İki komşu ülkede yabancı karşıtlığının ‘ortak’ izdüşümleri

Fyssas cinayeti ve Yunanistan’ın karşı karşıya geldiği faşizm tehlikesi, ekonomik yıkımla burun buruna gelen Türkiye gibi toplumlar açısından oldukça önemli bir ‘fikir egzersizi’ olarak öne çıkıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yunanistanlı sanatçı Pavlos Fyssas komşu ülkenin demokratik rejime geçmesinden beş yıl sonra, 10 Nisan 1979’te dünyaya geldi. Çok genç yaşlarda müzikle tanışan Fyssas 2000’li yıllarda ülkesinde sahne adı “Geçmişin Katili” ile rap müzik dünyasında adından söz ettirdi. Fyssas birçok müzik projesine katıldı ve eserleri internet dünyasında hayranlarıyla buluştu. 

Fyssas sanat yaşantısının yanı sıra anti-faşist aktivizmiyle de Yunanistan’da adından söz ettirdi. Emekçi bir ailenin evladı olan Fyssas, babasıyla birlikte Pire Metal İşçileri Sendikası'nın (SMP) bir üyesiydi. Ayrıca, radikal sol kulvardaki Antarsiya Hareketi ile yakın ilişkileri bulunmaktaydı. 

FAŞİST SALDIRIDA ÖLDÜRÜLDÜ

Şarkılarını halkların dayanışmasına, emek mücadelesine ve faşizm karşıtlığına adayan Fyssas’ın kısa hayatı 18 Eylül 2013 akşamı neonazi kimlikli bir saldırganın bıçak darbeleriyle son buldu. Küçüklüğünden beri tutkuyla desteklediği Olympiakos Futbol Takımının bir Avrupa müsabakasını arkadaşlarıyla birlikte Pire’de bir kafede izleyen Fyssas ilkin aynı mekânda bulunan aşırı sağcıların sözlü tacizine uğradı.

Sözlü taciz sonrasındaysa aşırı sağcıların sistemli bir saldırısı neticesinde sanatçı vücuduna saplanan bıçağın yarattığı yaralar neticesinde hayatını kaybetti. Gazete Duvar’ın 2013 yılından beri yakinen takip ettiği Fyssas cinayetinin ‘başrol oyuncusu’ Yorgos Roupakias, 2012 yılında Yunanistan Parlementosu’na giren aşırı sağcı, neo-nazi ve yabancı (muhacir ve mülteci) karşıtı Altın Şafak örgütünün bir üyesiydi. Roupakias cinayet sonrası ilk işlemler için bir polis merkezine götürüldüğü esnada, polis otosunda görevli memurlara “ben de sizdenim” diyecek kadar Yunanistan’daki yabancı karşıtı hareketin kudretinden emin gözüküyordu. 

YUNANİSTAN'DA EKONOMİK KRİZ

Fyssas’ın bir faşistin bıçak darbelerine maruz kaldığı süreçte Yunanistan 2022 Türkiye’deki konjonktüre benzer bir sosyopolitik gerçeklik ile karşı karşıyaydı. Ülkemizde bugün yaşandığı gibi 2013 Yunanistan’ı tarihi bir ekonomik yıkımla karşı karşıya gelmişti. 2000’li yılların sonlarına doğru ekonomik açıdan ayakları üzerinde durmakta zorlanan Yunanistan Dünya Bankasıyla Avrupa Birliği’ne başvurarak borç arayışı içerisine girdi.

Yunanistan’da 2009-2012 döneminde iktidarda bulunan sistem partileri söz konusu, yaşamsal öneme haiz borcun bir an evvel alınması için kreditörlerin tüm istemlerine anında yanıt verdi. Yabancı ve yerel sermaye sahiplerinin direktifleri yoğunlaşan ekonomik buhranla birleşince Yunanistan’da kısa bir dönem zarfı içerisinde emek hakları eşi benzeri görülmemiş şekilde darbelendi. Aynı süreçte, birçok işletme iflas bayrağını çekerken, işinden ve yaşam kalitesinden olan milyonlarca yurttaş depresyona ve intihara sürüklendi. Yarım milyona yakın genç yurttaş ise geleceğini yurt dışında aramaya başladı. 

SAĞCILARIN YÜKSELİŞİ

Ekonomik krizin Yunanistan’ı tarumar ettiği dönemde komşumuzda kayda değer başka bir gelişme de yaşandı. 2022 Türkiye’sinde olduğu üzere ekonomik krizi ve sistem partilerinin yıpranışını siyasi fırsata çevirmeye çalışan popülist ve sağcı siyasi figüranlar, Avrupa’da olduğu üzere, yabancı karşıtlığını seçim kampanyasına çevirdi. Yunanistan kentlerinin sokaklarına dağılan popülist sağcı siyasetçiler Yunanistan’ın maruz kaldığı göçmen ve mülteci akımını gerekçe göstererek ‘Helen ırkının Helen ve Ortodoks karakterinin bozulduğunu’ iddia etti.

Başta Atina olmak üzere birçok kentte, hayal dünyalarındaki ‘Helen’ tipiyle örtüşmeyen insanları kovalamaya başlayan bu siyasetçiler eylemlerini kaba şiddet noktasına kadar ilerlettiler. Sokaklarda ‘kimlik kontrolüyle’ başlayan olaylar kısa zamanda sözde ‘Helen özellikleri’ taşımayan insanların tartaklanmasına ve bıçaklanmasına kadar ilerledi. Bu eylemlere karışan saldırganlarla siyasetçiler Yunanistan’ın iktidardaki sistem partilerini ‘ülkenin kapılarını sorumsuz bir şekilde Helen olmayanlara açmakla’ itham ettiler. 

'SİYASİ KÂR' İÇİN KÖRÜKLENEN FAŞİZM

Yabancıların Yunanistan kentlerinin sokaklarında tartaklanması karşısında ilk başlarda sesini yükseltmeyen komşu ülke toplumunun geniş kesimleri, hayatlarını altüst eden ekonomik kriz sürecinde şiddet olaylarına karışanlara sempatiyle yaklaştı. Vücutlarında gamalı haç sembolleri bulunan saldırganlara, Yunanistan Solu dışındaki sosyal ve siyasi aktörler, ilk başlarda “gençler hem krizden sorumlu olan yetkilileri ‘cezalandırıyor’ hem de yabancıları ülkeden kovuyor” yanılsamasıyla yaklaştı.

Bu şekilde 2010’lu yılların ortalarında, aşırı sağcı Altın Şafak yarım milyona yakın bir oy potansiyeliyle (modern Yunanistan’ın nüfusu 11 milyonun biraz üstünde), üçüncü büyük parti olarak meclise girdi. 2012 yılındaysa, kısa bir dönem için örgüt hükümeti kurma görevini üstlenme hedefine yaklaştı. 

Siyasi kâr için Yunanistan kentlerinde körüklenen faşizm ve neo-nazizm 2013 yılının sonlarına doğru Pire sokaklarında Helen asıllı bir sanatçıyı korkakça öldürecek noktaya geldi. Söz konusu cinayet Yunanistan toplumunda ‘alarm zillerinin’ çalmasına neden oldu. Cinayet sonrası Yunanistan Solu ve sendikal hareket faşizm karşıtı eylemlerini yoğunlaştırırken, iktidar ve yargı Altın Şafak’ın eylemlerini masaya yatırdı. Bu şekilde, geçtiğimiz yıllarda Altın Şafak ‘suç örgütü’ ilan edildi ve üyeleri ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 

TOPLUMUN SİNİR UÇLARIYLA OYNAMAK

Fyssas cinayeti ve Yunanistan’ın karşı karşıya geldiği faşizm tehlikesi pandemi, yeni Soğuk Savaş sonrası ekonomik yıkımla burun buruna gelen Türkiye gibi toplumlar açısından oldukça önemli bir ‘fikir egzersizi’ olarak öne çıkıyor. Fyssas’ın vücuduna saplanan bıçak bizlere resmi adlarında ‘şafak’, ‘yengi, ‘ülke’ vs. tanımlamaları içeren hareketlerin toplumun sinir uçlarıyla oynamak suretiyle toplumları ne denli büyük tehlikelerle karşı karşıya getirebileceğini gösteriyor.

İlk başlarda Avrupa ve Yunanistan’da Müslümanları, Türkiye’de Kürt, Rum, Ermeni gibi gayr-ı Türk unsurları hedef alan, ‘terör’ olgusunu araçsallaştıran bu tip akımlar, siyasi ve ekonomik kriz ortamlarında, daha iyi bir gelecek arayışı içerisinde olan insanlara saldırmak suretiyle siyasi ‘kâr’ elde etme arayışı içerisine girebiliyor.

Bu arayışlar karşısında iktidarların sosyal politikalarını revize etmeleri, yargının harekete geçmesi gerektiği kadar emek ve demokrasi cephelerinin, yani solun, faşizm karşıtı mücadelesini, aynen Yunanistan’da olduğu gibi yükseltmesi toplumlar açısından yaşamsal öneme sahip.