İngiltere'de ‘karantina ve rahatlama' döngüsü: Hükümetin planı yok

Küresel salgının başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, İngiltere bir çıkış stratejisi olmadan ‘karantina ve rahatlama’ döngüsünde sıkışıp kaldı. Hükümet yetkilerini şirketlere devretme telaşındayken, beceriksiz ve umursamaz liderlerin yönetiminde bir başıboşluk durumu yaşanıyor.

Google Haberlere Abone ol

George Monbiot

İşte herkesin zihnine kazınması gereken tüyler ürpertici ve dikkat çekici bir mesele: Ortada bir plan yok. Bu hafta, hükümetin Kabine Ofisi’ne (İngiltere Bakanlar Kurulu’na/ç.n.) üç basit soru sordum. Mevcut karantinanın amaçları nelerdir? Ne zaman kaldırılacağına karar verme kriterleri nelerdir? Bu karantinadan sonra diğer kısıtlamaları uygulamak için gereken kriterler nelerdir? Hiçbirinin yanıtı yoktu.

Kurulun sunabileceği tek şey, başbakanın en son basın toplantısından alınmış ve boş laflarla dolu bir paragraftı ve en savunmasız gruplar aşılandığında, bazı kısıtlamaların kaldırılabileceğini öne sürüyordu.

LİYAKATSİZLİK ÜLKEYİ FELAKETE SÜRÜKLEDİ

Herhangi bir düzeyde yetkinliğe sahip bir hükümet, bu karantinayı kaldırmadan önce nerede olmamız gerektiğini en başından açıklardı. R sayısının ve pozitif vaka sayısının ne olması gerektiğini, ayrıca Covid’den dolayı hastaneye yatan hasta sayılarında ne kadar büyüklükte bir azalma olması gerektiğini belirtmiş olabilirdi. Buna benzer koşullar yerine getirilmeden karantinayı sona erdirmeme taahhüdünde bulunurdu.

Dahası, eğer durum kötüleşirse kısıtlamaları sıkılaştırma amaçlı bir plan ve karantina sona erdikten sonraki derecelendirilmiş kısıtlamalarla ilgili kriterleri de yayınlamalıydı. Ne var ki böyle bir açıklama yayınlanmadı. Bu sorun on bir aydır yaşanıyor ve hükümet hâlâ kör uçuş yapıyor.

Net hedefler ve bir plan olmadan, sürekli bir acil durum içerisinde, salgını bastırma, ardından rahatlama ve ardından yeniden acil durum döngüsünde sıkışıp kalmamız muhtemel görünüyor. Boris Johnson, mümkün olduğunu düşündüğü anda kısıtlamaları kaldırarak kısa vadeli popülariteyi kovalamaya devam edecek; olaylar karşısında sürekli olarak şaşıran hükümet, tepkisel ve birbiriyle bağlantısız politikalarla yanıt vermeye devam edecek ve bu kâbus sürüp gidecek.

HALKIN SAVUNMASIZ KESİMİ SERBEST DÜŞÜŞTE

Birçok bilim insanı ve doktorun da işaret üzere, aşılama, salgına verilecek yanıtın yalnızca bir parçası olabilir. En savunmasız insanların aşılanması ölüm oranını düşürecek ama hastalık nüfusun geri kalanı içerisinde şiddetlenmeye devam ederse, sonuçları yine de korkunç olacak. Çok sayıda insanın -on binlerce, belki de yüz binlerce- uzun süren Covid salgınından kötü etkilenme olasılığı, vatandaşlarının refahıyla ilgili endişe hisseden herhangi bir hükümeti dehşete düşürmeli.

Covid-19’un 'kitlesel bir etkisizleştirme olayı' diye tanımladığını işittim. Hafif enfeksiyondan birkaç ay sonra da ciddi etkiler yaşamaya devam eden insanların sayısı ve uzun süreli semptomlar gösteren şiddetli enfeksiyondan kurtulanların oranının yüksek olması göz önünde bulundurulduğunda, bu ne yazık ki doğru olabilir. Bu yüzden, aylarca, belki de yıllarca diğer önlemler uygulanması gerekecek.

En başından beri, hükümet, bizi halk sağlığını korumakla sosyal ve ekonomik hayatlarımızı korumak arasında bir denge olduğuna ikna etmeye çalıştı. Buna karşın, ortada bir denge yok. İngiltere şu anda, son yedi günden beridir (Çek Cumhuriyeti ve Litvanya’dan sonra) dünyanın en yüksek üçüncü ölüm oranına maruz kalmaktadır ve üçüncü bir karantinanın yarattığı sosyal ve ekonomik felaketler de buna eşlik ediyor. Bu, dünya çapında bir beceriksizlik; destansı ölçekte bir başarısızlık. Yine de bir şekilde bunu normalleştirmiş gibi görünüyoruz.

PLAN YAPMA DEĞİL NEMALANMA TELAŞI

Yani, planın bir kısmı, kökten farklı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Bu, halk sağlığını kârın önüne koyma taahhüdüyle başlayacak. Hükümet, nüfusun geri kalanına ulaşmayan kâr hedefli şirketlere karşı cömertlik gösterdiği için her hafta yeni bir skandal ortaya çıkıyor. En sonuncu skandal, özel bir müteahhit tarafından sağlanan 30 sterlinlik ücretsiz okul yemeği paketinin, aslında 5,22 sterlin karşılığında satın alınabilecek yiyecekler içerdiği iddialarını barındırıyor. Diğer skandallar, tercihen bir 'VIP kanal' aracılığıyla siyasi bağlantıları olanlara verilen koruyucu ekipmanlarla ilgili ihalesiz ve büyük sözleşmeleri, ayrıca test ve takip sistemimizin felaket düzeyinde özelleştirilmesini ve dış kaynak kullanımını içeriyor.

Bu, gerçekten de önemli bir konu. Eğer etkili bir test, takip, izolasyon ve destek sistemimiz olmazsa, süresiz biçimde enfeksiyon döngüsünde sıkışıp kalacağız. Fakat sistemi doğru kurarsanız, ülkeyi hem kontrol edilemeyen hastalıklardan hem de karantinalardan kurtarırsınız. Bu, nüfus yoğunluğumuzun iki katına sahip bir ülke olan ve hiç karantina uygulamadan yalnızca yedi kişiyi Covid-19 nedeniyle kaybeden Tayvan’dan edindiğimiz bir ders. Katılımcı demokrasinin yardımıyla sistemini geliştirdi, yüksek düzeyde kamu rızası ve katılımı sağladı; her aşamada profesyonelleri görevlendirdi ve tecrit edilmek zorunda kalan insanlar için cömert bir destek ve günlük iletişim sağladı.

Buna karşılık, bizim sistemimiz bir başarısızlık yaşadı. İngiltere’nin sistemi şimdiye dek 22 milyar sterline mal oldu. Yaptığı bütün iyiliklere karşın, bu paranın istiflenip yakılmış olmasından farksız. Hükümet bu işte amatörleri görevlendirdi ve korkunç bir teslimat sicili olan şirketlere en önemli görevleri verdi. Ekim ayında da ortaya koyduğum üzere, asgari ücretle çalışan genç çağrı merkezi çalışanlarına, daha önceleri sağlık profesyonellerince yürütülen kritik öneme sahip takip görevleri verildi.

Independent Sage adlı bilim grubunun da açıkladığı gibi, bu maskaralığı, Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) tarafından yönetilen ve tecrit edilmesi istenen herkese gerekli tüm maddi ve sosyal yardımların ve gereği halinde ücretsiz konaklamanın verildiği, yerel olarak halk sağlığı profesyonelleri tarafından yönetilen bir sistemle değiştirene kadar, bu salgının üstesinden gelemeyiz. Buna karşın hükümet, değiştirmeyi planlayabilmek şöyle dursun, bu sistemin başarısızlığını kabul etmeyi bile reddetti.

ÇALIŞAMAYANLARA GEREKEN DESTEK VERİLMELİ

Benzer şekilde, karantinayı herkes için daha kolay bir hale getirmek gerekiyor. Bu ise, diğer teşviklerle birlikte, izin ödemelerinin 3 milyon kişiye çıkarılması anlamına geliyor: Bu insanlar, kurallara uyup evde kaldıkları zaman ekonomik bir felaketle karşı karşıya kalan serbest çalışanlardan oluşuyor.

Hükümet ilk iki karantina ve okul tatillerini, okullarda acil durum yenileme programını gerçekleştirmek için kullanabilir, onları havalandırma, filtreleme ve iklimlendirme sistemleri döşeyerek ve pencereler açarak donatabilirdi; kullanılmayan eğlence mekânlarında Nightingale (Tıp Okulu/ç.n.) sınıfları kurmak ve sınıf büyüklüklerini azaltmak ve yeterli mesafeyi sağlamak için yeni öğretim asistanlarını işe alabilirdi. Şaşırtıcı biçimde, okul müdürlerinin biçare ricalarını reddetmekten başka bir şey yapmadı: Okulun yenilenmesi için tek bir kuruş bile verilmedi. Hükümet yine harekete geçemedi: Yani hiçbir çalışma programı planlamıyor. Okullar tamamen yeniden açıldığında, bir kez daha enfeksiyonun kuluçka makinesi haline gelecekler.

Hükümet, göçmen kampları gibi farklı kurumlardaki salgını kontrol altına alamadı. İlk karantina esnasında, tüm evsiz insanlar için güvenli bir konaklama sunmaya ilişkin verdiği taahhüdü açıklanamaz biçimde terk etti. Eğer olan bir şey varsa, bu da geriye gittiğimizdir.

Bu ülkeyi idare edenler, yıllardır bize hükümetin yoldan çekileceği ve yetkilerini piyasa dedikleri bir soyutlama haline devredeceği yönünde bilgilendirme yapıyorlar. ‘İyi yönetim’ ise onların nezdinde, neredeyse bir tür saygısızlık demektir. Devlet dediğin çekingen, büzüşmüş ve aciz olmalı.

İlk içgüdüsü sorumluluğu bir yana atıp suçu başkalarına yıkmak olan bir adamın önderliği altında ulusal bir acil durumla karşı karşıya kalan bu kişiler, hatadan hataya sürükleniyor ve her krizi bir felakete dönüştürüyor. Ve şimdi bile, salgın neredeyse bir yılı geride bırakırken henüz bir plan yapmayan hükümet, çektiğimiz acıların bir kez daha boşa gitmesini sağlıyor.


Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)