YAZARLAR

Henüz girmiş 13, 14 yaşına!

12 yaşın altındaki çocuğa istismar cezaları arttırılıp “rıza” sınırını da “ceza” sınırını da 15’den 12’ye indirmek. Böylece “çocuğa istismar cezası” yükseltilmiş oluyor… Ama “çocuk” 12 yaşın altına çekiliyordu. 12-15 yaş arası, adeta “hafifletici sebep” haline getiriliyor, çocuk adeta “çocuk” sayılmayarak, eti senin kemiği benim diye adeta istismarcı dünyasına müjde veriliyordu!

Mahkeme, “çocuk istismarcısı” ortaokul matematik öğretmeni hakkındaki kararını verdi:
1.Toplam 8 çocuktan her biri için ayrı ayrı hapis cezası
2. Çocuk 12 yaşından küçükse, 7 yıl 9 ay 22 gün hapis
3. Çocuk 12 yaşından büyükse 4 yıl 8 ay 7 gün hapis!

Ama bunun neden böyle olduğunu biliyoruz, değil mi?
Hatırlıyoruz, değil mi?
Tacizciye, istismarcıya, daha beterine neredeyse “istismar ederken 12 yaşa dikkat et” diyen bu kanunun birkaç yıl önce neden böyle çıktığını tahmin edebiliyoruz, değil mi?

Önce şunu söylemeli:
Biliyor musunuz, Dikili Çandarlı’daki, 26 öğretmenli, 250 öğrencili ortaokulda bu istismarı gerçekleştirip Bergama’da yargılanan bu “öğretmen” tutuklu bile değildi.
Tutuklanmış ama “delil yetersizliği”nden serbest kalmış, sonraki onca duruşma boyunca, mahkeme, tutuklanması talebini reddetmişti.

“Yetersiz delil” şu demekti: Kimi 12’nin az üstünde, kimi hemen altında, 8 çocuk ifade vermiş, ama ikna edememişlerdi amcaları, teyzeleri.
(Belki de sayı daha çoktu ama kimi küçük bunu ailelerine bile söyleyememiş, belki söylemiş ama aileler… Bilemiyoruz tabii!)

Çocuksanız, hayatınız boyunca sizde asgarisi manevi izler bırakacak, belki ruhsal problemleri sürüp gidecek bir vakayı anlatmanız da zaten sorun oluyordu.
Ya anne baba veya ikisinden biri, bilhassa “aile reisi” kızarsa…
Ya akraba, konu komşu, mahalleli şey derse…
Ya arkadaşlar alay ederse, nefret kusarsa, yan yan bakarsa, uzaklaşırsa…
Ya öteki öğretmenler, müdür kızarsa…

Ailenle konuş, avukatla konuş, polisle konuş, savcıyla konuş, belki mahkemede konuş…
Kimileri sanki tacizci, istismarcı senmişsin gibi ters ters konuşsun sana. Kimileri sert sert baksın.
Tut ki, psikologla konuş, şefkatli herkesle konuş.

12 yaş sınırını tesis için, bir Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe yapılarak, şöyle bir manevra düzenlenmişti:
12 yaşın altındaki çocuğa istismar (ve tecavüz) cezaları arttırılıp “rıza” sınırını da “ceza” sınırını da 15’den 12’ye indirmek.

Böylece “çocuğa istismar cezası” yükseltilmiş oluyor…
Ama “çocuk” 12 yaşın altına çekiliyordu.

12-15 yaş arası, adeta “hafifletici sebep” haline getiriliyor, çocuk adeta “çocuk” sayılmayarak, eti senin kemiği benim diye adeta istismarcı dünyasına müjde veriliyordu!

Kendi geleceği için oy verdirmediğin, ailede okulda kararlara pek katmadığın çocuğa, kendi geleceğini karartacak bir “rıza” gölgesi veriyordun!
Varsa, kendi çocuklarınıza bakıp öyle değerlendirin bunu. 18 yaşında bile hala çocuk saydığınız, sevdiğiniz çocukları düşünerek.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin daha ilk maddesi “Her birey 18 yaşına kadar çocuk olarak kabul edilir” diyordu ve çocuğuna karışmasını da seven birçok ana baba kesinlikle bunu onaylardı.
Ancak sonraki maddelerin “ana babaya uymaması” çok muhtemeldi. Zaten hakların ve özgürlüklerin güdük kaldığı bir kültürün, çocukların, gençlerin korunamadığı, yollarının açık olmadığı bir cehennemin taşları bu reddedişte yatıyordu.

Öyle ya, “Sözleşme”nin ilk maddesine hak verenlerin çoğu 18 yaşına kadar her şeyini belirleme, her şeyine karışma, bilhassa kız çocukların hayatına hükmetme açısından bakıyor olabilirdi…
Ve ardından zaten “Olacak şey mi” maddeleri geliyordu:

Büyüklerin inançları ya da görüşleri nedeniyle hiçbir çocuğa ayrım yapılamaz.
Öyle mi evladım!
Her çocuk, görüşlerini serbestçe ifade etme, kendisini ilgilendiren her konuda görüşlerinin dikkate alınmasını isteme hakkına sahiptir. Herkesin çocukları dinleme, onların fikirlerini öğrenme ve onlara saygı gösterme sorumluluğu vardır.
Öyle mi babacım!
Her çocuğun duygu ve düşüncelerini istediği şekilde açıklama hakkı vardır.
Öyle mi anacım!
Her çocuğun, kendi düşüncesini geliştirme ve istediği dini seçme hakkı vardır. 
Öyle mi hocam!
Çocukların, arkadaşlarıyla barış içinde toplanabilme, dernek kurabilme ya da derneklere üye olma hakkı vardır.
Öyle mi amirim!
Hiç kimse çocukların onurunu kıramaz, onları küçük düşüremez, özel hayatına karışamaz.
Öyle mi komşum!


Bu hakları kabul eden, hele hele kız çocuklar için azıcık makul görebilen kaç anne baba, aile büyüğü, akraba, konu komşu, öğretmen, hoca, amir, efendi, ağa, bey filan varsa…
Çocuk o kadar değerli, o kadar saygı gören, o kadar korunan bir varlık; ülke o kadar ufku açık, hakları ve özgürlükleri kollayan, istismarcıları, şiddet müptelalarını ayrımsız cezalandıran bir umut ülkesidir!
Kanunu da öyle olur, mahkemesi de, okulu da, haneleri ve sokakları da!

Özetleyeyim isterseniz:
Kendi çocuğunuzu en az 18’ine kadar çocuk kabul ediyorsunuz. Siz demeyeyim de, yani çoğunluk.
Fakat Sözleşme’deki haklarını pek, hatta hiç kabul edemiyorsunuz. Siz demeyeyim de, çoğunluk.
Sonra, bir gün başınıza gelene kadar, siz demeyeyim, hiç gelmesin elbette; çocuk istismarında rıza-ceza sınırının 12 yaşa indirilmiş olmasına bir itirazınız, isyanınız olmuyor.

Sonra… Bir gün bir yerde böyle bir istismar ortaya çıkarılırsa, o da çocuklar cesaret edip konuşursa, başka bir öğretmen ya da bir veli, hisseder de sorgularsa, bu felaketlere karşı her gün mücadele edenler dışında, gelip geçici bir infiale kapılıyorsunuz.

Sonra… Hepiniz, hepimiz değil elbette, ama önemli kısmımız, çocuğa, bilhassa kız çocuğa dair nice fenalığı neredeyse caiz görenlerin dünyasını siyaset, cesaret, devlet, adalet, diyanet diye kutsayıp duruyor. Çoluk çocuk onlara el pençe selam duruyor!

Gelin de, 12 yaşını bir iki gün geçmiş çocuk ile 12 olmasına iki gün kalmış çocuğa anlatın; aynı suçta birinin namına 4 yıl, biri namına 7 yıl ceza biçilmesinin vicdani-hukuki mantığını.
Anlatın ve öyle büyütün onları!

Başlıktaki şarkıları, türküleri hatırlıyorsunuz, değil mi?
Şarkıyla türküyle de sinmiş olmalı, bu topraklara bu mesele.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.