İngiltere basınında geçen hafta: Türkiye için seyahat uyarısı 'Sokakta içki içmeyin, açık giyinmeyin'

İngiltere basınında geçen hafta, hükümetin göçmenlere yönelik politikaları ırkçılık olarak değerlendirildi. Türkiye'ye seyahat edeceklere uyarı da basının gündemindeydi.

İngiltere basınında geçen hafta: Türkiye için seyahat uyarısı 'Sokakta içki içmeyin, açık giyinmeyin'
Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz haftalarda Ankara ve İstanbul’da 100'den fazla kişinin metil alkol ile üretilen sahte içkileri içtikten sonra öldüğüne dair haberlerin basında yer almasının ardından Türkiye ile ilgili acil bir seyahat uyarısı yayınladı.

Bakanlık İngiltere'den Türkiye'ye seyahat edeceklere alkollü içkileri yalnızca lisanslı tekel dükkanlarından almaları, içki şişelerinin etiketlerini ve kapaklarını kontrol etmeleri ve ev yapımı alkollü içeceklerden uzak durmaları uyarısında bulunuyor.

Dışişleri Bakanlığı seyahat uyarısında ayrıca Mart’ta başlayacak olan Ramazan süresince “Orta Doğu ülkelerinde” uyulması gereken kuralları da güncelledi.  Bakanlık Ramazan’da Türkiye’de “arabanız da dahil olmak üzere gündüz vakti halka açık yerlerde yemek yemek, içecek içmek, sigara içmek veya sakız çiğnemek; yüksek sesle müzik dinlemek veya dans etmek; toplum içinde küfür etmek” tehlikeli sonuçlar doğurabilir, diyor. Seyahat uyarısında ayrıca Türkiye’ye seyahat edeceklerin kıyafetlerinin de “yerel kurallara” göre olması çağrısı yapıyor.

İşçi Partisi ırkçılığı anaakıma dönüştürüyor

Seçimden bu yana iltica başvurusu reddedilen sığınmacılar ve farklı suçlardan aranan kişilerden oluşan 19 bin kişiyi ülkelerine geri gönderdiğini duyuran İşçi Partisi hükümeti geçen pazartesi gecesi de “yasadışı göçmenlerle mücadelede” “herkesten çok daha ciddi” olduğunu ispatlamaya çalışan görüntüler yayınladı.

Söz konusu görüntülerde (daha sonra yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla) 47 kişi sınır dışı edilmek üzere sıkı güvenlik önlemleri altında uçağa bindiriliyor.  İçişleri Bakanlığı bu kişilerin (ülke ismi belirtilmeden) “Afrika, Asya, Avrupa ve Güney Amerika'ya” geri gönderildiklerini duyurdu.  Sınırdışı edilme videosunun yanısıra kaçak göçmen çalıştıran lokantalara, oto-yıkama dükkanlarına ve güzellik merkezlerine baskın görüntüleri de paylaşan İşçi Partisi böylelikle bir ilke imza atarak göçmen politikasını bir “reality show” a dönüştüren ilk hükümet olmayı başardı.

Hükümetin “icraatına” yönelik ağır eleştiriler var. İşçi Partisi milletvekili Clive Lewis, sınır dışı edilen insanları medyada teşhir ederek “ırkçılığın ana akımlaşmasının” yolunun açıldığını söyledi. Gözaltına alınan göçmenlere destek sunan bir sivil toplum örgütü olan Detention Action ise yaptığı açıklamada, ilgili videonun hükümetin “gösteriş amaçlı zalim bir uygulaması” olduğunu söyledi. Başbakan Keir Starmer’in, sağcı Farage ile mücadelesinde ABD Başkanı Donald Trump benzeri taktikler benimseyerek kamuoyuna şov yaptığına dair çeşitli eleştiriler de var.

Yapılan resmi açıklamalara bakıldığında, hükümetin Nigel Farage'ın aşırı sağcı Reform UK partisinin yükselişine karşı yaptığı bu şovun (tıpkı Muhafazakar Partinin ihtilaflı Ruanda Planı gibi) göçmenleri ve sığınmacıları İngiltere’ye gelmekten caydıracağını düşündüğü anlaşılıyor: “Birleşik Krallık'ta kendilerini nelerin beklediği konusunda kandırılmış insanlara bu mesajı vermemiz önemli.”

İltica simülasyonlu reality şov: 'Nereden Geldiysen Oraya Dön'

Channel 4'da “Go Back to Where You Came From” (Nereden Geldiysen Oraya Dön) isimli, mülteciler ve düzensiz göç hakkında çok tartışmalı bir televizyon programı yayınlanmaya başladı. Programda bazıları göçmenlik karşıtı -hatta açıkça ırkçı- görüşlere sahip altı İngiliz vatandaşı, Suriye ve Somali'den Birleşik Krallık'a gelen mültecilerin yaşadıklarını taklit etmeye çalışıyor. Programın katılımcıları Somali'de Mogadişu ve Suriye'de Rakka'da savaşların harap ettiği bölgelerde olan bitene bizzat tanıklık ettikten sonra, “küçük botlarla” İngiltere’ye geri dönüyor. Yolculuk boyunca mültecilerin karşılaştığı tehlikeleri kontrollü bir ortamda tecrübe ediyorlar. Söz konusu program Avustralya kamu yayıncısı SBS’in 2011 yılında yayınladığı, izlenme oranlarında rekorlar kıran ve büyük tartışmalara neden olan bir televizyon programının benzeri. Uluslararası Af Örgütü’nün de aralarında bulunduğu çok sayıda yardım kuruluşunun ağır eleştirilerine hedef olan “sıradışı ve ilginç” televizyon programını “mültecilerin deneyimlerine dikkat çekmek için fırsat” olarak görenler var.

The Guardian gazetesinde yer alan bir yorumda, dört bölümden oluşan bu televizyon programının yapımcılarının, ele alınan konunun hassasiyetlerine uygun bir içerik sunmadığı belirtiliyor ancak yine de programın mülteciler konusunda önyargıların sorgulanmasına neden olabileceği ifade ediliyor: “(…) zırhlı araçlarla savaşın harap ettiği  bir şehirde önlerine çıkan her şeyi mütemadiyen ‘bok çukuru’ olarak tanımlayan İngilizlerin gösterisi (…) ve yanısıra tahammül edilemez bağnaz ırkçı yorumlar. Ancak aslında programın amacı radikal aşırı görüşlere seslerini duyuracakları bir platform sunmak değil. Bu görüşleri savunanları, düzensiz göç gerçeğiyle yüzleştirmek ve onların önyargılarını sorgulatmak.”

Socialist Worker gazetesi ise programın, kanalın reklam gelirlerini artırmak için ırkçılara göz kırptığına ve mültecilerin acı tecrübelerini istismar ettiğine dikkat çekiyor ve “Channel 4 niçin ırkçı safsataları teşvik ediyor?” diyor. Gazetede yer alan eleştiride, Channel 4’un bu yeni reality şovunda “aşağılık ırkçılar”ın tüm bağnazlıklarını sergilediği belirtiliyor: “Programın yapımcıları belli ki ortalıkta yeterince ırkçılık olmadığını düşünmüşler ve daha fazlasına imkan sağlamaya karar vermişler. Katılımcıların dördü öyle sadece katı görüşlere sahip kişiler olarak tanımlanamaz. Açılış sahnesinden itibaren, azılı ırkçılar oldukları açıkça anlaşılıyor.  Örneğin Dover kayalıklarının üzerinde duran katılımcılardan biri ‘Ben olsam Kraliyet Donanması'na mayın döşetirdim ve bu sahile 50 metre yaklaşan her tekneyi havaya uçururdum’ diyor.”

Yazıda programdan çarpıcı başka örneklere de yer veriliyor. Bunlardan birinde Somali'de mültecilerin kaldığı bir kampı ziyaret eden katılımcılar, daha önce mülteci kampında yaşamış olan bir yardım görevlisiyle tanışıyorlar.  Yardım görevlisi kamplarda kadınların tecavüze uğradığını anlatıyor. “Kamplarda neler olduğunu bizzat gördüm.” diyerek kendisinin de tecavüze uğradığını söylüyor. Devamında, çok sayıda kadın ve kız çocuğunun “sünnet”olmaya zorlandığından bahsediyor. Tam o esnada erkek katılımcılardan birisi şöyle diyor: “Neden klitorisi kesiyorsunuz ki? En eğlenceli kısım orası.”

Dubai’ye daha iyi koşullar için göç eden İngilizler: Vergisiz yeni bir yaşam

The Times’da yer alan “Dubai'de Oxford'dan daha fazla İngiliz var. Acaba söylendiği gibi mi?” başlıklı bir analizde “daha iyi yaşam koşulları” için Dubai’ye yerleşen İngiliz göçmenlerin durumları ele alınıyor. Haberde halihazırda Dubai'de yaşayan İngiltere vatandaşı sayısının 180 bin civarında olduğu ve bu haliyle Oxford'un nüfusunu geçtiği ifade ediliyor. İngiliz göçmenlerin, sıcak iklimi nedeniyle Dubai’yi tercih ettiğini söyleyen gazete ayrıca Dubai’yi cazip kılan en önemli faktörlerin vergi politikası ve İngiltere’dekinden daha iyi bir gelir seviyesi olduğunu belirtiyor.

Vergisiz gelir ve daha yüksek kazançlar

Gazete İngiltere’deki yüksek kurumsal vergileri ödemek istemeyen ve geçen yıl İngiltere’deki şirketini satıp ailesiyle Dubai’ye taşınan Kevin Goodall’ın sözlerini aktarıyor: "Yirmi yıl boyunca inşa ettiğin bir şey için hükümete yüzde 50 vergi vermek adil gelmiyordu. Üstelik, burada kazanç Birleşik Krallık’takinin iki-üç katı."

Dubai’de uzun vadeli kalmayı planlayanlardan bir diğer İngiliz vatandaşı Jas Reimers da İngiltere’yi çok sevmesine ve tam “bir vatansever” olmasına rağmen daha iyi yaşam koşulları için göç ettiklerini belirtiyor ve şöyle diyor: “Ailem benim önceliğim. Onlara daha düşük bir yaşam standardı sunmak istemem."

Haberde "golden visa" programı sayesinde birçok göçmenin uzun vadeli oturum izni aldığı ve Dubai'deki özel okulların göçmenlerin ihtiyacına göre İngiliz eğitim sistemine uygun olarak eğitim verdiği ifade ediliyor.  Waitrose ve Marks&Spencer gibi İngiliz perakende zincir marketlerin şubelerinin açıldığı Dubai’de ayrıca göçmenler için ülkedeki içki kısıtlamalarının hafifletildiği ve pek çok İngiliz ve İrlanda barının hizmet verdiği belirtiliyor.

Gazete iş adamı Daniel Duric’in Avrupalıların göçmen olmalarıyla ilgili görüşlerine de yer veriyor: “Eskiden sadece yoksul ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları ikinci bir pasaport için uğraşıyordu ancak artık Avrupalılar da bir B planı yapıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’ne göç eden Avrupalılar arasında ilk sırada İngilizler var.”

Haberde olumsuz koşullar olarak sıralanan aşırı sıcak yaz ayları, trafik yoğunluğu ve bazı temel hak ve özgürlüklerle ilgili kısıtlamaların göçmenler için düşündürücü olabildiği belirtilse de İngilizlerin birçoğunun İngiltere’ye geri dönmeyi düşünmediği vurgulanıyor.

İngiltere Apple kullanıcılarının verilerine 'arka kapı'dan erişmek istiyor

İngiltere hükümeti, Apple’dan dünya çapındaki tüm kullanıcılarının bulut hizmetinde sakladığı şifreli verilere erişim talebinde bulundu. Şirketlerin kolluk kuvvetlerine bilgi sağlamalarını zorunlu kılan Investigatory Powers Act (Soruşturma Yetki Yasası -IPA) kapsamında İngiltere İçişleri Bakanlığı’nın arka kapıdan kullanıcı verilerine yönelik bu erişim talebi hakkında Apple’dan bir açıklama yapılmadı.

Privacy International isimli derneğin Hukuk Direktörü Caroline Wilson Palow, İngiltere hükümetinin bu talebini kişisel verilerin gizliliğine dair "eşi benzeri görülmemiş bir saldırı" olarak nitelendirdi ve bu cüretkar talebin emsal teşkil edebileceğini ve totaliter rejimleri cesaretlendireceğini söyledi.