İliç’in manası: Kuş bu atıklardan içtiğinde uçabilir mi?

Kapasite artışı aynı sahada daha fazla üretim yapmanın ötesinde, daha büyük havzalara açılmanın da kritik hamlesi haline geliyor. İşte, İliç’in manası da burada saklı.

Google Haberlere Abone ol

Cömert Uygar Erdem*

İliç’teki maden sahasının birçok yönden tartışma yarattığını biliyoruz. Çok uluslu bir şirket ve yerli ortağınca birlikte işletiliyor olmasından, Fırat Nehrinin ana kollarından Karasu Çayının dibinde yer almasına, geçmişte tesise ilişkin ceza soruşturması açılmasının yarattığı siyasal çekişmeden, şirketin sosyal onay adına proje yeri – İliç – Erzincan hattında yaptığı yatırımlara kadar birçok boyutu içeriyor.

İliç’in manasını anlamak için vahşi madencilik ve denetimsizlik üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Maalesef vahşi madencilik kanunlar yoluyla kural haline getiriliyor. Bu iddia sadece ekolojistlerin iddiası değil. Birçok maden şirketi yetkilisi de bu dertten muzdarip. Tabii ki, ekolojistlerle aynı pencereden bakmıyorlar meseleye. Maden firmalarının kaygısı daha ziyade piyasa ve rekabet ilişkileri üzerinden temelleniyor.

İLİÇ KARA KUTU

İliç’teki madenin yıllardır kapasite üstünde çalışma yaptığına ve gerektiği gibi denetlenmediğine dair birçok iddia ileri sürülüyor. Yapılan denetimlere ilişkin bilgi edinmelere gerektiği gibi yanıt verilmiyor. Yapılan suç duyuruları takipsizlik kararlarıyla sonuçlanıyor. Yani İliç bir kara kutu misali. Bu kadar gizemin olduğu ortamda, “sızan siyanür gerçekten 8 kg mi?” ve “faaliyet kısa bir süreliğine mi durdu?” sorularının yanı sıra “alınan numuneler nerede incelenecek?” gibi sorulara da odaklanabiliriz.

Gümüşhane’de benzer bir vakada, bir maden tesisinden kaynaklı siyanürün içme suyuna karışıp karışmadığını anlamak amacıyla alınan numunelerin, kamu eliyle ildeki başka bir maden tesisinin laboratuvarında incelettirildiğini hatırlatmak da fayda var.

ATIK SAHASI VE KUŞ UÇUŞU

2019 Ekim ayında saha çalışması için İliç’teydim. Dikenli tellerin arkasında farklı renkleri barındıran kimyasallarla dolu havuzu görme, kot olarak daha yükseğindeki bir tepeden görünüşünü de fotoğraflama imkânım olmuştu. Atık sahası, Fırat’ın en büyük kollarından Karasu’ya kuş uçuşu ile çok yakın mesafede. ÇED raporunda yer alan taahhütlere uyulursa, Karasu için bir tehdit arz etmiyor (!) Sözüm ona.

Erzincan İliç altın madeni sahası

Kuş bu atıklardan içtiğinde uçabilir mi Karasu’nun üzerinden? Bu soru komik gelebilir ancak Gümüşhane’de benzer bir iddiayı ispatlamak adına atık barajına ördek maketi yerleştiren bir maden tesisi gördüm. Birçok maden davasında da atık barajlarındaki suların gayet sağlıklı olduğunu iddia edebilen avukat meslektaşlarımın çaresizliğine tanıklık ettim.

Yıllardır bu masallar üzerinden siyanürün etkileri basitleştirilmeye çalışılıyor. Bu yüzden, müsilaj temizliğindeki gibi yüzeysel ve görüntüsel bir temizlikle tüm kirliliğin ortadan kaldırıldığını savunuyor Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. Tıpkı Şebinkarahisar’da yaptığı gibi.

Peki bu kadar basit temizlenebiliyorsa ve her şey bu kadar usulüne uygunken aniden böyle bir boru patlaması gerçekleştiyse, neden üst sınırdan para cezası kesildi? Öyle ya, en ufak bir toplumsal hezeyanda verilen cezanın çok rahat kabullenildiği bir ortamda, karara esas delillerin nasıl elde edildiğini ve değerlendirildiğini çok kolay unutabiliyoruz. Şirket ve eşrafının, her şey usulüne uygundu savunusuna da aynı basitlik ve nobranlıkla yaklaşabilecek miyiz?

Şebinkarahisar’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, atıkların iş makinalarıyla temizlendiğini, Kılıçkaya Barajı’na daha fazla atığın ulaşmasının engellendiğini ileri sürdü. Bu tesislerin barajları neden çöküyor, boruları neden patlıyor sorularının yanıtını dayanıksız yapı inşası üzerinden değil, kapasite üstü çalışma şüphesi üzerinden üretmek daha anlamlı. Yani asıl sorgulanması gereken; atık barajlarının neden kaldıramayacakları kadar yükleri taşımak zorunda bırakıldığı.

DENETİMSİZLİK VAHŞİ MADENCİLİĞİN ÖNÜNÜ AÇIYOR  

Maalesef şirketler, kapasitesinin üzerinde üretim yapmanın telaşına düşmüş vaziyetteler. Yukarıda bahsettiğim, maden firmalarının da vahşi madencilikten muzdarip olmasının nedenlerinden biri bu.  Bunu denetlemesi gereken makamlar ise, denetleme bir yana aksine bu tarz uygulamaların önünü açıyor. Denetimsizlik vahşi madenciliği daha da yaygınlaştırıyor.

Sayıştay’ın 2020 yılına ait raporunda, maden izin sahalarında kontrollerin yeterince yapılamadığı yönündeki talimat ve uyarılarına rağmen, kontrollerin yeterli düzeyde iyileştirilmediğinin altı çiziliyor. Sayıştay, 152 maden izin sahasından 46’sında “idare izni olmayan yapılar”; 30’unda “izin amacı dışında kullanımlar” ve 76’sında ise “hem idare izni olmayan yapı” hem de “izin amacı dışında kullanımlar” bulunduğunu, bunların tespit, takip ve kontrolü bakımından etkin bir denetim yürütülmediğini tespit etti.[1]

Türkiye’deki 350 maden arama ruhsatından sadece bir tanesi uluslararası klasmanda bir altın madenine dönüşebilmiş. Madencinin 349 sahada yürüttüğü arama çalışmalarının finansı madencinin zarar hanesine yazılmış.[2] Bu verileri, madenci kazanmıyor önermesini öne çıkarmak için değil, beyan esasıyla çalışan bu işletmelerin denetimlerinin ne kadar sağlıklı olduğuna ilişkin soru işareti yaratmak adına paylaşıyorum.

Türkiye’de son iki yılda Niğde Tepeköy (Mart, 2020), Gümüşhane Boyluca Köyü (Ağustos,2020), Artvin Murgul (Ocak,2021), Balıkesir (Şubat,2021), Giresun Şebinkarahisar (Kasım, 2021), Balıkesir (Aralık, 2021) olmak üzere kamuoyunca bilinen altı atık maden barajı ve sızıntı kazası yaşandı.

İLİÇ KAPI GÖREVİNDE  

Kapasite artışı aynı sahada daha fazla üretim yapmanın ötesinde, daha büyük havzalara açılmanın da kritik hamlesi haline geliyor. İşte, İliç’in manası da burada saklı. Büyük bir coğrafyanın madenciliğe açılmasını garanti edecek bir kapı görevi görüyor.

Çöpler madeninin kapasite artışı için sondaj çalışması yapılan noktalar, maden sahalarının çok daha geniş bir coğrafyaya yayılacağının şüphesini doğuruyor. İliç ile başlayan hat, Kemaliye, Ovacık, Hozat, Pülümür, Sivas’ın Divriği, Kangal ve Malatya’nın Arapgir İlçelerini kapsayan büyük bir madencilik dalgasını doğurabilir. Tıpkı Biga Yarımadası ile Artvin’de artan maden projeleri, Nevşehir-Niğde-Kayseri ya da Amasya-Tokat-Ordu illerini kapsayan hatlarda olduğu gibi kümelenmeler söz konusu olabilir.

Şimdi önümüzde tek soru duruyor. Büyük bir coğrafyayı madenciliğe açacak bu kapı kapatılacak mı, yoksa sonuna kadar açılacak mı?

* Avukat 

[1] Orman Genel Müdürlüğü 2020 Yılı Sayıştay Denetim Raporu

[2] On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023), Madencilik Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Kalkınma Bakanlığı Ankara, 2018