YAZARLAR

Herkes kaybederken kim, neden ve nasıl kazanıyor

Kapılanma/yanaşma maharetini gösterenler, orada uyuşuk uyuşuk açıktan nasiplenmekle kalmıyor. Arkalarını verdikleri kapı, başka kapıları açıyor, pire gibi sekerek her sektörde boy gösteriyorlar...

New York Üniversitesi öğretim üyesi Selçuk Şirin, karşı karşıya olduğumuz gerçekliği 2015’de işaret etmişti: Ya Özgürlük Ya Sefalet.

Sefalete düştük. Her cephede kaybettikçe kaybediyor, yoksullaştıkça yoksullaşıyoruz. Sefalet esarete dönüşüyor. Buna da yine Şirin’in kendisi tanıklık ediyor 23 Nisan’daki son Türkiye ziyaretinde. Her yıl beş – altı kez ülkeye geldiğini, uzun yolculuk ve yorgunluğu umursamadığını, “her karanlık manzarada aydınlık bir boşluk bulma derdinde” olduğunu vurguluyor. “Bu kez farklı. İlk kez derin bir hüzünle ayrılıyorum. … Umudum sarsılmaya başladı” diyor.

Hüzün ve umutsuzluk kişisel değil. Yine onun gözlemiyle, toplumun tüm kesimlerine yayılan, kitlesellik taşıyan bir durum. Davranış bilimleri ve istatistik dersleri veren Şirin, eğitim, gelişim alanlarında çalışıyor. Burada da çeşitli program ve projelerde profesyonel – gönüllü olarak yer alıyor, bazılarına öncülük ediyor.

Okul öncesi eğitime ilişkin bir proje kapsamındaki son Türkiye ziyaretinde gençler, ebeveynler, esnaf ve iş dünyası, medya, eğitim, siyaset alanından profesyonellere dek her yaştan, her çevreden insanda umutsuzluğu, esarete dönüşen çaresizliği gözlediğini belirtiyor Şirin. Profesyoneller, “ne işin var burada” diyor. Köylüsü, “boş işlerle uğraşıyorsun, git hayatını yaşa” tavsiyesinde bulunuyor.

Kısaca, burada yapılacak pek bir şey olmadığından emin herkes. Salgınla şiddetlenen çöküntü, Şirin’in işaret ettiği yol ayrımında sefalet cephesini öne çıkartıyor.

***

Yol Ayrımındaki Türkiye’nin yayımlandığı 2015’de ülkenin yöneticileri yurttaşların gururla taşıyıp gösterdiği pasaporttan söz ederken, bugün “hizmete özel” hileli pasaport alarmının yaşanması, sefaletin tipik, bir o kadar da sıradan göstergesi. Basiretli tüccar olarak kendi şirketine teşvik çıkartan, başında bulunduğu bakanlığa mal satmakta beis görmeyen bakan da öyle… Devlet kurumlarına, güç sahiplerine yanaşma maharetiyle dünya klasmanlarını altüst eden türlü çeşitli kriptocular da.

Üstelik, hayli tanıdık, tarihsel ve klasik manzaralar bunlar.

“Bu karamsarlığı aşmak kolay olmayacak” diyor Selçuk Şirin, “Bir yol bulacağız ama kolay olmayacak.”

Doğru. Yaşanan sadece bir duygu durumu (karamsarlık, umutsuzluk) olmadığına, bunları yaratan maddi, somut hayat olduğuna göre, “yol ayrımı” başlığındaki gibi içinde bulunduğumuz durumu tanımakla, tanımlamakla başlayabiliriz işe. Bizden önce bu işlere kafa yoranların ne görüp, ne dediği bizlere kılavuzluk edebilir. Örneğin kırk yıl öncesinden böyle bir kaynak var elimizde: İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası.

Kırk yıl öncesi dedim ama iktisat tarihçisi Sabri F. Ülgener’in kitabı daha da eski. İktisadi İnhitat –Çöküntü- Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri adıyla 1951’de yayımlanan çalışmasını yeniden ele alıp geliştirerek bugün bir yenisini yaşadığımız ekonomik çözülmenin ahlakına ve aklına, zihniyetinin kökenlerine ışık tutuyor.

Merkez Bankası rezervlerinin başına ne geldiğini, lise terk dehaların neden, nasıl yükselip yıldızlaştığını, mafya takımının cesaret ve gücünü, “hayal ve hile mahsulü kazançlar” dahil, otuz iki kısım tekmili birden yaşadıklarımız iktisat ve aynı zamanda ahlak – zihniyet yapısıyla, tarihiyle önümüze seriliyor.

İHTİRAS SELİ

Osmanlı’nın çöküşünü, ortaçağa hapsolup kalmasını konu edinen Ülgener, piyasa ve sermaye egemenliğindeki dünyada ortaçağ ekonomisinin nasıl ki hükmü olamayacaksa, zihniyetinin, toplumsal kurumlarının, kurallarının; ahlakının da varlığını sürdüremeyeceğini işaret eder. Bu nedenle de çözülme ve çöküntü ekonomiden toplumun, hayatın her alanına uzanır. Bugün olduğu gibi.

Ülgener, durumu Savrulma ve Boşalma olarak nitelendiriyor:

Kazanma ve zenginleşme hevesi, mutad iktisadi yollarla tatmin edilemeyince, birikip yığılan ihtiras seline başka yollarda boşalma imkanları arayıp bulmak kaçınılmaz zaruret halini alır.

Nedir o yollar? Şöyle sıralıyor Ülgener:

1 – Kaba ve zorlu kazançlar: Devlet otoritesini ellerinde tutanlarla o otoritenin dışında ve uzağında kalanların beraberce paylaştıkları bir yol!

Kısaca yolsuzluk ve soygun diyebilirsiniz. “Bazıları çok açık şekillerde” diyor hoca, “yağma, soygun v.s.” İhale, hizmet alımı diyelim isterseniz. “Bazen üstü örtülü şekiller”, örneğin, “darda kaldıkça para ayarını bozmak ve düşürmek v.s.” Siz deyin faiz – döviz! “İhtikar” – vurgunculuk-, aleni gasp, “kaba ve zorlu kazançların en açık şekilleri” diyor Ülgener, “üzerinde fazla durmaya lüzum görmüyor” o nedenle de.

2 – Uysal ve sinsi kazançlar: … konak ve saraylar etrafına halkalanan intisap –yanaşma- heveslileri için servet ve ikbale varmanın en kestirme yolu buradadır!

Yöntemleri: “türlü vesilelerle göze girme, yanaşma, kapılanma!”

Ülgener’in vurguladığı üzere bu yöntemlerin getirdiği, öne çıkardığı ahlak kendi deyimlerini, kavramlarını da üretmiştir: “Yüzsuyu dökmek, eğilmek, el etek öpmek v.s.” (Vurgu yazara ait.)

3 – Hayal ve hile mahsulü kazançlar: Nasibini bey ve paşa konaklarında arayan uyuşuk, hareketsiz yığından ziyade açık göz, girgin ve hayal kuvveti engin kimselerin harcı!

Hayal ve hilenin de üç yolu var Ülgener’e göre:

Define merakı
Simya, astroloji
Dua ve keramet
***

21. Yüzyıl ortaçağındayız.

Burada anılan tarihsel, klasik üç yol ve yöntem birbirine eklemleniyor, güncelleniyor. Örneğin kapılanma/yanaşma maharetini gösterenler, orada uyuşuk uyuşuk açıktan nasiplenmekle kalmıyor. Arkalarını verdikleri kapı, başka kapıları açıyor, pire gibi sekerek her sektörde boy gösteriyorlar. Taşralı lise terk gencin başkentte kendi deyişiyle “network” kurup pudra şekeri dahil her boyayı boyanması gibi…

Define, sihir - simya işi, piyango – loto şans oyunlarında zar tutmadan memleketin her yerinde maden, altın, HES imtiyazına, arazi parsellemeye uzanıyor, ilk maddedeki gaspla birleşiyor. Sihir – simya işi, kripto para halini alıp yükseklerden icazetli dayılar himayesinde servet yaratıp yutma oyununa dönüyor.

Şimdilik ihtiras selini, oyunlarını, oyuncularını andık. Oyun kurucular ise ayrı fasıl.