Hep giderdi ama geri gelirdi...

Of, ne kadar da zor, Maradona gitti demek... Çünkü o zaten hep gider ama hep de geri gelirdi. Meksikalı Dorados oyuncularının hocalarının dönüşünü nasıl heyecanla beklediğini Netflix’te daha yeni izledik. Ama müsaadenizle futbolcu Maradona’da kalıp eskiye bakalım...  

Google Haberlere Abone ol

Ali Kayalar

Matias Delgado’ya Beşiktaş’ta oynuyorken Beşiktaş Dergisi için hayattaki ilk idolünü sorduğumuzda “Babam tabii ki. Her çocuk gibi...” demişti. Her çocuğun idolü babası mıdır bilmiyorum. Ama Delgado, bunu koluna yaptırdığı dövmeyle de söylüyor zaten. (Kollara yapılan dövmelere geleceğiz...)

En beğendiği futbolcuyu sorduğumuzda ise şaşırmıştı. Çünkü Arjantinlilerin pek çoğu bu sorunun yanıtı üç sözcükten oluşur: Diego Armando Maradona!.. Delgado, “O, Arjantinli herkesin çok sevdiği biridir, herkesin idolüdür. Ama biz futbolcular için çok daha önemli” diyor.

Futbolcular bizden farklı olarak onda ne görüyor?

Delgado, “Onun yaptıklarını taklit edemeyiz çünkü bu imkansız. Ama sahaya nasıl çıktığını ve futbolu nasıl yaşadığını gördükçe onu örnek almaya çalışıyoruz. Onunla ilgili çok yeni bir şey söyleyemem. Çünkü attığı her adım, her yaptığı takip ediliyor” demişti.

Onunla ilgili birçok yeni şey söylenecek şimdi. “Artık herhangi biri dünyanın yaşayan en iyi futbolcusu olabilir. Çünkü Maradona gitti” gibi...

Of, ne kadar da zor, Maradona gitti demek... Çünkü o zaten hep gider ama hep de geri gelirdi. Meksikalı Dorados oyuncularının hocalarının dönüşünü nasıl heyecanla beklediğini Netflix’te daha yeni izledik. Ama müsaadenizle futbolcu Maradona’da kalıp eskiye bakalım... 

'ÇOCUK DEĞİL CÜCE' 

5 Aralık 1970 tarihinde, futbol tarihini derinden etkileyecek bir şey oldu... Sonunda baba Diego, oğlu Diego’nun takım seçmelerine katılmasına izin vermişti. Tahmin edersiniz ki o birkaç gün Maradona’ya, kıvırcık saçlarından ötürü yakında alacağı lakabıyla “Pelusa”ya yıl gibi geldi. Villa Fiorito’dan bir grup çocuk “yeşil otobüs” denen 28 numaralı otobüse binerek Pompeya’ya vardı; sonra da 44 numaraya binerek Argentinos’nun “Las Malvinas” adlı merkezine ulaştı. Bu elemeye katılanlardan Diego, Goyo ve Montanita ömür boyu arkadaş kalacaktı. Eğer harika bir oyun sonucu takıma alındıklarını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. O kadar yağmur yağıyordu ki eleme iptal edildi. Oysa bu çocukların elemeye gelmesi hiç de kolay olmamıştı. Antrenörler varoştan gelen bu çocuklarla tüm gün gezmekten çok da keyif almıyordu. Zaten otobüs için bilet parası da anca denkleştirilmişti. Çocukların yüzünden düşen bin parçaydı. Onun yeteneklerini keşfedecek olan antrenör Francis Cornejo “Herkes don Yayo’nun minibüsüne” diye bağırınca bir umut ışığı belirdi. Yardımcı antrenör Yayo’nun harap minibüsü Saavedra’s Park isimli bir başka sahaya vardı. Hemen iki takım yapıldı. Diego ve Goyo aynı takımdaydı. İkinci yarı girdiler. Beraber oynamaya çok alışık oldukları belliydi. O gün kaç gol attıklarını ikisi de hatırlamıyor.

Francis Cornejo’nun Maradona ile ilgili ilk tepkisi, “Bu çocuk değil, cüce” demek oldu. Malum, çocuk fiziksel olarak pek de gelişmiş değildi. Antrenör Cornejo, “10 yaşında olduğuna emin misin?” diye sordu. Öyle ya, bu çocuğun nüfus cüzdanı dahi yoktu. Sadece, yaşla ölçülemeyecek bir top becerisine ve oyun görüşüne sahipti. Parlak sözleri bir kenara bırakalım: Argentinos Juniors’ın minikler takımı Los Cebollitas, 136 maçta yenilmeyerek bir efsane olacaktı. Delgado’nun iki idolü, Maradona ve babası Eduardo Delgado işte bu yıllarda aynı takımda oynuyordu.

'11 YAŞINDA EVRAKTA SAHTECİLİK' 

Baba Diego’ya ve anne Tota’ya güven telkin etmek, nüfus kağıdını temin etmekten biraz daha zor oldu. O dönemde Brezilyalılar, yaşı büyük çocukları küçüklere karşı oynattıkları için kötü bir üne sahipti. Cornejo, elbette tersini yapıyordu. Mesela Racing’e karşı oynadıkları 14 yaş maçı 0-0 giderken eşitliği sonradan oyuna giren 11 yaşındaki Diego bozmuştu, iki harika golle... Belli ki Cornejo, “cücesi” sayesinde çok eğleniyordu. İşte yetenek avcısı Cornejo ile adı artık futbol çevrelerinde duyulmaya başlayan Maradona’nın “eğlenceli” olduğu kadar “yasadışı” bir anısı:

Candela’daki antrenman sahasında Boca’nın genç takımı ile bir maç oynanacaktı... Arjantin Futbol Federasyonu’nun kurallarına göre Maradona bu maçta oynayamayacaktı, çünkü yaşı tutmuyordu... Ama Cornejo ve oyuncuları bazı maçlardan önce Maradona’nın “Montanya” isimli bir çocuğun imzasını taklit ederek maç kadrosuna dahil edilmesi konusunda anlaşmışlardı. Bu anlaşma çerçevesinde Maradona, Boca maçı öncesinde “Montanya” diye imzasını attı ve bu imza hakem tarafından kabul edildi. Ama bir aksilik olmaması için de Maradona, ilk yarı boyunca yedek kulübesinde oturtuluyordu.

Maç 3-0’lık skorla hezimete doğru giderken “Montanya” yine oyuna girdi. Maradona hat-trick yapınca üçüncü gole sevinen oyuncular, “Montanya” hikayesini unutup ağızlarından “Diego” adını kaçırdılar. Maçın sonunda rakip teknik direktör Cornejo’nun yanına geldi ve “Eğer bu Montanya’ysa, ben de Çinliyim, oyuna Diego Maradona’yı aldınız” dedi. Cornejo renk vermeyip sessiz kalmayı tercih ederken rakip antrenör gülümsedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Merak etme, bu seferlik ses çıkarmayacağım. Oğlan gerçekten muhteşemdi. Onun gibi futbol oynayan birini izledikten sonra ses çıkarmak mümkün mü?” 

Kısacası, daha A takıma geçmeden Arjantin spor dünyası, eşsiz bir yıldızın yetişmekte olduğundan haberdardı. Profesyonel Maradonaseverler hikayenin geri kalanına aşinadır: 16 yaşında Argentinos Juniors’da A takım, 21 yaşında Boca Juniors’a milyon dolarlık transfer, lig şampiyonluğu, hemen ertesi yıl milli takımla Dünya Kupası heyecanı, ağlaya ağlaya terk edilen Brezilya maçı, akabinde Barcelona transferi, Real Madrid’e karşı Copa del Rey, Bilbao’ya karşı İspanya Kupası, kırılan bacak, iyileşen bacak, Napoli, dört sezonda iki şampiyonluk, iki ikincilik, gol krallığı, UEFA Kupası, o dev 86 Meksika Şampiyonluğu, 1990’da Dünya Kupası finali, zaferlerin yanı sıra yıkımlar, Sevilla, doping testinde kokain bulgusu, Arjantin’e dönüş bileti, Newell’s Old Boys, tekrar Boca, doping yüzünden yarım kalan 1994 Dünya Kupası, 345 unutulmaz gol…

Maradona’nın saha dışındaki hayatı, kendisinin istemeyeceği kadar çok incelendi. Çoğu zaman magazin ağırlıklı olan bu “araştırma”, yıllar sonra da devam edecek. Onun hayat hikayesi değişmiyor; ama zaman dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncusuna bakışımızı değiştiriyor. Yakıştırılan tüm “tu kaka” sıfatlar, onun üzerinden parlak ama kalitesiz bir forma gibi kayıp gidiyor. Hafızada ise sadece futbolun Maradonası kalıyor.

FORMA BÖYLE SATILIR 

Peki bu futbolun Maradonası nedir ve ne işimize yarar?

Moby Dick gibi bir şey, futbolun Maradonası. Gücünü, büyüklüğünü tarif edilemezliğinden alıyor. İsteyen taklit etmeye çalışsın, Maradona’nın sınırlarını bulamazsınız...

Tarife değil, ancak anlamaya çalışabiliriz. Arjantinli futbolcuların değil, halkın ona nasıl baktığını Arjantin’in komşusu ve futboldaki en yakın rakibi Uruguay’ın büyük yazarı Eudardo Galeano tarif etmişti.

Arjantinliler ne zaman hayatta kötü giden bir şeyleri protesto etmek için sokağa çıksalar o 10 numaralı formayı giyiyor. 2001 Dünya krizinde de öyle yapmışlardı. Maradona ise bunun karşılığını kendisini yaratan Buenos Aires’in yoksulları için formasına son bir imza atıp satışa koydu. Daha bu yılın mayıs ayında...

Yine Galeano, “Gölgede ve Güneşte Futbol” eserinde, takriben şöyle diyor:

“Günümüzün mağlubiyetten iğrenen ve tüm keyifleri yasaklayan duygusuz futbolunda Maradona fantezinin hâlâ işe yarayabileceğini kanıtlayan birkaç kişiden biriydi.”

Maradona’nın “ne olduğunu” sağ kolundaki Che, sol bacağındaki Fidel Castro dövmesinden, Fidel ile, George Best ile aynı gün ölmesinden, Napoli’deki Maradona Kilisesi'nden ve bilumum uhrevi anekdottan çok daha derin bir yerden anlatmış Galeano. Çünkü Maradona, çocukluk hayali değil, çocukça hayal kurma yeteneğiydi. İlham vermeye de devam edecek.