İmamoğlu CB olmamalıdır da kim CB olmalıdır!

İmamoğlu, CHP kadrolarından ziyade Akşener’e yakın. Açıktır ki başta Akşener ve kadroları olmak üzere bütün sağcı cenah, CHP kadrolarından herhangi birini cumhurbaşkanı olarak görmek istememektedir.

Google Haberlere Abone ol

Aslında bu konuyu Fazıl Say, ona oy verenler adına bitirmişti ama Akşener hiç vazgeçmedi ondan. Hatırlanacağı gibi Ekrem İmamoğlu’nun, bayram vesilesiyle çıktığı Karadeniz turu üzerinden çıkmıştı “arıza”. Turun, CB adaylığı için bir gövde gösterisine dönüşmesi eleştirilmişti. Ülkede kaç BB, bayramlaşmak için bölge turuna çıkıyordu ki? Bir de VİP’te ağırladığı gazeteciler vardı; Nagehan Alçı, Ertuğrul Özkök, Akif Beki. İmamoğlu’nun İBB adaylığı sırasında onun “megafonluğunu” yapmış yayın organlarının muhabirleri arka eskortta. Üstelik İmamoğlu, bir de parmak sallayarak "vız gelir tırıs gider" demişti eleştirilere.

Fazıl Say’ın eleştirisinin içeriğine ve açığa çıkan sonuca kim ne diyebilir? Nagehan Alçı gibi biriyle yan yana durma tercihi; karşı takımın oyuncusunu transfer etmekten çok, sağlam prensiplere sahip olmama değerlendirmesini güçlendirir. Hele hele kendisini şimdiye kadar her türlü riski göze alarak destekleyenleri ikincil, Özkök gibi lüküs hayat yaşayanları baş tacı yapmak, koltuğa oturduktan sonraki “değişim”e kanıt değil midir? Bir de bunlara; eleştirilere karşı gösterdiği tahammülsüzlüğü eklersek olası bir cumhurbaşkanlığı koltuğu İmamoğlu karakteri ile birleştiğinde nasıl bir "voltran"ın ortaya çıkacağını tahmin etmek güç değil.

"Soldan" eleştiriler daha çarpıcı elbette. Soylu’nun “korkusundan” dolayı İBB’de işten çıkardığı solcu, demokrat çalışanlar örneğin. (Soylu yemedi ama…) Ya da neo-liberal belediyeciliğe aynen devam etmesi örneğin. (Halkçı Belediyeciliğe birkaç örnek verebilen çıkar mı? Belediye kaynaklarının AKP’li vakıflara akmasının engellenmesi dışında, AKP belediyeciliğinden farkını fark eden var mı?)

İmamoğlu’nun birikiminin, donanımının ve siyasi deneyiminin bırakın cumhurbaşkanlığını herhangi bir bakanlık için (hatta siyasi parti genel başkanlığı için) bile yeterli olmadığı ortada.[1] Hatta biraz ileri gidersek, partisi yani CHP aday yapmasa (ya da aracı olanlar CHP’nin 226 BB’sinden başka bir başkanı tercih etse) toplumun neredeyse tamamının İmamoğlu diye birinin varlığından bile haberi olmazdı. Ancak konjonktür her şey!

Üç yıllık başkanlığı döneminde (mutlaka öncesi de vardır) büyük sermaye ile geliştirdiği ilişkiler, Akşener ile olan “eski” dostluğu ve muhalefetin “dengeleri”, İmamoğlu’nu neredeyse cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacaktı, ta ki Erdoğan, mahkemeye “ufak” bir dokunuş yapmasa. Ancak anlaşılıyor ki İmamoğlu (ve onu destekleyenler) cüretinden, cesaretinden ve ısrarından hala vazgeçmiş değil.[2] Özellikle Akşener’in, İmamoğlu ısrarı, onu çok daha kolay yönetecek olmasındandır çünkü İmamoğlu, hem ideolojik hem de “sosyal” olarak CHP kadrolarından ziyade Akşener’e çok daha yakın.[3]

Buradaki asıl soru şudur; Tayyip Erdoğan neden İmamoğlu’nun aday olmasını istemedi? Soru farklı bir biçimde de sorulabilir; Tayyip Erdoğan neden Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemektedir? Bu soruların doğru yanıtlarını verebilmek için her yerde kulağı olan Saray’ın, kendi içinde yapılan planlara kulak misafiri olmayı gerektirir. (Anlaşıldığı üzere bunu gerçekten bilenlerin sayısı iki elin parmaklarının sayısını geçmiyor). Ancak özellikle CHP’lilerin Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu ısrarına kafa yormaları, olası karşı hamleleri bertaraf edecek çözümler üretmeleri ve "haince" tuzakları öngörmeleri gerekmektedir, mademki Kılıçdaroğlu’nu bu yola çıkardılar.

Kuşkusuz bu konuda ilk akla gelen, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının 6’lı masayı karıştıracağı, hatta dağıtacağı, bunlar olmazsa bile farklı aday seçeneklerinin ortaya çıkağı şeklinde. Bunların işaretleri şimdiden başladı bile, özellikle İYİP merkezli. Yeri gelmişken söylemek gerekir ki “kazanacak aday” dayatması, seçimi kazanmayı değil, adayın kim olacağını belirleme amacı taşımaktadır. Açıktır ki başta Akşener ve kadroları olmak üzere bütün sağcı cenah, CHP kadrolarından herhangi birini (Nazım Hikmet ile çocukluğunda tanışmış) cumhurbaşkanı olarak görmek istememektedir.

Tek parça bir muhalefet karşısında Erdoğan’ın kazanma ihtimalinin olmadığı açık. Hatırlanacağı gibi 2018’de sandık oyunlarıyla yüzde 52,5 zorla alınmıştı. Üstelik “darbeyi bastıran Erdoğan, ekonomik durumu iyi olan bir ülke ve Suriye’de adım adım toprak genişleten bir silahlı kuvvetler” vardı. Şimdi bunların hiçbiri yok ve kitle desteğinden Gelecek, DEVA ve bilumumu karşı tarafa “aktif olarak” geçti. Yanında sadece kocamış bir bozkurt. Seçim dönemi mitinglerini hayal etmek zor değil; karşı taraf aynı günde 6 başkanla 6 miting yaparken Cumhur İttifakı en fazla 1,5 miting yapabilecek.

Yine yeri gelmişken (!) Erdoğan karşıtı muhalefet, her gün 6 mitingden daha fazla miting de yapabilecek gibi görünüyor, olası bir Kılıçdaroğlu adaylığında. Konu nedense (ve birdenbire) bu ülkedeki sol toplumsal duyarlılığın sorumluluğunu üzerinde hissedenlerin bu sürece nasıl müdahale etmeyi planladıklarına geliverdi! Üstelik bu ülke halklarının “kaderinde” çok önemli etkisi olacak son aylara girilmiş iken. Şöyle köşelerimize çekilip çekirdek çitleyerek “yesinler birbirleri” tadında seyri sefa yapılabilir, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşirse hafif bir tebessümle destek “mimikleri” kullanılabilir, Kılıçdaroğlu’nu yapmazlarsa yüksek perdeden diğerleri için “olmazuk” kampanyası düzenlenebilir, konforlu mekanlarımızdan “bunlar boş işler, ha biri ha diğeri, asıl olan sokağı tutun” tadında fetvalar verilebilir, fırsat bu fırsat kendi örgütümüzü büyütelim de bir seçenek elbette, ya da, ya da, v.s, v.s...

Hem gerçek hem reel siyasetin dibine vurulmuşken (bu 6 ayda) oyunu bu düzlemde oynamak mümkün değil mi? Yani strateji mıtrateji yok, sadece taktik!

Örneğin HDP! Çok anlaşılabilir nedenlerle Erdoğan’dan kurtulmak istiyor. Erdoğan’dan çektiğini başka hiçbirinden çekmedi çünkü. 6’lının “makul” bir adayını kabul edebilecek durumda, İmamoğlu’nun İBB adaylığında olduğu gibi. Ama izlenen “taktik” yeterli ve etkili mi? Kaç CB yardımcılığı, kaç bakanlık, kaç müdürlük garantilendi? Hiç değil mi! HDP’nin talepleri asıl olarak bunlar değil elbette. Peki, Kürt sorununun çözümünde nasıl bir yol haritası taahhüt ettiler? Sadece iyi niyet temennisi. Ya Gülten Kışanak ya da Pervin Buldan aday gösterilirse?! 6’lı ile “pazarlığı” aday çıkarma üzerinden yapmak, Akşener’i ne tür zorluklara sokar acaba?!

Ya sosyalist sol!? Klasik ön cümle ile başlarsak; “ülke, tarihinin en derin ideolojik, siyasi, örgütsel ve toplumsal krizini yaşadığı bu günlerde” nasıl bir taktiksel “ara dönem” planı yürürlüğe koymakta? Mesela neden ortak bir “solcu aday” önerilmemekte? Örneğin Meral Akşener’in taktiği gibi, “CHP’den mi istiyorsunuz, üstelik BB mi olsun, o zaman size öneri Ercüment Şahin Çervatoğlu bizim adayımızdır”. Yok, CHP’den olmasın, BB olsun ama solcu olsun; “o zaman adayımız Fatih Mehmet Maçoğlu”. Yok, o da olmaz, sol örgütlerden olsun ama örgütünü temsil etmesin, “ona da tamam, Alper Taş, Ahmet Şık, Selma Gürkan”. Örgütlerden de mi olmaz, o zaman Arzu Çerkezoğlu’na, Can Atalay’a, Mücella Yapıcı’ya, Faruk Eren’e ne dersiniz? Ya da kadın hareketinin belirleyeceği bir adaya? Yok, sesi gür çıkmalı diyorsanız, Hayko Cepkin olsun. O da olmazsa sarılmalık bir zeytin ağacı ya da bir çınar ağacı bulalım altında yatmalık, bari O, solun ortak cumhurbaşkanı adayı olsun!

Ve 81 ildeki 973 ilçedeki her mitinge şu cümleyle başlasın; “ben sizden oy, moy istemiyorum, hatta bana oy da vermeyin, size bu düzenin barbarlığını ve sosyalizmin güzelliğini anlatacağım sadece”.[4]

“Bir şey yapmalı” …

NOTLAR: 

[1] Üniversite hayatının önemli bir bölümünü Kıbrıs’ta yaşayan, Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemde öğrenci affından yararlanarak yüksek lisans eğitimini tamamlayan (nasıl vakit bulduysa), ailesinin müteahhitlik işlerini yürütmek dışında başarılı bir iş tecrübesi olmayan, Nazım Hikmet diye birinin varlığını eşinden öğrenen -ki burası gerçekten çok önemli; sosyal demokrat birinin o kadar zaman boyunca Nazım ile hiç karşılaşmamış olması- bir CV’si mevcut.

[2] Meral Akşener, "Erdoğan, oradan giderken, 'Bu şarkı burada bitmeyecek' dedi, gerçekten bitmedi biliyor musunuz? Bakın şimdi Cumhurbaşkanı. İmamoğlu'nunki de bitmeyecek" ifadelerini kullandı. Bir de İmamoğlu’nun; “Yok canım. Sakatlamaya çalışıyorlar tabii. Henüz bir şeyimiz yok, sakatlanmadık. Hangi koşulda olursam olayım sezonu kapatır mıyım ben?”

[3] Canan Kaftancıoğlu’nun “feryat”ı biraz da bu zaten. İddia odur ki İmamoğlu için daha önce “aptal” ve “müteahhit kafalı” ifadelerini kullandığı ve son olarak da “Şizofren gibi davranıyor” dediği; hatta İmamoğlu’nun alternatif bir il teşkilatı kurduğunu söylemiş.

[4] Bu amaçla yola çıkılacak bir CB adaylığı için toplanacak (100 binleri kat be kat aşan) imza sayısı da gerçek gücü ortaya çıkarmaz mı?