İlhan Taşcı: RTÜK Başkanı kimi yayıncılara minik serçe kimilerine şahin kesiliyor

Son dönemde aldığı kararlarla tartışılan RTÜK’ün üyesi İlhan Taşcı: RTÜK Başkanı şu an soyadının hakkını veriyor. Kimi yayıncılara karşı minik serçe oluyor kimi yayıncılara karşı şahin kesiliyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Başkanı Ebubekir Şahin’in son dönem açıklamaları ve aldıkları kararlar gündemde. Şahin’in FOX TV sunucusu Selçuk Tepeli’ye ilişkin sosyal medya paylaşımıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Sedef Kabaş’ın sözleri gerekçe gösterilerek TELE 1’e ceza verilmesi ve RTÜK yöneticilerinin kanal yönetimlerine Sezen Aksu’nun şarkısının çalınmaması “telkini”yle devam etti.

RTÜK’ün uygulamaları ve Şahin’in tutumunu RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı ile konuştuk. Taşcı’nın Gazete Duvar’ın  sorularına yanıtları şöyle oldu:

Son bir haftada ülke gündemindeki iki olayda da baş aktör RTÜK oldu. Ebubekir Şahin, FOX Ana Haber Sunucusu Selçuk Tepeli’nin bültendeki sözleri ve gazeteci Sedef Kabaş’ın TELE 1’deki ifadelerinin ardından Kurul'u olağanüstü toplantıya çağırdı. Toplantıdan ağır cezalar çıktı. Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
RTÜK’ün olağanüstü toplantı yapmasını gerektirecek bir durum yok çünkü Kurul’un rutin görevi bu. Gündelik izlemesini ve raporlamasını yapan bir kurum olduğunu ve haftada bir toplanarak bunları değerlendirdiğini dikkate alırsak, olağanüstü toplantıya çağrılması RTÜK’ün rutin dışına çıkmasından kaynaklanıyor. RTÜK yönetimini bu rutinin dışına çıkartan, RTÜK yönetiminin üzerindeki bir başka irade. Yani siyasi irade. Bu yayınlarla ilgili olarak da RTÜK resen harekete geçebilir, hepsini rapora bağlayabilirdi. Ama akşam vakti atılan tweetlerle birlikte hem siyasi iktidar cephesinden hem saray çevresinden açıklamalar geldi. Bütün bu açıklamalardan sonra RTÜK Başkanı’nın vazife çıkarmaması beklenemezdi.

‘BUNUN HUKUKTA KARŞILIĞI İHSAS-I REY’DİR’

RTÜK Başkanı Şahin’in Tepeli’ye ilişkin paylaşımı İhsas-ı Rey olarak yorumlandı.
Bence dememeli ama RTÜK Başkanı, “Şu tarihli şu programla ilgili inceleme başlatılmıştır” diyebilir. Bu kamuoyuna bir bilgi vermektir. Ama siz tutup da Selçuk Tepeli’ye ilişkin, “Adeta muhalefet partisi lideri gibi” dediğiniz an tarafınızı belli etmiş, o dosya görüşülürken oyunuzun ceza yönünde olacağını kamuoyuna deklere etmiş olursunuz. Bunun hukukta karşılığı İhsas-ı Rey’dir. 

RTÜK BAŞKANI İHSAS-I REY’İ OYLATMADI

Tepeli’nin sözlerine ilişkin dosya geldiğinde Sayın RTÜK Başkanı’na ihsas-ı reyde bulunduğu gerekçesiyle toplantının o bölümüne katılmaması için Kurul'a bunu oylatmasını istedim. Fakat Başkan orada keyfi bir tutum sergileyerek, “Ben ihsas-ı reyde bulunduğumu düşünmüyorum. Dolayısıyla oylama yaptırmıyorum” diyerek görüşmeyi sürdürdü. O dosya özelinde de yaptırım yönünde oyunu kullandı.

‘YAYINCIYI KORUYOR GİBİ ADIM ATILSA DA BURADAKİ AMAÇ SANSÜR GİRİŞİMİDİR’

Sezen Aksu’nun beş yıl önce yayınlanan bir şarkı üzerinden hedef gösterilmesinden sonra RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu’nun müzik yayını yapan kanalları arayarak 'uyarıda bulunduğu' ortaya çıktı. Güncel bir olayda önden RTÜK’ün harekete geçmesi bize ne anlatıyor?
RTÜK’ün ilgili bürokratları anayasayı ve yasayı ihlal etmişlerdir. Suçtur bu. Çünkü RTÜK, denetleyici bir mekanizmadır. Kamu otoritesidir. Bu denetim ne zaman başlar? Yayının hazırlık, planlanma ve yayınlanma aşamalarında hiçbir şekilde RTÜK’ün yetkisi yoktur. Hatta ve hatta anayasayla olası bir müdahalesi sansür olarak nitelendirilmiştir. Sezen Aksu örneğinde “bunu yayınlamayın” diyor. Bu ne demektir? Siz resmi bir kanalla sansür uyguluyorsunuz. Sezen Aksu özelinde söylemiyorum, şunu yapabilirsiniz. Bir yayıncı programı yayınlar. Ama hukuki bir yaptırımla karşılaşacaksa onun sonuçlarına katlanır. O yayıncının sorunudur. Siz sırf kılıf uydurup, “Yayıncının mağdur olmaması için önceden uyardık” diyorsanız bu bir noktadan sonra “Muhalefetin temsilcilerini ekrana çıkartırsanız cezalandırmak durumunda kalırız. Mağdur olmamak için onları ekrana çıkarmayın”a kadar gider o iş. Her ne kadar iyi niyetle yapılıyor ve yayıncı korunuyormuş gibi bu adım atılsa da buradaki amaç sansür girişimidir. Sezen Aksu’nun dilinin kopartılmasından söz edildi camide. O siyasal iklimin etkisinde kalarak kendilerine bunu görev biçmişler.

‘RTÜK BAŞKANI SOYADININ HAKKINI VERİYOR’

Ebubekir Şahin son üç yıldır RTÜK Başkanlığı görevinde. RTÜK önceki dönem başkanlarının yaptırımlarıyla Şahin dönemindeki yaptırımlar arasında bir kıyas yaptınız mı? Şahin dönemi farklı mı?
Çok farklı. Bir kere RTÜK Başkanı şu an sonuna kadar soyadının hakkını veriyor. Yayıncılara karşı tam bir şahin. Ama her yayıncıya karşı değil. Kimi yayıncılara karşı minik serçe oluyor kimi yayıncılara karşı şahin kesiliyor. Hiç evirmeye çevirmeye gerek yok, 27 yıllık RTÜK her dönem siyasi iklimin etkisinde kalmıştır. Bunun nedeni de üye yapısından kaynaklıdır. Bu üyeler parlamentoda siyasilerin seçimiyle Kurul'a geliyorlar. Her ne kadar yasal olarak tarafsız da olsalar yapı siyasetin içinden geliyor. Bu yapıda “siyasetten etkilenmesin” beklentisi gerçekçi değil. Ama Ebubekir Şahin döneminde bir fark var. Daha önce de AK Parti kontenjanından seçilmiş bir başkan vardı. En azından bir karma yapılırdı. İktidarı övenlerden belki bir dosya gelirdi, iktidarı yerenlerden 11 dosya gelirdi. Ama gelirdi. Göstermelik de olsa bir iki ceza gelirdi.  Ama Ebubekir Şahin dönemine bakıyorsunuz, en ağır ihlallerde bile bir tane dosya gelmiyor.

‘DÖRT YILDIR EN ÇOK ŞİKÂYET EDİLEN KANALLA İLGİLİ DOSYA SAYISI BİR’

İsmini özellikle söylemeyeceğim. Ben dört yıldır görevliyim. Dört yıldır en çok şikâyet edilen kanalla ilgili, dört yılda benim okuduğum dosya sayısı bir. Onu da RTÜK Başkanı istediği için değil mahkeme emrettiği için getirdi. Burada Ebubekir Şahin’in başkanlık yönetimi, siyasi angaje olmuşluk tablosunu gösteriyor bize. Tamamen siyasi iktidarın pusulasıyla hareket eden bir anlayışı var. Ebubekir Şahin üç yıllık döneminde iktidarı öven kanalların RTÜK’teki temsilcisi, hamisi, koruyucusu gibi bir tutum almıştır. Canla başla hiç kimse iktidarı yermesin istiyor. Kanallar sabah akşam iktidarı övsünler, Saray'a methiyeler düzsün istiyor. Mutlu olacağı anlayış bu.

 

‘MÜGE ANLI’NIN SÖZLERİNE GELEN 90 BİNE YAKIN ŞİKAYETE RAĞMEN BİR ŞEY YAPILMADI’

En çok şikâyet edilen kanallara dair bir veri size sunulmuyor mu?
Günlük olarak rapor gelir. Bunlar günlük olduğu için totali temsil etmez. Mesele şudur. Şikâyet bir yönüyle hem göstergedir hem de değildir. Size bir olay anlatayım. Müge Anlı Hanımefendi, migren iğnesinin yapılmaması nedeniyle sağlık çalışanlarının şiddeti hak ettiği minvalinde canlı yayında bir şeyler söyledi. Bu dönem sağlık çalışanlarının gece gündüz çalıştığı pandeminin en yoğun olduğu dönemdi. 24 saat geçmeden bu ifadelerle ilgili 89 bin 500 şikâyet geldi. Bir gün içinde. Bu dosyayla ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Ama öbür taraftan görevden alınan eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir yayında bir gazeteci, hakkında iddiada bulunduğu için dilekçe  verdi. Sadece bir kişi kendisiyle ilgili iddialar için kanalın cezalandırılmasını istedi. Pat diye ceza çıktı. Bir tarafta 90 bine yakın şikâyete işlem yapılmamış, bir tarafta görevden istifa ettirilmiş belediye başkanının talebi uygun görülmüş. Bunlar çok çarpık uygulamalar.

‘AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR’

İktidara yakın ya da uzak diye bir medya ortamını konuşmamız gerekiyor. Toplantılardaki içeriklerden bağımsız sohbetler sırasında AK Parti ve MHP kontenjanından seçilen üyeler bu yaptırımlar karşısında “bunu da yapmasak” demiyor mu? RTÜK Başkanı kadar kararları savunuyorlar mı?
RTÜK Başkanı’nın on parmağında on marifet var. Hem RTÜK Başkanlığı, hem Halk Bankası yönetim kurulu üyeliği yapıyor. Bizim görmediğimiz bir özelliği var demek ki.

10 parmağında 10 marifet var ama bir tek şeyi eksik. RTÜK’te iradesi yok.  Onun temsil ettiği irade sadece ve sadece kendisini oraya seçen iradenin düşüncelerini yansıtıyor. Kendi bir inisiyatif almıyor. Siyasi iklimin, rüzgarın esiş yönünü ölçüyor ve pozisyonunu alıyor. Siyasi iktidarın temsilcileri çıkıyor, hedef gösteriyor beklentilerini açıklıyor. RTÜK’ün Başkanı çıkıyor, tweet atıyor ve gereğini yapacağım diyor. Ertesi gün olağanüstü toplantı yapıp kanalları cezalandırıyor. Bir akıl tutulması yaşanıyor.

‘PLATFORMLARLA İLGİLİ ALINMIŞ SADECE 3 KARAR VAR’

Nihat Genç’in hedef göstermesinin, MHP’li isimlerin buna destek vermesinin ardından Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu Exxen’de yayınlanan ‘Konuşanlar’ adlı programın bir bölümüne yayından kaldırma cezası verildi. Bunun gibi özellikle platformlara dönük çok fazla karar var mı?
Yasa çıkalı bir buçuk yıl oldu. Şu ana kadar platformlarla ilgili alınmış sadece 3 karar var. Üst kurul bir karar veriyor ama üst kurul kararlarının yargı yolu açık. Kesin nitelik taşımıyor. Dolayısıyla yayıncılar bu kararları yargıya taşıyorlar. Örneğin yayın yürütmeyi durdurma cezası alabiliyor. Mesela, şimdi yeni tartışılan Selçuk Tepeli’nin ana haber bülteni.  Daha önceki dönem RTÜK  Fatih Portakal’ın ana haber bülteninin yayınlanmasını 3 kez durdurmuştu. Peki ana haber 3 kez durduruldu mu? Hayır. Neden? Çünkü yayıncı onu mahkemeye götürdü ve mahkeme bunu hukuka uygun görmedi. Yani RTÜK’ün almış olduğu bütün kararlar uygulanmıyor. İyi kötü kalmış yargı sisteminde hala dönebiliyor.

RTÜK’ün iktidara yakın kanalları etik değerler içerisinde en fazla uyarı cezası verdiğini konuştuk. Muhalif kanallara baktığımızda da tam tersi. Yayın durdurma, milyon liralık cezaları konuşuyoruz. Bu cezalar beraberinde kanalların reklam gelirlerini de etkiliyor. Yargıya taşınsa da bir kısmının uygulandığını düşünüyoruz. Kanallar idari para cezaları karşısında ne kadar dayanabilecek?

Bazı kanallara verilen cezalar tam anlamıyla keyfi ve siyasi. Hatta ve hatta birçoğu hukuki dayanaktan bile yoksun. Bu yayıncılar cezalar altındaki yüke ne kadar dayanabilirler, doğrusu onların ekonomik büyüklüklerini ve güçlerini bilemem. Genel olarak söylüyorum, yayıncı açısından çok çok zordur. Bazı yayıncıların neredeyse kendi yağları ile kavrulduğunu da dikkate alırsak elbette ki çok zor bir süreç.

‘GERÇEĞİ GİZLEME ŞANSINIZ YOK’

Ama burada daha önemli bir şey var. 83 milyonun haber alma hakkı bana göre her şeyden daha üstündür. Üstün olmak zorundadır. Eğer insanlar bilgiye ulaşamıyorsa, insanlar kendi ülkeleri veya dünyadaki gelişmeleri öğrenemiyorlarsa ve bu bir kamu otoritesi veya kamu otoriteleri eliyle engelleniyorsa, artık orada demokratik bir yapıdan söz etmemiz mümkün değil. Orada bir otoriter yapı gelişmiş demektir. Şu anda yayıncılığa baktığınızda, bin 780 radyo ve televizyon kanalı var. Zaten yüzde 95’i bir şekilde iktidara yakın yayıncılık yapıyor. Bırakın yüzde 5’lik kesim de farklı bir yayıncılık yapsın. Bundan bu kadar rahatsız olacak ve korkacak bir şey yok. Bu rahatsızlığın altında yatan bir neden var aslında o da şu, inanın yüzde 5’lik kesimin haber içeriği, etkisi diğer devlet olanaklarıyla fonlanan, kamu bankalarıyla finansmanları sağlanan yayıncılardan çok ama çok fazla etki alanına sahip. Bütün mesele bu. Velev ki, bütün kanallar iktidarı övse, saraya methiyeler düzse, sokaktaki, mutfaktaki, pazardaki yangını duymasa ne olur ki? Zaten birebir insanlar o yangının içinde yaşıyor. Yani sizin gerçeği gizleme şansınız yok. Buradaki şey bir anlamıyla gerçeğin üstünü örtmeye çalışmanın çabasıdır. O çaba da sonuç almıyor.

‘RTÜK’ÜN ÜYE YAPISI KESİNLİKLE DEĞİŞMELİ’

RTÜK’ün uyguladığı politikaları konuştuk. RTÜK’ün nasıl olması gerekiyor? İlk olarak RTÜK’te ne değişmeli ve hangi adımlar atılmalı?

Her şeyden önce üye yapısı kesinlikle değiştirilmeli. Bir bölümü meslek örgütlerinden olabilir. Bir bölümü parlamento içerisindeki parti temsilcilerinden olabilir. En önemlisi liyakat sahibi kişilerin üye olması gerekir. Liyakatten kastım şu, yayıncılık dünyasını bilen, gazeteciliği, basın özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün ne anlama geldiğini içselleştirmiş ve bunu evrensel kurallarla da zenginleştirmiş bir anlayışın hakim kılınması lazım.

RTÜK Yasası subjektif içerikleri çok fazla olan bir yasadır. Ucu açıktır. Mesela, “milli ve manevi değerlere aykırılık.” Bu o kadar ucu açık, yoruma açık bir durum ki. Veya “genel ahlaka aykırılık”. Ahlak dediğiniz toplumlara, ülkelere, kültürlere göre hatta aynı toplum içindeki ailelere göre farklılık gösterebilir. Bunlar hep subjektif. Bu bakımdan yasayı daha nesnel, objektif içeriklere dönüştürmek gerekiyor. Yorum kısmını daraltmak gerekiyor. Yoruma açık olmak yerine açık ve net ifadelerin kullanılması gerek. RTÜK’ün reklam gelirlerinin bir bölümü hazine yerine, taşradaki yerel televizyon radyolara, belirlenecek kriterler çerçevesinde aktarılırsa, bu Türkiye yayıncılığına çok katkı sunacaktır.