İliç'te iddianame tartışması: 'Olabilecek en düşük cezalar isteniyor'

İliç'te yaşanan maden faciasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bağımsız Maden İş Sendikası’nın avukatı Mürsel Ünder, hazırlanan iddianamede, olabilecek en düşük cezaların istendiğini söyledi.

İliç'te iddianame tartışması: 'Olabilecek en düşük cezalar isteniyor'
Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Erzincan İliç Çöpler’de, Anagold Madencilik’e ait altın madeni ocağında geçen şubatta yaşanan faciada 9 işçi yaşamını yitirirken iki işçi de sağ kurtarıldı. 43 kişinin ‘taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma’ 3 kişinin ise ‘çevreyi taksirle kirletmek’ suçlamaları ile yargılandığı İliç faciasının birinci yıl dönümü yaklaşıyor.

İliç Cumhuriyet Başsavcılığı’nca geçtiğimiz hafta düzenlenen ve 43 şüpheliye kusur izafe edildiği, bu şüphelilerin 12'sinin asli 31'inin tali kusurlu olarak değerlendirildiği iddianame ise henüz kabul edilmedi. Savcılık iddianamede, maden faciası soruşturmasında hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda şüpheli sıfatı ile yer alan 7 kişi hakkında ‘kovuşturmaya yer yok’ kararı verdi.

Savcılık daha önce de Anagold işletmesindeki madenin ‘ÇED olumlu’ raporunu veren bakanlık personeli ve ilgili kişileri önce asli kusurlu bulmuş, ikinci bilirkişi incelemesinde ise kusursuz bulmuştu.

İliç'te iddianame tartışması: 'Olabilecek en düşük cezalar isteniyor' - Resim : 1
Bağımsız Maden İş Sendikası’nın avukatı Mürsel Ünder

‘BİLİRKİŞİ RAPORUNUN DEĞİŞMESİ ESAS SORUMLULARI KURTARMAK İÇİNDİ’

Bağımsız Maden İş Sendikası’nın avukatı Mürsel Ünder, hazırlanan iddianame ile katliamın kapatılabilecek en hafif şekliyle kapatılmaya çalışıldığını belirtti. Ünder, iddianamenin felaketteki asıl sorumluları suçtan kurtarmaya dönük olarak hazırlandığına ve özel olarak da siyasilerin sorumluluğunu ortadan kaldıran bir durumda olduğuna dikkat çekti.

“İliç, Türkiye tarihinin en büyük çevre katliamı ve bu çevre katliamıyla ilgili gelinen aşama çok kötü" ifadelerini kullanan Ünder şöyle devam etti: “İliç katliamını çevresel zararlar ve işçilere, insanlara yönelik olan zararlar olarak iki boyutlu olarak değerlendirmemiz gerekir. Mayıs 2024 tarihli hazırlanan ilk bilirkişi raporu, sorumlulukları çok geniş tuttu. Raporda, üst düzey yöneticilere, Amerika'daki şirkete, teknik destek sağlayan şirketlerin yöneticilerine dahi giden bir sorumluluk silsilesi tanımladılar. Raporun, dönemin Çevre Bakanı Murat Kurum dahil sorumluluğun içerisine katabilecek bir yanı vardı. Yanı sıra İdare Mahkemesi'nde de ÇED’le ilgili olarak olumlu karar çıkınca bu tablo daha yükselmişti. Bu yönüyle olumluydu. Ama aynı rapor çevresel suçlar boyutuyla, siyanür, kurşun ve diğer ağır metallerin çevreye, suya ve toprağa zarar vermesine ilişkin soyut bir anlatım yapıyor. Bu yönüyle de raporda çok temel bir eksiklik var.”

‘EK RAPOR 'ZARARI TESPİT EDEMEDİM' DEDİ VE SİYASİLERİ KURTARDI’

Ünder, faciadan sonraki ilk yedi gün içinde zarar tespiti için su, toprak ve havadan alınması gereken numunelerin ilgili kişilerce prosedüre uygun şekilde alınmadığını belirtti. Bunun da dosyanın gidişatına yapılan siyasi bir müdahale anlamına geldiğine değindi.

Ünder şunları söyledi: “İlk tespitlerin yapılabilmesi çok önemliydi. Fakat su, toprak numuneleri ile hava ölçümlerini alan kişiler numune alınırken yapmaları gerekeni es geçiyor. Bu durum sonucunda da iddianame somut olarak 'toprağa şu oranda siyanür karışmıştır bu da liç kaymasıyla bağlantılıdır' diyemiyor. Dolayısıyla iddianamede sanıkların lehine bir durum yaratıyor. Daha sonrasında çevresel zararların net olarak tespit edilememiş olmasından kaynaklı olarak ek rapora gidildi. Ve son gelen ek raporla beraber 'zararın tespiti yapılamadı' denildi ve süreç takipsizlik kararıyla ilerledi. Nihayetinde de siyasetçiler, kamu görevlileri ve bürokratlarla ilgili takipsizlik kararı verildi. Hemen akabinde de diğerleriyle ilgili iddianame düzenlendi." 

'İDDİANAMEDE SUÇLULARI KURTARMAYA YÖNELİK ARGÜMANLAR VAR'

Önder iddianame ile Türkiye tarihinde yaşanan en büyük çevre felaketi ve işçi ölümleri için sanıklara en düşük cezaların istendiğini belirtti.

İddianamenin tamamında suçun olası kastla değil, taksirle işleme şeklinde değerlendirilmeye gidildiğini vurgulayan Ünder şunları dile getirdi: “İddianame, çevre suçu anlamında oldukça kötü. Düzenlenen iddianame, TCK 182’den hazırlanmış. TCK 182 verilebilecek en düşük cezanın talep edildiği bir düzenlemedir. Hatta iddianame, ‘Ben aslında çevre suçuyla ilgili olarak para cezası verecektim ama şirket 2022’de benzer bir çevre suçu işlemiş olduğu için para cezası vermedim, bu sebeple hapis istiyorum’ diyor. Dolayısıyla burada ceza istemiş olmasını sonuç olarak iyi değerlendirmiyoruz. İddianamenin Türk Ceza Kanunu 181. maddedeki ‘çevreyi kasten kirletme suçu’ndan düzenlenmiş olması gerekiyordu.”

‘GÖZ GÖRE GÖRE İNSAN ÖLDÜRMÜŞLER’

Söz konusu iddianamede faciada hayatını kaybeden dokuz işçinin ölümü için sanıklar, ‘taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma’ suçuyla yargılanacak. Bu şekilde bir yargılamanın herhangi bir iş kazasında dahi istenen en alt yüzeydeki ceza anlamına geldiğini belirten Ünder şu ifadeleri kullandı: 

“İşçilerin ölümü, Türk Ceza Kanunu 85. maddeden 'taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet, ölüme ve yaralamaya sebebiyet verme'den hazırlanmış. Bunun altındaki bir ceza talebi, beraat anlamına geliyor. Biz 'olası kastla insan öldürmeye ve yaralamaya sebebiyet verme' suçundan yargılama yapılmasını talep ediyoruz. İddianame ise faciayı öngörülemez bir şey olarak değerlendiriyor ve olayın oluş sebebini olay gününün sabahından başlatıyor. Fakat olaydan beş gün öncesinde yani 8 Şubat'ta, alandaki radar ölçüm cihazlarında hareket hız grafikleri var. Alandaki radar ölçüm cihazlarında hareket hız grafiklerinde turuncu kodla uyarı veriyor. 5 gün içinde sadece ekrana bakmış olsalardı turuncu uyarı görülecekti. Bunlar bilirkişi raporunda da mevcut. Radar ölçüm cihazlarını takip eden herhangi bir teknik görevli olmuş olsaydı bu sorunu 8 Şubat'tan itibaren görebilirlerdi.”

ANAGOLD, RADAR YETERSİZLİĞİ İÇİN ‘BÜTÇEMİZ YOK’ DEMİŞ

Anagold yetkililerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği noktasında önlem almayışlarının da olası kast anlamına gelmesi gerektiğini ifade eden Ünder şöyle devam etti: “Yaşanan faciayı olası kasta götürmesi gereken en önemli meselelerden bir diğeri de liç sahasının doğu kısmı diye tanımlanan yerdeki radar sisteminin yetersizliği. Amirler, iki yıl boyunca radar sisteminde bir problem olduğunu iletiyor. Üst yönetim de yanıt olarak 'bütçemiz yok' diyor ve 2024 bütçesinde radar ölçüm cihazını alma planları yapıyorlar. Bu da aslında suçun bilmeyerek değil, bilerek ve umursanmayarak işlendiğini gösteren bir durumdur. Dolayısıyla buna taksir diyebilmeniz mümkün değil. Olası kast demeniz lazım.”

Ünder son olarak şu ifadeleri kullandı: “İliç ‘Acil Durum Eylem Planı’, iş güvenliği ve işçi sağlığıyla ilgili önlemlerin hiç alınmadığını gösteren bir facia aynı zamanda. Tüm şirketler, İş Sağlığı Güvenliği Kanunu gereğince bir kriz çıktığında nasıl hareket edilmesiyle ilgili bir planlama yapmak zorunda. Gördük ki, Anagold’un böyle bir planı yokmuş. Hem acil durum eylem planı olmaması hem de yeterli teknik personelin olmaması iki büyük kusur. Son derece bilimden, teknolojiden, iş sağlığı güvenliği bilgisinden ve kültüründen uzak olunduğunun göstergesi. Eğer bir acil durum eylem planı olmuş olsaydı, liçin hepsi kaymış olsa bile en azından insan ölmeyecek sadece çevresel zararlar olacaktı.”

İliç'te iddianame tartışması: 'Olabilecek en düşük cezalar isteniyor' - Resim : 2