YAZARLAR

Hedef şaşırtan sözler AK Partili yetkililere ait

Kadınların yaşam hakkı, kadınların eşit yurttaşlık hakları İstanbul Sözleşmesi başlığı altında politik pazarlıkların konusu yapılıyor. Saadet Partisi, öteden beri İstanbul Sözleşmesi aleyhine görüşleriyle bilinir. Dolayısıyla AKP politikalarının bu yeni evresinde tavrının ne olacağını merak etmek kaçınılmaz. Genel İdare Kurulu Üyesi ve Parti Sözcüsü Birol Aydın ile görüştüm bu konuyu.

Üzerinden günler geçti ve hayli konuşuldu ancak bunca izlenip tartışılmasına rağmen Oğuzhan Asiltürk’ün sözleri tam bağlamına oturtulamadı gördüğüm kadarıyla. “Cahiller… kadın hakları madın hakları…” ifadelerine odaklanıldı, haklı olarak elbette. Diğer yandan “İstanbul Sözleşmesi kesinlikle kalkacak” vurucu cümlesine kilitlenildi. Peşinen belirtmek yararlı olacaktır ki bu sözler Oğuzhan Asiltürk’ün kişisel görüşlerini yansıtıyor olabilir. Hatta Saadet Partisi içinden pek çok kişi aynı görüşleri paylaşıyordur, buna şüphe yok. Ancak dikkat edilirse programda Asiltürk’ün bu sözleri, kendisine gelen AK Partili yetkililere atfen söylediği, Cumhurbaşkanı'ndan duyduğu ifadeler olarak dile getirdiği anlaşılır. Günlerdir bu konuyu hedefi şaşırmış olarak tartıştığımızı, yanlış partiye yüklendiğimizi düşünüyorum. İktidarın hedef şaşırtma konusundaki becerisi bir kez daha bizleri yani kadınları ve muhalifleri AKP’yi ve Erdoğan’ı bırakıp SP’ye ve Asiltürk’e karşı söz üretir konuma düşürdü. Asiltürk’ün söylediklerinin onun kişisel görüşleri de olması kuvvetle muhtemel ancak programda AKP’lilerin kendisinden talepleri olarak açıklanıyor ve Erdoğan’dan duydukları. Gündem olan malum görüşmede mi duydu bunları Erdoğan’dan yoksa başka vesilelerle mi vakıf oldu onun bu sözlerine, programdaki konuşmasında, işin bu kısmı net değil.

Bir buçuk saatlik yayının bir buçuk dakikalık kesitinde geçen konuşma şu soruyla başlamış: “Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin kendi halkımıza faydası olmadı. Şiddet özellikle kadına yönelik şiddet arttı. İktidardaki siyasi cenahtan da bazı müspet ifadeler dile getirildi. Tabu değildir, gerekirse değiştirilebilir, masaya yatırılabilir sözleri sarf edildi. Sizin bu konudaki tavrınız nedir? Sizce bizim Avrupa Birliği ile ne kadar göbek bağımız var, neler yapılmalı tavrımız ne olmalı?” Cevapta ise Asiltürk kendisine bazı AK Partili yetkililerin İstanbul Sözleşmesi hakkında görüşmek için geldiklerini belirtiyor. Sözleşmenin kalkmasını istediklerini, Cumhurbaşkanı'nın da bunu istediğini ancak parti içindeki farklı görüşler nedeniyle Asiltürk’ün kuşkusuz asıl olarak Saadet Partisi'nin açıktan açığa konuşmasını istediklerini belirtiyor: Bazı sıkıntılar olduğu için siz destekleyin açıktan açığa söyleyin de yardımcı olun. "Sıkıntılar var cahiller, kadın hakları, madın hakları diyenler ama ben de biliyorum söylediğini, bunların hepsi TCK'da var dediğini biliyorum. Ama kendisi kesinlikle kaldırılacağını ifade etti.” Dikkat edilirse bu sözlerin hiçbirisi Saadet Partisi'nin görüşü veya politikası olarak dile getirilmiyor.

Bu konu üzerinden Saadet Partisi'ne yüklenmek yerine AKP’nin siyaset yapma tarzına dikkat etmek gerekir. AKP, giderek küçülmekte olan iri cüssesiyle yekpare bir bütün değil. İrili ufaklı kliklerden oluşan, bir nevi koalisyon partisi sayılabilir. Faydacı muhafazakar politika gereği ülke yönetimini popülist politikalarla gerçekleştirirken parti içindeki klikler de hakim olmasını istedikleri politikaları popüler göstermek için parti dışından destek bulacak örtülü ittifaklarla güç kazanıyor. Erdoğan’ın (şimdilik) bu klikler arasındaki yapıştırıcı işlevi ve parti disipliniyle sessizlik politikası kuralı sayesinde kimse kamuya açık görüş belirtmiyor. İstanbul Sözleşmesi lehinde taraf olanlar kadın örgütleriyle örtülü haberleşme halinde “gücümüzü sizden alıyoruz, siz söyleyin” mesajları iletirken “Cumhurbaşkanı Sözleşme’nin iptalini istemiyor” bilgisini imalı sözlerle iletmeyi de ihmal etmiyorlar. Yıllardır Sözleşme karşıtlarının da aynı yöntemi kullandığını biliyorduk zaten ve Asiltürk bilineni açıkça söylemiş oldu. Fakat bu programın bize gösterdiği önemli bir fark, daha çok sivil toplumla işbirliği şeklinde görülen parti içi kliklerin, parti dışı ittifakları şimdiki halde diğer siyasi partilere yöneldiğinin açığa çıkması oldu.

Bizzat Erdoğan’ın algı yönetimi adına bu yöntemi kullandığı da bilinir. SP’nin hedefe oturtulduğu son gelişme ise toplumsal algıyı yönetmenin yetersiz kaldığı aşamaya gelinmesi nedeniyle artık muhalefetin dizaynı için aynı yöntemin kullanıldığını düşündürüyor. Kadınların yaşam hakkı, kadınların eşit yurttaşlık hakları İstanbul Sözleşmesi başlığı altında politik pazarlıkların konusu yapılıyor. Saadet Partisi, öteden beri İstanbul Sözleşmesi aleyhine görüşleriyle bilinir. Dolayısıyla AKP politikalarının bu yeni evresinde tavrının ne olacağını merak etmek kaçınılmaz. Genel İdare Kurulu Üyesi ve Parti Sözcüsü Birol Aydın ile görüştüm bu konuyu. Doğrudan İstanbul Sözleşmesi’ni değil ilkin kadınların eşit yurttaşlık haklarını kabul edip etmediklerin sordum. Cevap önemli: “Bir oğlan çocuğu doğduğu andan itibaren hangi haklara sahipse bir kız çocuğu da aynı haklara sahiptir. Erkekler hangi haklara sahipse kadınlar aynı haklara sahiptir. Hele yaşam hakkı kutsaldır. Kadına şiddetle mücadele öncelikli konularımızdandır. Toplumsal, kültürel, dini, siyasi aidiyeti, kimliği ve yaşam tarzı ne olursa olsun şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek bizim için öncelikle inancımızın gereğidir. Hukukun gereğidir. Şiddetle mücadelede yasaların uygulanması için her partiyle oturur konuşuruz.”

"Güzel sözler elbette peki pratikte karşılığı ne olur?", "Sırf cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapılmaması gerektiğini içeren içeren İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkarak bu teorik yaklaşım uygulanabilir mi?" Sorularını yöneltmek isterken bana fırsat bırakmadan kendisi girdi konuya. “İstanbul Sözleşmesi beynelmilel bir anlaşma. Sadece Türkiye toplumu değil pek çok ülkenin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alınarak yazılmış bir metin. Bir bütün olarak düşünülüp, farklı toplumların da ortaklaşacağı bir düzenleme için kullanılmış kavramlar olduğu dikkate alınırsa İstanbul Sözleşmesi'ne itirazlar azalabilir, mahiyeti daha iyi kavranabilir.” Şeklindeki açıklamaları dikkate değer. Saadet Partisi'nin İstanbul Sözleşmesi konulu bir pazarlık masasında yer almayacağı ama artık cinskırım olarak isimlendirmek gereken kadınlara ve çocuklara yönelik ataerkil şiddetle mücadele için tüm partilerle işbirliğine hazır olunduğunu düşündüren sözleri, sadece kadın hakları açısından değil aynı zamanda Türkiye siyasetinin muhalefet kanadını doğru değerlendirmek için de önemli.

 

 

Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.