İktidarın terörizm tanımına nasıl direnebiliriz?

Siyasi iktidarın hemen hemen her muhalifi teröristlikle suçlaması, aslında onun bu kavram üzerindeki kullandığı iktidar neticesiyle şekilleniyor. Siyasi iktidar herkesi terörist ilan edebiliyor ve bunun neticesinde elindeki zor araçlarını da harekete geçirebiliyor.

Google Haberlere Abone ol

Tuncer Beyribey*

Son dönemde muhalif kesimin kendileri hakkında en çok duyduğu ifade büyük ihtimalle terörist olabilir. Boğaziçi öğrencileri terörist, CHP İstanbul il başkanı terörist, tutuklu gazeteciler terörist, HDP zaten terörist… Daha derli toplu bir tanımını da yapabiliriz: iktidar koalisyonunun kendi gibi düşünmeyen ve beğenmediği hemen herkes terörist. Bunun için DW Türkçe kısa bir özet de hazırlamış. İsteyen listeye oradan da bakabilir. (1) Ama bu yazıya ilham veren Gazete Duvar’da Dinçer Demirkent’in Nasıl ‘terörist’ oldum adlı çok iyi yazısı oldu. (2) Yazıda şu bölümü burada da vurgulamak gerekiyor: “Beni terörist ilan edenler, adımı Resmî Gazete’de iki defa yayımlayanlar, bunu neye dayanarak yaptıklarını hâlâ söylemediler, bir gün söyleyeceklerini umuyorum”. Tam da böyle aslında, teröristler ‘ilan edilirler’. Burada ufak bir teorik giriş yapacağım, okuyacaklardan şimdiden özür diliyorum.

Terörizmi ilan edilen, yani bir ifade olarak ele aldığımızda, karşımıza temelde iki sonuç ortaya çıkıyor. Birincisi, terörizmin tarihsel bir kavram olduğudur. Buna göre, terörizm eğer söylemsel bir teşekkülse, yani belirli şartlarda ilan edilebilen bir duruma işaret ediyorsa, bu aynı zamanda başka zamanlarda başka ilanların da olabileceğini gösterir. Nitekim, Türkiye’de terörizmi eleştirel bir şekilde analiz edenlerin görebileceği üzere, 1970’lerde farklı toplumsal gruplar terörizmi başka bir anlamda ve başka bir grubu terörist ilan etmek için kullandılar. Örneğin, o dönemde, Milliyetçi Cephe Hükümetlerini teşekkül eden partiler için komünistler, CHP’li milletvekilleri için ise Ülkü Ocakları mensupları teröristti. Daha eskilere gidip gazete arşivlerini taradığımızda, örneğin, Almanya için Cumhuriyet gazetesinde The New York Times’a atıfla “Hitler mevkü iktidarda kaldıkça, zehirlenmiş ve terör altında yaşamakta olacak bir âlemden başka bir şey olamaz” diye tanımlama yapılıyordu. Keza 1950’lerde Çin, Yugoslavya ve Bulgaristan rejimleri kızıl terör olarak tanımlanıyordu. 12 Eylül darbecileri ise neredeyse her toplumsal kesimi terörist olarak tanımlamıştı, bugün herkese terörist diyenleri dahi… Bu bize, terörist öznenin sabit olmadığını ve belirli zamanlarda başkalarının da terörist olmayı ‘tattığını’ gösteriyor.

İkinci olarak, teröristin bu kadar akışkan ve her kaba göre şeklini alan bir ifade olması, aslında terörle mücadelenin ne kadar disipline edici bir iktidar pratiği olduğunu gösteriyor. Bunun anlamı, terörle mücadelenin amacı sadece silahlı örgütlerle savaşmak değil, aynı zamanda toplum içerisinde muhalif grupları susturmak ve kendi etrafında siyasi meşruiyet sağlamaktır. Her türlü itiraz vatan hainliği payesiyle ‘ödüllendirilir’ ve kamusal tartışma dışına itilir. Hatta sadece kamusal tartışma dışına atılsa iyi, devletin zor güçleri hemen devreye sokulur ve neredeyse teatral bir şekilde devlet savunusu müsameresi mahkemeler ve polislerin de olduğu bir düzlemde sergilenir. Bu açıdan, terörle mücadele toplumu kontrol etmenin en konforlu araçlarından biri haline geldi.

Bu kısa teorik bağlam çerçevesinde, geçen haftalarda yaşanan enteresan bir gelişme düşünce alemi içinde ufak bir tartışma çıkardı. Malum, Trump’ın miting çağrısı sonrası toplanan kitleden bir grup, 7 Ocak 2021 tarihinde, ABD Kongre Binası, yani Capitol Hill’e baskın düzenledi. Anti-semitik mesajlar taşıyanlarından, ABD ırkçılığının simgesi haline gelmiş Konfederasyon bayrağı taşıyanlara kadar aşırı sağın çeşitli ‘renkleri’ Kongre Binası’na hücum ettiler, yağmaladılar, işgal ettiler, odaları bastılar ve bol bol fotoğraf çektirdiler.

Hemen arkasından Capitol Hill baskınına terör saldırısı diyenler oldu. Ortodoks terörizm çalışmalarının bayrak ismi Bruce Hoffman, olayları terörizm olarak nitelendirdi. (3) Joe Biden da o sırada yaptığı açıklamada “onların protestocu değil, terörist olduklarını” belirtiyordu. Hatta Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz da olanları “aşağılık bir terör eylemi” olarak tanımlıyordu. (4) Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Fakat bu tanımlamanın oldukça sübjektif olduğu kesin. Siyasi olarak kullanışlı olduğu için terörist ifadesini kullanmak kolaycılık olduğu gibi aynı zamanda sakıncalı da. Nitekim, The Washington Post’ta Diala Shamas ve Tarek Z. Ismail tarafından yazılmış bir makale tam da bu noktaya değiniyor. Yazının temel iddiası şu: “Ulusal krizler ve berbat şiddet edimleri, kimden gelirse gelsin, her zaman hükümet otoritesinin genişletilmesini meşrulaştırmak için kullanılırlar” ve ABD özelinde “en nihayetinde renkli insanlara döner, her ne kadar ilk önce Beyazların şiddeti olarak başlasa da”. Nitekim, yazıda da belirtildiği üzere, Oklahoma City bombaları sonrası çıkarılan Terörle Mücadele ve Etkin İdam Cezası Yasası dönüp dolaşıp azınlıkları vurmaya başladı. (5)

Türkiye gündemine geri dönecek olursak, siyasi iktidarın hemen hemen her muhalifi teröristlikle suçlaması, aslında onun bu kavram üzerindeki kullandığı iktidar neticesiyle şekilleniyor. Siyasi iktidar herkesi terörist ilan edebiliyor ve bunun neticesinde elindeki zor araçlarını da harekete geçirebiliyor. Yukarıdaki örneklerde de gördüğümüz üzere, terörizm o kadar sık telaffuz ediliyor ki herhangi bir siyasi eylem ile terörizmi ayırt etmek bulanıklaşıyor. Böylece, toplumsal hareketliliği boğuyor ve toplumu disipline edebiliyor.

Peki muhalefet siyasi iktidarın terörizm gündeminde ne yapabilir? Bu açıdan, karşımızda iki türlü strateji beliriyor. Bir tarafta terörizm ifadesini kullanmak ve diğer tarafta ise kullanmamak. ABD örneği ise bu konuda ufuk açıcı. Bir yandan, terörizm ifadesinin bumerang etkisini ve siyasetçiler elinde hemen bir iktidar tanzim etmede ne kadar faydalı olduğunu görmüş olduk. Peki terörizm ifadesini terk etmek mi gerekiyor? Bunu biraz karşılaştırarak analiz etmek faydalı olabilir.

Terörizm ifadesini terk etmeyi savunanlar, terörizmin siyasi iktidarlar elinde güç haline geldiğini ve her türlü muhalefet ve azınlık grubuna geri dönebileceğini düşünüyorlar. Bu açıdan, terörizm kavramına her açıdan meydan okunmalıdır. Terörizm kavramı, siyasi iktidarların elinde kaldıkça her şekilde topluma dönecek ve toplumu denetleme aracı olarak kullanılacaklar. Diğer yandan, terörizm kavramına faşizmi eklesek dahi temelde güvenlik aygıtının sorumluluğu altına gireceğinden yine devletin merkezde olduğu bir tanımlamaya tabi olacak ve terörizm her türlü sosyo-ekonomik bağlamından koparılarak saf bir güvenlik sorunu haline gelecek. Faşizmle mücadele de, bu açıdan, sadece ama sadece güvenlikçi bir politikanın parçası haline gelecek. Üstelik, faşizm sorununu da diğer sorunlardan biri haline getirip göreceleştireceğinden olması gerekenden daha az bir önemle ele alınmasına neden olacak.

Fakat, bu tutumun da kendi içinde eksik yanları mevcut. Bu konuda Verena Erlenbusch-Anderson’ın Genealogies of Terrorism: Revolution, State Violence, Empire adlı kitabındaki iki eleştiriyi dikkate almak gerekiyor. Öncelikle, biz, yani terörizme eleştirel yaklaşanlar, ne kadar terörizm demekten vazgeçsek de başkaları demeye devam edecek. Bunun anlamı, aynı güvenlik mekanizması olduğu yerde duracak. Üstelik, ‘onlar’ da terörizm demekten vazgeçseler bile, başka bir isimle yine aynı eylemler ve tutumlar güvenlik meselesi haline gelebilirler. Nitekim, terörizm ifadesi yerine 1970’lerde anarşi ve tedhiş, ondan önce gerilla ve isyan ifadeleri de benzer etkilere sahipti. Bu kavramlar çerçevesinde işaretlenmiş toplumsal oluş halleri yine devletin zor aygıtları içerisinde değerlendirilmişlerdi. Bu anlamda, kavramı herkesin terk etmesi iktidar ilişkilerinin ve güvenlik düzeneğinin değişeceği anlamına gelmiyor.

İkincisi ve belki de daha önemlisi, bu yazının da ana konusu, direniş olanağını ortadan kaldırıyor. Nitekim, üstte de gösterildiği üzere, terörizm kavramı tarihseldir ve içinde bulunduğu toplumsal şartlara göre şekillenir. Bir yandan, terörizm kavramı hegemonik bir anlama sahipken, diğer yandan ona karşı durmayı sağlayabilecek alternatif anlatıları da beraberinde taşır. Üstte verilen 1970’ler örneği bu açıdan ufuk açıcı. Başka bir yazımda belirttiğim üzere, terörizm kavramı birbirine rakip siyasi gruplar için iktidar mücadelesi alanı olduğunu gösteriyor. (6) Farklı siyasi anlamlarda kullanılan terörizm kavramı, farklı aktörlerin kendi siyasi projelerini ilerletmek ve karşı tarafı anormalleştirmek için bir alan açıyordu.

Bu bağlamda, yani hegemonik bir anlamlandırmaya karşı, direnişi sağlayabilecek anahtar kelimelerden biri ise devlet terörü ifadesi. Tam da terör kavramına sadık kalarak, hâkim terörizm ifadesini sarsmak ve mevcut terörle mücadele pratiklerini sorgulamak mümkün. Örneğin, devlet güçlerinin Boğaziçili öğrencilere yönelik şiddetli müdahalesi bir yanıyla devlet terörü ile açıklanabilir. Devlet güçlerinin hemen hemen her muhalif eylemi şiddet ile bastırma ‘alışkanlığı’ ve hemen devreye sokulan terörizm anlatısı, devletin bizzat şiddetini sorgulamamız için bize önemli fırsatlar sağlıyor.

Keza, siyasi şiddetin sadece (eğer varsa) tek tarafının görülmesi, ama mesela son dönemde muhalif milletvekilleri veya gazetecilere fiziki saldırıların terörizm olarak ifade edilmemesi, bir iktidar pratiğine işaret ediyor. Halbuki, mevcut hegemonik terörizm anlatısı karşısında bu eylemleri, fikri ve failleri anormalleştirecek, karşı bir terörizm anlatısı geliştirmek mümkün. Böylece, hegemonik terörizm anlatısını doğallıktan çıkarmak ve bir siyasi proje olarak muhalif ve azınlık gruplara yönelik baskıcı pratiklerini anormalleştirmek mümkün hale gelebilir. Terörizm kavramını iktidarın siyasi projesi karşısında direniş olarak mobilize etmeyi de olanaklı kılacaktır.

Bu nedenle, siyasi iktidardan gelen her teröristlik suçlamasına karşı neden terörist olmadığımızı açıklamayı bırakmak gerekiyor. Bunu yaparak aslında siyasi iktidarın terörizm anlatısının hegemonik olduğunu kabul ediyor ve ona eklemlenmiş hale geliyoruz. Yapılması gereken, bütün muhalif unsurlarca siyasi iktidarın hegemonik terörizm anlatısını sarsabilecek karşı-hegemonik bir anlatıyı inşa edebilmek. Bunun için elimizde araçlar mevcut.

(1) DW Türkçe’nin hazırladığı liste için 

(2) Dinçer Demirkent’in Gazete Duvar’daki yazısı için

(3) Bruce Hoffman’ın yazısı için 

(4) Joe Biden’ın açıklaması için 

Ted Cruz’un açıklaması için

(5) İlgili yazı için 

(6) İlgili yazım için

* Marmara Ünv. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Doktora Adayı