyulmaktır. Zamanında verilmeyen ilginin kapanacağı yer, sınırsızca isteklerinin karşılamaya çalışılması olmamalıdır. Zaten bu durum esasen anne ve babalarda öfke de doğurur. Ancak çoğu anne veya baba bu duygu “yokmuş”casına davranarak, çocuğu sahte bir duygulanımda bırakır. Oysa ki çocuğun en temel ihtiyacı sahte bir ilişkisellik değil gerçek bir ilişkidir ve bunun için sınır yani bir ötekinin dünyası ile karşılaşması gerekir. Ötekinin dünyasında neler olup bittiğinin bilinmediği bir yerde ise gerçek bir ilişki yoktur. Bu duygularını sözcükler yolu ile aktaramayan ebeveynlerden giden bedensel ve sınırlı mesajların çocuğun küçük dünyasında karmaşa yaratacağı da akılda tutulmalıdır. Kocaman bir içsel dünya, ruhsallık düşünün, bir ötekinin duygusu ile karşılaşmanın olmadığı bir dünya yalnız, tekil bir dünyadır. Maria Rilke unutulmaz yalnızlık şiirinin bir dizesinde insanların nefretler içinde aynı evde olduğunu ama aralarından ırmakların geçtiğini söylemiştir. Bu bağlamda çocuğun sizi istediğinde manipüle eden kurnaz yapısının bir yerde durdurulması onu bir ilişkiye davet etmektir. Tam da bu sebeple çocuğa yalnız olmadığı mesajı verilir. Yapılması gereken en önemli ve temel şeylerden biri, duygusunu anlamak, onları söze dökmek ve duygularını düzenlemektir. Çocuk anlaşıldığını hissettiğinde, videoda söylenenin aksine duygusunu da yaşar. Bu nedenle önü sonu, derinliği bilinmeden, kestirmeden varılan yargılar doğru değildir. Lütfen internette dolaşan, çocuğunuzla ilişkinizi değerlendirmenize sebep olan her bilgiyi doğru kabul etmeden önce sorgulamanız gerektiğini unutmayın.

O videoyu çeken annenin de bu yazıyı okuması dileğiyle…

*Psikoterapist