Haydarpaşa silosu: Ülke yönetememe anıtı

Türkiye, 1950-1985 arasında liman geliştirme işi için Dünya Bankası’ndan üç kere kredi çekti. Yıllarca kredi borcunu ödediğimiz Haydarpaşa’daki silo binası 2005’te boşaltılıp çürümeye terk edildi. Bu bina, artık belki de 'ülke yönetmedeki hataların simgesi' olarak korunmayı hak ediyor...

Google Haberlere Abone ol

Türkiye 1950 yılında Dünya Bankası’ndan ilk kez kredi kullanmak istediğinde, banka uzmanlarının kredi teklif raporunda şu bilgilere yer verilmişti: “Osmanlı döneminden kalma borçlar yapılandırılmıştır, 1934’te alınan küçük bir altın kredisi ve 1938’de alınan uluslararası bir borç haricinde dış borç yoktur. Türkiye’nin (II. Dünya Savaşı sırasında) Almanya’dan aldığı bir borç askıya alınmış durumdadır. 31 Aralık 1949 itibariyle ülkenin ödenmemiş dış borcu 236,7 milyon dolardır. Ayrıca 1938–1939’da İngiltere’den alınan silahlanma kredisi vardır ama bu borç henüz ödenmeye başlanmamıştır. 236,7 milyon dolar borcun yarısının mal olarak veya TL olarak, 78 milyonunun ise ABD doları olarak ödenmesi mümkündür.”

Dünya Bankası, borç ve ödeme dengesinin uzun vadeli geri ödemeye uygun olduğuna karar vererek 7 Temmuz 1950’de Türkiye’ye 25 yılda geri ödenmek üzere 16,5 milyon dolarlık iki kredi verildiğini duyurdu. Ön görüşmeleri Mart 1949 ile Nisan 1950 arasında İnönü döneminde yapılan bu iki kredi anlaşmasındaki projeleri uygulamak Bayar ve Menderes’e kaldı. Projede Samsun’a yeni bir liman yapılması ve mevcut diğer limanların modernize edilmesi işleri ile silo yapım işleri vardı. Liman projesinin toplam maliyeti 1949’da 38,6 milyon dolar olarak hesaplanmıştı ve bunun sadece 12,5 milyon doları için kredi çekiliyordu. Silo projesi ise 10 milyon dolarlık maliyete sahipti ama sadece 3,9 milyon doları için kredi çekildi.

Aslında Fransız kent planlamacı Henri Prost, İstanbul’un nazım planını çalışırken, tarihi yarımadanın toptancı halinden kurtarılıp turizme açılması için Yenikapı’ya yeni bir liman yapılmasını tavsiye etmişti. Böylece Haliç’in çevresindeki sanayinin de bu limanın gerisine taşınması mümkün olacaktı ve bu ikisinin arasına bir işçi mahallesi yapılabilirdi ama Ankara’daki hükümet, Haydarpaşa Limanı’nı geliştirmeyi Yenikapı’ya yeni liman yapmaktan daha az masraflı gördüğünden, nazım planına zorla Haydarpaşa Limanı’nı ekletti. Tarihi yarımada ise 1980’lere kadar toptancı halinin ve baraka nitelikli gecekonduların keşmekeşinden kurtarılamadı.

Hükümet, 1950’de Dünya Bankası uzmanlarının Türkiye’ye gelip ayrıca bir ekonomik araştırma yapmasını ve yatırım önerileri üretmelerini istemişti. Bu amaçla Haziran 1950’de Türkiye’ye gönderilen ve 10 gün kalan misyonun hazırladığı rapor 1951’de John Hopkins Üniversitesi tarafından basıldığında, cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ithafen sunuldu. “Türkiye Ekonomisi” adını taşıyan rapor kitabında, o dönemin ekonomik şartları hakkında çok detaylı bilgiler yer alıyor. 1950 yılındaki verilere göre 735 milyon liralık ihracata karşılık 800 milyon TL’lik ithalat yapılıyordu. Aradaki açık, ABD ve diğer ülkelerin sağladığı krediler ve ABD hibeleriyle karşılanıyordu.

AMERİKA’NIN ONDA BİRİ MİLLİ GELİR

Raporda ülkenin dış borcunun 1938’den beri arttığı belirtiliyordu. II. Dünya Savaşı’nın başında İngiltere’den silahlanma için kredi alınması artık sorun olmaya başlamıştı. Ülkenin gelirlerinin yarısı tarımda geliyordu ve 1948 itibariyle yaklaşık 7 milyar lira gelir olduğu hesaplanıyordu. Kişi başına düşen milli gelir 360 TL olarak hesaplanmıştı, bu rakamın 128 ABD doları ettiği ve ABD’deki milli gelirin onda birine denk geldiği belirtiliyordu. 1948–1949 dönemi Avrupa ülkeleri ve İran ile karşılaştırıldığında ise bu rakamın, bölgedeki diğer ülkelere yakın olduğu belirtiliyordu. İran’da kişi başı milli gelirin yılda 85 dolar, Mısır’da 100 dolar, Lübnan’da 125 dolar, Yunanistan’da ise Türkiye ile aynı şekilde 128 dolar olduğu raporda belirtiliyordu. İtalya (235), Fransa (482) ve Danimarka (689) 1950 yılı itibariyle de daha gelişmiş ülkeler durumundaydı. Raporda, ekonomik durumun acilen düzeltilmesi gerektiği ve yaşam standardını artırmak gerektiği belirtilmişti.

Nüfusun yüzde 80’inin kırsal alanda yaşadığı bu dönemde, hayat pahalılığına bağlı olarak tüketim verileri de değişmiş, örneğin protein tüketimi azalmıştı. Buna rağmen 1938’de bin kişide 4 kişinin radyosu varken 1948’de bin kişiden 12’si radyo sahibiydi. Halkın başlıca haber kaynağı, radyoydu.

Raporda, ülkedeki toptancı fiyatlarının 1938’den 1950’ye kadar 5 kat arttığı ve enflasyonun yükseldiği belirtiliyor. Yatırımlar Sümerbank ve Etibank aracılığıyla yönetiliyordu ama bu iki bankanın genel bir ekonomi politikası oluşturma kapasitesi yoktu, bu yüzden yapılan bazı kamu yatırımlarının gereksiz olduğu ifade ediliyordu. Yanlış yapılan bu yatırımlar, enflasyonun başlıca sebebi olarak tanımlanmıştı. Ticari kârlardan ve tarımsal üretimden vergi alınmıyordu, vergiler genelde maaşlı çalışanlardan kesiliyordu. Mühendislik ve teknik alanda eğitime başlanmış ama bu konuya önem verilmediği için yeterince uzman yetişmemişti. Salgın hastalıkların durdurulması için önlemler alındığı ama yeterince sağlık personeli yetiştirilmediği gözlemlenmişti.

DEVLET DEĞİL PARADOKS...

Banka uzmanları, 1950’den sonra başka bir dünya savaşı beklenmediğini ama Türkiye’nin savunma harcamasının düşürülemeyeceğini raporluyordu. Rapordaki analizlerden bazıları, İnönü döneminin eleştirisi gibiydi. Örneğin, "tarımsal ürünlerden sorumlu olan devlet kurumlarının çok fazla olmasının, kurumlar arası koordinasyonu zayıflattığı" belirtilmişti. 1950 yılında tarımsal ürünlerden sorumlu devlet kurumları, Tarım Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Tarım Kredi Bankası, TEKEL İdaresi ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ydi. Devletin aşırı merkezi yapısına rağmen kurumlar arası koordinasyonun bu kadar zayıf olması, raporda bir ‘paradoks’ olarak tanımlanıyordu.

Tarım Bakanlığı’na bağlı çalışanların sadece 1300’ü veterinerlik ve ziraat mezunuydu ama verilen eğitimin çok genel olduğu, bu mezunların uzmanlaşmamış olduğu, üniversitelerin eğitim programının acilen yenilenmesi gerektiği belirtiliyordu. Tarımsal ekonomistler, kırsal sosyologlar gibi farklı dallarda uzmanlaşan araştırmacıların, daha fazla araştırma yapması, zirai ürünler için Ar-Ge yapılması öneriliyordu.

TARIM ÜLKESİNE SİLO GEREKİR

1949 yılında mevcut 3 bin 200 traktörden 1200’ü kötü durumdaydı. 1951’de Economic Cooperative Administration’ın yardımıyla bu sayının 10 bine çıkacağı öngörülüyordu ama halen yeterince traktör operatörü yoktu. Üstelik yardım bütçesiyle traktör satın alan hükümet, bu traktörü alırken bunların yedek parçalarını satın almamıştı. Traktörlerin kendisi ve yakıtı zaten pahalıydı. 1937’den 1949’a kadar devletin tarım kooperatiflerine verdiği tarımsal kredilerse 31 milyon liradan 336 milyon liraya ulaşmıştı. Türkiye’nin milli gelirinin yarısı tarımsal ürünlerden geliyordu. Dünya Bankası’ndan 1950’de çektiğimiz ilk iki kredinin liman geliştirilmesi ve silo yapımı için olması, bu ekonomik ortamda anlam kazanır.

Bugün Haydarpaşa’nın yanında çürümeye terk edilmiş durumdaki Toprak Mahsulleri Ofisi’nin silosunun betonarme binası, Dünya Bankası’ndan alınan 3,9 milyon dolar krediyle ve ithal malzemeyle, toplamda 10 milyon dolardan fazla bir maliyetle gerçekleşen silo yapım projesi kapsamında inşa edildi. 1949’da yapılan ön araştırmalara göre yılda 435 bin ton tahıl üreten Türkiye, bu tahılın yarısından çoğunu kapalı bir alanda saklayamıyordu ve ürünler açık kaldıkça bozuluyordu. Kredi anlaşması teklifinde silonun yapılması durumunda Türkiye’nin yılda 1,6 milyon dolar kâr edeceği hesaplanmıştı. İnönü döneminde 1949’da Dünya Bankası’nın çıkardığı maliyetleri içeren kredi anlaşması, Menderes’in Mayıs 1950’de iktidar olmasından kısa süre sonra imzalandı. “Liman Geliştirme ve İnşaat Projeleri” başlıklı kredi için Türkiye adına görüşmeleri yapmak üzere ABD Büyükelçisi Feridun C. Erkin görevlendirilmişti. Anlaşma 7 Temmuz 1950’de imzalandı. Aynı gün Türkiye’ye toplam 16,5 milyon dolar kredi sağlandığı banka tarafından basına duyuruldu.

Basın bülteninde liman projesinin toplam maliyetinin 38,6 milyon dolar olduğu belirtiliyordu ve bunun sadece 12,5 milyonu için kredi veriliyordu. Silolar içinse 10 milyon maliyet hesaplanmıştı ve 3,9 milyon doları için kredi veriliyordu. Bu kredi anlaşmalarına Türkiye’yi temsilen ABD’deki elçilikten Melih Esenbel ve Nahit H. Alpar imza attı.

Oysa proje içerikleri aslında o dönemin şartlarında, bu kadar kısa sürede gerçekleştirilmesi imkansız hedefler içeriyordu. O yıllarda dünyanın hiçbir yerinde bu kadar büyük betonarme bir silo binasının 3 yılda bitirilmesi mümkün değildi, üstelik malzemelerin çoğu ithal edilecekti.

ÖN HAZIRLIK YAPMADAN İNŞAAT KREDİSİ ÇEKMEK

Projeye göre Haydarpaşa, Alsancak ve İskenderun’a 3 adet demirli beton silo yapılacaktı ve bunlar için 2,2 milyon dolar kredi istenmişti. 8 beton silo, bir silonun betonarme olarak genişletilmesi, 9 liman için alan ve 2 antreponun donatılması için 710 bin dolar kredi isteniyordu. 23 çelik depolama alanı ve 4 antreponun ekipmanları için 546 bin dolar; 2 bin adet branda (tarpaulin) için 360 bin dolar talep edilmişti. Bütün bu işlerin 31 Aralık 1953’te biteceği anlaşmaya yazılmıştı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin üstlendiği kredi anlaşmasında silo projesinin geri ödemesi 1 Nisan 1954’te başlayacaktı ve 1 Ekim 1968’e kadar vadesi vardı. Bu inşaat projelerinin Ocak 1951’de başlayıp 1953 sonunda bitirilmesi durumunda 1,6 milyon dolar kâr edileceği hesaplanmıştı. 

Diğer kredi ile Salıpazarı Limanı Geliştirilmesi, Haydarpaşa Limanı Geliştirilmesi, Alsancak Limanı Geliştirilmesi, Samsun Limanı inşaatı, İskenderun Limanı Geliştirilmesi yapılacaktı ama bunların hiçbiri için kredi başvurusu öncesinde zemin etüdü bile yapılmamıştı. Tüm bu işlerin sözleşmeleri yurt dışından yabancı firmalara verildi. Alsancak’ta zeminin dok yapmaya uygun olmadığı sonradan anlaşıldı ve proje değiştirilip betonarme iskeleye çevrilince, tuzlu suya dayanıklı çimento ithal etme maliyeti ortaya çıktı. 1954’te liman işleri için bu yüzden ikinci kez, maliyetler döviz bazında arttığı için kredi çekildi.

BORÇLA YAPILIP ÇÜRÜMEYE TERK EDİLEN SİLO

Karaköy Salıpazarı’na yapılacak yolcu gemisi limanı işi Nisan 1952’ye kadar başlayamamıştı. İşin başlaması 15 ay gecikmişti. Zemin çalışmasını ve planlamayı yapan Danimarkalı firma bu çalışmayı 1 yılda tamamlayabilmişti. Halbuki önce bu çalışmaların yapılması gerektiği kredi teklifinde yazmıyordu ve işlerin hemen 1951’de başlaması öngörülmüştü.

Kısacası İnönü döneminde, hiçbir mühendislik hesaplamasına dayanmayan ve hiçbir ön etüdü yapılmamış inşaat projeleri için kredi çekilip yıllarca borçlanıldı. Bu işler o kadar geç bitti ki artık 1,6 milyon dolar kardan söz etmek mümkün değildi. Haydarpaşa’daki silo binasının açılışı 1958’de yapılabildi.

.

Liman geliştirme işleri için Türkiye, Dünya Bankası’ndan birden fazla kez kredi çekti. 1979’da liman rehabilitasyonu için 75 milyon dolar kredi alındı. Üçüncü liman projesi için 1985’te 134,5 milyon dolar kredi çekildi. Bu kredilerin geri ödemesi yıllarca sürdü ve bu borçlara faiz uygulandı. Bu borçlar bittiğinde Türkiye artık milli gelirinin yarısını tarımdan sağlayan bir ülke değildi, 2011’de tarımın milli gelir içindeki payı yüzde 8’e kadar inmişti.

Zamanında Ankara’daki İnönü hükümeti Prost’un lafını dinlemiş olsaydı ve Haydarpaşa’yı kargo limanından kurtarsaydı, en kaliteli ithal malzemeyle inşa edilen ve yıllarca borcunu ödediğimiz Haydarpaşa silolarının, yeni bir proje için 15 yıldır böyle çürümeye terk edilmesi gerekmeyebilirdi. 28 Kasım 2010’da Haydarpaşa Garı’nın çatısında çıkan yangının üzerindense 10 yıl geçti.

2006’da kentsel ve tarihi sit olarak tescillenen Haydarpaşa Garı ve çevresi için, "Haydarpaşa Port" adında, muhtemelen bizi yine yıllarca borçlandıracak, 5 milyar dolar maliyetli yeni bir proje üretildi. Üstelik 2019 sonunda bu işin ihalesi özel bir şirkete verildi. İBB ise bu ihalenin kamu kurumlarında kalmasını istiyor.

Haydarpaşa’daki silo bugün artık, Dünya Bankası uzmanlarının “Siz tarım ülkesisiniz, size silo lazım” diyerek bizi yıllarca borçlandırmasının kanıtı olmasıyla 'anıt' niteliği taşıyor ve korunmayı hak ediyor. 1950’lerde “Sizde traktör yok” diyerek hibe ve yardım adı altında traktör satanlar, neden önce traktör fabrikası kurmaya yönlendirmedi acaba? Silo yapılması lazımsa neden önce çimento fabrikası kurulmadı?

Hiçbir ön hazırlık yapmadan inşaat için büyük krediler çekme zihniyeti bugün de değişmiş değil. Son yıllarda tamamlanan büyük projelerden bazıları, halka ‘AB yardımlarıyla yapıldı’ diye duyuruluyor. Oysa hiçbir hibenin ya da yardımın, bir işin maliyetinin yüzde yüzünü karşılamadığını, Haydarpaşa silolarının kredi belgeleri üzerinden hatırlamamız gerekir herhalde...

KAYNAKLAR

Haydarpaşa Port projesinin güncel durumu hakkında -> http://megaprojeleristanbul.com/print/haydarpasa-gari-ve-liman-donusum-projesi

Türkiye Ekonomisi adlı Bayar’a sunulan 1951 baskısı rapor: http://documents1.worldbank.org/curated/en/573381468779346947/pdf/multi-page.pdf

Dünya Bankası arşivindeki proje belgeleri: Turkey - Port Development And Construction Project : Loan 0028 - Loan Agreement - Conformed (English). Washington, D.C.: World Bank Group.; Turkey - Grain Storage Project : Loan 0027 - Project Agreement - Conformed (English) Washington, D.C. : World Bank Group 1950; Turkey - Port Development and Construction Project (English). Technical operations projects series ; no. TO 45 Washington, D.C.: World Bank Group; Report and recommendations of the President to the executive directors concerning two proposed loans to Turkey (1950, 30 Haziran), International Bank for Reconstruction and Development. Turkey - Third Ports Project (English). Washington, D.C.: World Bank Group.

7 Temmuz 1950 Basın Bülteni: Announcement that the Bank Has Made Two Loans to Turkey Totaling Over 16 Million Dollars (English). Press Release;no. 194 Washington, D.C.: World Bank Group