İmam Konakçı’ya kadınlardan tepki: Şiddet din üzerinden meşrulaşıyor

Yargı imam Halil Konakçı’nın, kadınları hedef alan sözlerini ‘ifade özgürlüğü’ olarak değerlendirdi. Kadınlar, “Şiddet din üzerinden meşrulaştırılıyor, kadınlar için tehlike saçıyorlar” dedi.

Google Haberlere Abone ol

Nur Kaplan

ANKARA – İktidarın, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı başta olmak üzere kadınlara yönelik politikalarına tepkiler sürerken bazı kamu çalışanları da kadınları hedef alan açıklamalar yapıyor. Bunun son örneği Ankara Melike Hatun Camii İmam Hatibi Halil Konakçı tarafından gerçekleştirildi.

İmam Konakçı’nın kadınları hedef alan "Kadın erkek eşitliği tamamen yalan. Namazını kıldırt hanımına, başını örttür. Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor" ifadeleri tepkilere neden olsa da yargı bu sözleri ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirerek ‘işleme konulmama’ kararı verdi.

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve Kadın Savunma Ağı üyesi Rüya Kurtuluş, kadınların hedef haline getirilirken açılan meşru yolları, kamu çalışanlarının kadınlara yönelik tepki çeken ifadelerini ve imam Konakçı’ya dair verilen 'ifade özgürlüğü' kararını değerlendirdi.

‘KADINLAR İÇİN TEHLİKE SAÇIYORLAR’

EŞİK üyesi Avukat Hülya Gülbahar, kadınların kıyafetleri nedeniyle erkekler tarafından baskı altına alınmak istenmesinin ve buna karşı hukuki yaptırım uygulanmıyor olmasının, kadınların eşitlik ve yaşam hakkının ihlal edilmesi anlamına geldiğini söyledi. “Kadınların bedenlerinin herhangi bir parçasının görünmesine tahammül edemeyen, kadınlara kasaptaki et muamelesi yapan bu zihniyetin ‘şımartılarak’ devlet ve din otoritesi altında topluma sunulması, kadınlar için tehlike saçması anlamına geliyor" diyen Gülbahar, şunları kaydetti:

“İktidarın bütün özgürlükleri kendine, bütün yasakları muhaliflere uyguladığı hukuksuz bir süreçteyiz. Türkiye’de kamuda çalışan kadınların ‘başörtüsü takmalarına güvence’ bahanesiyle bütün kadınların kıyafetine yine erkekler, yasalar ve devlet tarafından karışıldığı günlerdeyiz. Daha önce başbakanlık yapan Binali Yıldırım’ın bir kadının şort giydiği için belediye otobüsünde tekmeyle şiddet uygulanması olayına tepkisi son derece anlamlıydı. Yıldırım, ‘Tekmeye ne gerek var mırıldanır geçersin’ demişti. Bu zihniyet bütün topluma dikte edilmeye çalışılmıştı.”

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar


‘KADINLARA CANSIZ ET ÇAĞRIŞIMI YAPIYORLAR’

Türkiye’de son dönemde kadınların kıyafetleri üzerinden yapılan tartışmaları “siyasal bir sürecin parçası” olarak değerlendiren Gülbahar, “Kıyafet toplumsal bir deridir. Politik bir meselesidir. Bu alana ilişkin yasa ve anayasa düzeyinde düzenleme yapmaya kalkmak ya da imamdan, öğretmenine, siyasetçisinden, sporcusuna çeşitli alanlarda iktidarı eline geçirmiş olanların kadınlara kıyafet dikte etmesi siyasal bir süreç" dedi. Gülbahar, şöyle devam etti:

"Toplumu bir bütün olarak kadın sembolü üzerinden biçimlendirme arzusu var. Siyasal İslam’ın hangi ülkede olursa olsun ana felsefesi kadınları evlerde erkeklere ve aileye hizmet eden ev köleleri, savaş ganimeti haline getirmektir. İmamın sözleri de ‘mırıldanıp’ geçmesinin ötesinde cansız et çağrışımı yapması nedeniyle de kadınların sadece kıyafetleri hakkında değil, yaşam hakkına da kasteden bir açıklamadır."

‘ONLAR KONUŞTUKÇA KADINLAR DAHA DA ÖZGÜRLEŞİYOR’

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise yargının siyasete entegre şekilde kararlar aldığını, hukukun üstünlüğünün tersine alınan kararlarla hukuka olan güvenin zedelendiğini söyledi. “Düşünce özgürlüğü imtiyaz tanınarak değil, herkes için olmalı. İnsan hakları uygulanacaksa herkes için uygulanmalı. Demokrasinin varlığını tartıştığımız değil, varlığını hissettiğimiz bir yerde olmalıyız” diyen Güllü, şunları dile getirdi:

“Kadın cinayetlerini, çocuk istismarını görmeyen yargının suçluyu neredeyse aklayan olaylar ve örneklerle karşımızda olması, kadınları hedef gösteren söylemlerin cezasız kalması utanç verici. Bazıları rahat konuşsun, toplumu gersin ama bazıları konuştuğunda da ‘hukuken cezalandırılırsınız’ algısı yaratılıyor. Tıpkı Gülşen örneğinde olduğu gibi. İstanbul Sözleşmesi’nden bu yana en çok kadınların sesi çıkıyor. Çünkü biliyorlar ki en korkusuz kadınlar. ‘Sanal din tacirleri’nin tek kelimesi bizi ilgilendirmiyor. Onlar, kadın bedeni üzerinden konuştukça kadınlar daha da özgürleşiyor.”

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

‘ŞİDDET DİN ÜZERİNDEN MEŞRULAŞTIRILIYOR’

Kadın Savunma Ağı üyesi Rüya Kurtuluş ise imam Konakçı’nın açıklamalarının doğrudan tehdit içerdiğini ve açıkça suç olduğunu söyledi. Türkiye’de kadınların can güvenliğinin olmadığı ve erkek şiddetinin yaygın olduğunu vurgulayan Kurtuluş, camilerde görüşlerini açıklayan bir kişinin kadınları doğrudan hedef almasının ve ‘kışkırtıcı’ sözler söylemesinin ülkede kadınların can güvenliğinin olmadığının kanıtı olduğunu belirtti. Kurtuluş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kadınlar açısından zaten güvensiz olan Türkiye koşullarında toplumsal yaşamı oldukça güvensiz hale getiren konuşmalar yapılıyor. Erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet din üzerinden meşrulaştırılıyor. Kadın cinayetlerinin bu kadar arttığı, kadınların haklarının gasp edilmeye çalışıldığı, yasal güvencelerimizin elimizden alınmaya çalışıldığı bir dönemde bu açıklamalar hiç tesadüf değil.”

Kadın Savunma Ağı üyesi Rüya Kurtuluş

‘YARGI İKTİDARIN POLİTİKALARI DOĞRULTUSUNDA KARARLAR VERİYOR’

Yargı sürecinin ‘talimatlı’ şekilde işlediğini savunan Kurtuluş, kadınlara karşı nefret ve tehdit içeren konuşmalara soruşturma gereği duyulmamasını eleştirerek, “AKP’nin 20 yıldır iktidarı üzerinden kurduğu kadın düşmanı politikaların sonucunda, şiddeti ödüllendiren pozisyonlar alınıyor. Ancak kadınlar 20 yıldır bu politikalar karşısında geri adım atmadı" dedi. Kurtuluş, şunları söyledi:

"Yargı iktidarın politikaları doğrultusunda kararlar veriyor. Din adamlarının, bakanların kadın düşmanı söylemleri şiddeti kışkırtıyor. Bütün bu yaşananların içinde 25 Kasım’a gidiyoruz. 20 yıldır geri adım atmayan bir kadın hareketi olduğunu ve bu fikirlerin toplumsal meşruiyetinin olmadığını, kadınların mücadeleden bir adım geri atmayacağını, kimsenin kadınların hayatına karışamayacağını bilmeleri gerekir."