İktidar medyası Gezi kararını nasıl gördü?

Evet, karar geç çıktı; evet, iftar koşturmacasına denk geldi; tamam da bu matbuatın ‘isterse’ nasıl hazırlıklı olabildiğini bilmeyen yok. O halde bu tutumun kendisinde bir mana aranabilir mi?

Google Haberlere Abone ol

Haftanın ilk gününü sarsan ve kalanına da sirayet edecek şekilde güçlü bir gündem haline gelen konu Gezi davasında verilen cezalar ve tutuklamalar oldu elbette. Buna ilişkin siyasal değerlendirmeler, projeksiyonlar, tahminler ve temenniler (üstelik kimi zaman birbirine karışmış şekilde) matbuatımızı kaplayacaktır bir süre.

Ama biz bugüne, en sıcak, en taze tepkilere bakalım istedik. Tamam, karar akşamüstü, üstelik iftara bir saat kadar kalmışken verildi. Bu, hem artık “az satan ve ağırlığı internete veren” gazeteler için hem de “iftar sosyalleşmeleri ile beslenen” yazarlar için handikaplı bir vakitti elbet. Ancak dünkü duruşmadan karar çıkacağı biliniyordu ve bu kararın ne yönde olacağı da az çok kestiriliyordu. Hele ki yargı ve siyaset ‘kulisleri’ne daha yakın olduğu bilinen hükümet destekçisi gazetelerin yazı işleri ve yazarları için kararı ‘kestirme işinin’ daha kolay olmasını beklemek abesle iştigal olmamalı.

'BÜYÜKLER'DE SOL ALT KÖŞEDE

Lakin hükümet medyasında konunun, biraz ‘hazırlıksız’ görüntüsü verecek şekilde, hani neredeyse alelusul bir geçiştirme ile ele alındığı görülüyor. ‘Büyük’ler, sanki sözleşmişçesine, birinci sayfaların sol alt kısmına gömmüşler haberi: Sabah, Hürriyet ve Milliyet’te, neredeyse aynı başlıkla (“Kavala’ya müebbet” gibi düz denebilecek bir başlık ile) verilmiş haber. Türkiye, Yeni Şafak, Akit, Akşam gazeteleri de benzer başlıklarla ve sayfanın sağında ya da solunda küçük kutucuklarla görmüş.

Hiçbir gazetede konuyla ilgili tek bir köşe yazısı bile yok.

Evet, karar geç çıktı; evet, iftar koşturmacasına denk geldi; tamam da bu matbuatın ‘isterse’ nasıl hazırlıklı olabildiğini bilmeyen yok.

O halde bu ‘düşük profilli’ yekpare tutumun kendisinde bir mana aranabilir mi?

ŞİİRLER KELİMELERLE YAZILIR...

Yahya Kemal’in 1950’lerdeki bir sohbetinden iktibasla aktarılan bir anekdot vardır. Ünlü Fransız ressam Degas ünlü Fransız şair Mallarmé'ye şöyle sorar bir gün:

“Fransızcayı, vezni, kafiyeyi biliyorum. üstelik bâzı fikirlerim de var. fakat yazdığım şeyler şiire benzemiyor; acaba neden?”

Mallarmé’nin cevabı ilham vericidir:

“Şiir fikirlerle değil, kelimelerle yazılır.”

Şiirle gazete manşetlerinin ne alakası var denebilir tabii. Burada önemli olan galiba, ortaya bir ‘ürün’ çıkması için fikirlerin yeterli olmadığını, somut aletler olarak sözcüklerin gerektiği yönündeki maddi bakış. Üstelik bir adım daha atarsak matbuatın bugünkü görüntüsü açısından daha elverişli bir yere gelebiliriz.

Şair İlhan Berk bir yerde şöyle bir şey söyler: “Şiir, içine aldığı sözcüklerle değil, dışında bıraktığı sözcüklerle yazılır.”

Acaba iktidar basınının bugünkü Gezi performansına da böyle bir diyalektik ile mi bakmalı? Konudan, “şimdilik” kaçınmanın kendisi başlıca bir tutum mudur? Bunca sert bir kararın daha güçlü bir medya desteğine ihtiyacı olduğu açık zira. Neyse, belki de yarınki gazetelerde başlayacaktır taarruz, bekleyelim.