YAZARLAR

İnce'ye değil, seçmenine açık mektup-2: Gelin bu kez ‘adam kazanmasın’

Kazanamayacağını kendisi de biliyor; ayak üstü kırk tane senaryo üretmesini ve birbirini tutmayan beyanlarını, akla ziyan akıl yürütmelere dayalı demagojilerini izlemek dahi nasıl bir profille karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor…

“Dünyada hiçbir şey zamanı gelmiş fikir kadar güçlü değildir.”

Victor Hugo

Kıyınıza vurdu mu?

Daha önce, bir iki kez daha yapmıştım galiba bu benzetmeyi…

Yazmak, hele ‘köşe’ yazmak, şişenin içine mektup koyup denize bırakmak gibi gelir bana…

Dün buradan yine bir şişe saldım denize...

Bu kez emanetimiz ‘açık mektup’ idi…

Yayımlanan her metin kamuya ‘açık’ değil mi?

Öyleyse neden ‘açık mektup’ vurgusuna ihtiyaç duyulur?..

Tabiatıyla yine lügate müracaat...

Türk Dil Kurumu’nun Yazın Terimleri Sözlüğü [1] demiş ki:

“Açık mektup: Kişi ya da kurumlara yazılmakla birlikte, kamuoyunu etkilemek amacıyla yayımlanan mektup.”

Ben biraz saçaklandırayım…

Bilhassa ulaşılmak istenen kişi(lere) veya çevreye, odağında sizin olduğunuz ama hepimizi ilgilendiren filan meseleyi bir hale sokma üzere konuşmak/tartışmak istiyorum, demek…

Maksadım sizinle konuşurken, mevzunun diğer taraf(lar)ına da seslenmek, onları da dahil etmek gündemimize…

Açık mektup yazmanın muradı bu…

Hiç değilse ilkini dün yayımladığımız iki bölümlü dizimizin hedefi bu…

Eski tabirle maksat hasıl oldu mu, bilmiyorum…

Umarım kıyınıza vurmuş, elinize geçmiştir, ‘postacı şişe’…

Elbette sadece zarfın değil, mazrufta yazılıp çizilenlerin ulaşması, asıl arzu edilen…

Lüzumsuz sayılmasın bu kaydı düşme ihtiyacı…

Zira eş dost çevresinden bazı kopuklar, “Ne mantıymış be!” diye takıldı…

Kimi de “Gelelim de bize de o kâbusu yaşat” siparişi verdi…

Belli etmedim ama ziyadesiyle içerlediğim, “Kâbusun gastro dinamikleri üzerine yazını okudum ama pek bir şey anlamadım. Bir ara dinleyip aydınlanmak isterim” boşboğazlığı oldu…

“Dayı teyzemlerin geçen geldiklerinde yaptığı mantıyı mı yedin!” sataşmasını ise, “Mantıyı mantı yapan hazırladığın sosa uygun pişirme tekniğidir, evladım” tartışmasına girmek istemediğimden, kulak ardı ettim…

Dünkü mektubumuza güvensizliğin, algı yaratmaya dönük yakıştırmaların bu sayıp döktüklerimle sınırlı kaldığını ümit etmek isterim…

Ve umar ve dilerim ki gastronomi eksenli bir metin olarak okunmamıştır, dün yolladığım ‘mektup’…

Hoş görünüze sığınarak bu bahsi uzattım biraz ama sizi temin ederim ki o da sebepsiz değil…

İzah edeyim, sevgili okur…

BAK, DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUN KIYMETLİ MUHARREM İNCE SEÇMENİ ARKADAŞ…

Sen tut yıllardır vura kıra eleştirip durduğun (bkz. mesela, evrensel.net arşivi, vs.), neredeyse her bir şeyini didiklediğin Kemal Kılıçdaroğlu’nun, şimdi neden kazanması gerektiği üzerine yazı dizisi yap… (of off..)

Komünist bir gazeteci olarak fevkalade mustaribim…

Efendim?

Gazetecinin komünisti faşisti mi olur deme, olmaz diyen liberal ezbere kanma; zira onlara bakarsan, ‘gazeteci tarafsızdır” ama ‘tarafsız” olmanın tek istisnası vardır: ana akım siyasetin; egemen sistemin kırmızı çizgileri…

Neyse, geçelim şimdi; bir ara konuşalım bunları da…

Ne diyordum?

Ha… Bak bir komünist gazeteci olarak söylüyorum; bu da bizim, devrimci, sosyalist solcuların -yazamadığı tarihin reva gördüğü- “kader planı”…

Şu:

Neredeyse sosyalist solun tamamı, pozisyonu icabı CHP çizgisiyle ihtilaflıdır- İyi Parti’sini filan, Millet İttifakı bileşenleri anmıyorum bile…

Emek sermaye arasındaki uzlaşmaz sınıf çelişkisine, bunların siyasal temsilleri arasındaki mücadeleye filan sokma beni; pişman olursunuz, çok tutarım sizi…

Ama madem açtık, söyleyeyim, şu kadarı doğru; CHP ve diğer burjuva düzen partileriyle sosyalistlerin ihtilafının kaynağı esasa dairdir ve budur- siz de bilirsiniz bunu; hem belki aranızda “Ben de sosyalistim” diyen de vardır (var mı?), laflayın bir ara…

BAĞLANACAĞIM 'KADER PLANI' ŞURASI:

Sen tut yakasına yapışamasan, paçasını bırakmayacağın CHP ve müttefikleriyle aynı güzergâha gir ve Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığını destekle!.. 

Yetmesin -şimdi burada yapmaya çalıştığımız gibi- CHP kökenli bir adayın (İnce) taraftarlarını, Kılıçdaroğlu lehine tavır almaya çağır, iknaya uğraş!...

Çelişki mi?

Evet; ama esasında şeklen…

‘Şeklen’ dememin kabaca üç sebebi:

Sosyalistlerin, devrimcilerin halkın çıkarından farklı bir çıkarı olamaz… Ve bugünkü momentte halklarımızın çıkarı, faşist karakteri giderek artan ‘Tek adam’ rejiminden kurtulmak; hiçbir öncelik ve itiraz ve vıdı vıdı bunun önüne geçemez, geçmemeli…

İkincisi, sosyalistler/komünistler, açık faşizme/diktatörlüğe karşı tarihsel olarak burjuva demokrasisini ve parlamento başta, demokratik kurumları savunma durumunda kalmıştır… (Maalesef!)

Soyutun somutu, teorik muhakemenin bugüne tercümesi:

Erdoğan’da temsil edilen ‘Tek adam’ rejiminin nispi demokratik kurumları büyük ölçüde rafa kaldırdığı; TBMM’yi tabeladan ibaret hale soktuğu şartlarda, sosyalistler ne yapar?

Tek adam rejimin tasfiyesi, demokratik mekanizmaların işlemesi ve genişlemesi, parlamentonun demokratik temsil yeteneğine kavuşması filan için ne gerekiyorsa onu yapar.

Ve şu anda da yapıyor!..

Kiminle?

Kim(ler) varsa onunla…

Bu da üçüncü sebep oldu:

Galiba istisnasız tüm kümelenmeleriyle sosyalist/komünist hareket tek adam rejimine karşı muhalefeti temsil eden ana sıklet merkezi olarak Millet İttifakı’na “oy desteği” veriyor…

Kılıçdaroğlu kazansın, Erdoğan rejimi tasfiye olsun istiyor; tek ve yeter sebep bu!

Keza Kürt hareketi; HDP…

Sosyalist solun aksine, ‘anahtar’ rol oynayacak denli kuvvetli bir siyasi odaktan bahsettiğimizi, siz de kabul edersiniz değil mi?..

Parlamentonun üçüncü partisi olması, fazla söze hacet bırakmıyor zaten…

Ezcümle: “Millet”in öcü gibi kaçtığı bu HDP ne yapıyor?

Kılıçdaroğlu lehine aday çıkarmıyor, falan filan…

HDP’li bir vekilin geçenlerde söylediği gibi, dillerini ısıra ısıra, onca itilip kakılmayı sineye çekiyor ve Kılıçdaroğlu’nun kazanması için tavır koyuyor…

Neden?

Tek adam rejimi tasfiye olsun, diye…

Belki biraz endazesi kaçan bu haritalama senin için İnce taraftarı arkadaş…

KARAR VERMELİSİNİZ: SAPAKTAYIZ VE BİR YANDA FAŞİST TEK ADAM REJİMİ BLOĞU, BERİ YANDA KILIÇDAROĞLU’NUN ADAYLIĞINI DESTEKLEYEN ‘PARLAMENTER DEMOKRASİSİ’ GÜÇLERİ… SEN NEDEREDESİN?

Bu soruyu, dünkü yazımızda şöyle formüle ederek başlığa çekmiştik:

ÖNCELİĞİNİZ TEK ADAM REJİMİNİ Mİ ‘GÖTÜRMEK’, MUHALEFETİ Mİ?

Size pozisyonunuzun sorumluluğunu hatırlatan, oradaki o cümleyi de koyalım:

“Pusulanızı belirleyecek/belirlemesi gereken kritik soru bu!...”

“Cevabımız belli, biz de tek adam rejimine karşıyız…”

Böyle mi diyorsunuz?..

“Biz”de anlaşalım evvela; kim “biz” dediğiniz?

Ya da durun ben söyleyeyim:

Muharrem İnce liderliğinde “biz” iseniz; emin misiniz?

Çok mu dolambaçlı oldu arkadaş?

Direkt vuruş yapayım:

Sizin… Hiç değilse İnce destekçilerinin hatır sayılır bir kesiminin sahiden, Erdoğancı tek adam rejiminin sandıktan çıkmamasını istediğini düşünüyorum…

Zaten dünden beri tartışmaya gayret ettiğim de sizsiniz, sevgili arkadaşlar…

Size sorum şu:

“Erdoğan’ın kazanmaması için ne gerekiyorsa yapmaya, pozisyonunuzu ona göre almaya var mısınız?

Olmalısınız?..

Temennim bu:

ERDOĞAN’A HAYAT ÖPÜCÜĞÜ VERECEK TEZGÂHIN PARÇASI OLMAMALISINIZ!

Evet, şu anda öyle olduğunuz düşünüyorum; yurttaştan yurtaşa ikaz kabul edin:

Muharrem İnce’nin adaylıkta ısrarı ve ona verilecek her destek, düşme evresine giren Tek Adam rejimine uzatılan koltuk değneği olur!..

Bakınız.. Mesele ne CHP ne Memleket Partisi meselesi..

Hayatında -tek rakamlı yaşlarda ‘Umudumuz Ecevit’li günleri saymazsak- hiç CHP’li olmamış ve asla olmayacak! biri olarak yazıyorum…

Sağ-sol bitti buyuran Kılıçdaroğlu ile hangi sosyalistin mesaisi olabilir ki!

Kılıçdaroğlu ile -“Beşli Çete’den hesap sorma” filan gibi birkaç başlık dışında- hiçbir ortak noktası olmayan biri olarak diyorum ki, mesele Kılıçdaroğlu’nun ya da ittifakındaki siyasi kümelerin ne olduğu, ne olacağı meselesi değil… (hiç!!)

Ülkenin nefes almaya ihtiyacı var ve İnce’nin adaylığına verilecek destek iktidarın elini güçlendirmek olacak…

Dün buraya bıraktığım 2018 tarihli (Bu sandık kapanmaz…) yazıya da yaslanarak iddia edeceğim…

Belki kızacaksınız ama ilan edeyeyim:

O 2018 HAZİRAN AKŞAMINDA YSK ÖNÜNE SANDALYE ATTIRMAYAN SEBEP NE İSE BUGÜN İNCE’Yİ ADAY YAPTIRAN DA ADAYLIKTA ISRAR ETTİREN DE AYNI SEBEP…

‘Sebep’ değil de doğrudan “güç”, kişi(ler) demek daha doğru olabilir; fark etmez…

Ama İnce, nazarımda güvenilmez ve ne bu yazının ne de bana kalırsa demokratik muhalefetin muhatabı olabilir…

O nedenle İnce’ye değil, seçmenine, size, sizin sol duyunuza sesleniyorum…

Muharrem İnce’nin Kılıçdaroğlu’na kaybettirmek dışında hiçbir misyonu yok…

Kazanamayacağını kendisi de biliyor; ayak üstü kırk tane senaryo üretmesini ve birbirini tutmayan beyanlarını, akla ziyan akıl yürütmelere dayalı demagojilerini izlemek dahi nasıl bir profille karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor…

Siz hiç Memleket Partisi’nin parlamentoda çoğunluğu elde etme planına, faaliyetine dair bir şey duydunuz mu?!

Farz edelim ki ben yanılıyorum ve İnce Saray’ın muhalefeti dağıtma odaklı taarruz planının aparatı değil…

O halde hedefi ne?

Hayali, Erdoğan’ın Saray’ına taşınarak tek adam rejimini yönetmek olabilir mi?

Hadi, bana İnce hakkında “güvenilmez” hükmünü kurduran verileri, yanlış değerlendirmiş olayım…

İnce, hiç de sandığım gibi soru işaretleriyle dolu biri olmasın; eyvallah…

Ama sizin sandığınız, yüklediğiniz erdemli vasıflara haiz, peşine düştüğünüz o “erdemli lider” hiç değil, İnce taraftarı arkadaş..

En masum… Ama en masum sayılabilecek haliyle Muharrem İnce, kariyer hırslarının tatmini için her yola girmekten sakınmayacak, kinleriyle baş edemeyen siyasi bir muhteristen ibaret, denilebilir…

Çizdiğim profili, biraz da İnce’nin Kılıçdaroğlu’na duyduğu kini düşünerek çiziyorum…

Sizce İnce, 2018’de, seçimi kaybettikten sonra Kılıçdaroğlu ile tutuştuğu, “Parti yönetimini bana bırak. Ben genel başkan olayım, seni onursal genel başkan yapalım” pazarlığından istediğini alamamasının travmasını yaşıyor olabilir mi? O pazarlığı İnce’den dinleyin isterseniz: İnce'den Kılıçdaroğlu'na teklif: Onursal genel başkan ol.

Karar anı:

Dilerim kişisel tarihinize, böyle bir profilin siyasi hırslarının tatminine alet olmanın gölgesini düşürmezsiniz…

İsterse adaylıktan vazgeçsin, Kılıçdaroğlu’na destek ilan etsin; fark etmez…

Aynı yerde bulursunuz beni…

Kendi adıma İnce defterini böylece kapatmış sayıyorum…

Muhalefete de Muharrem İnce muhabbetini bitirmesi tavsiye edilir…

Hadi bakalım…

[1] Yazın Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1974