İyileştiren bahçe

Hem toprakta çalışmanın ta kendisiyle hem yetiştirilen sağlıklı gıdayla, hem de kurduğumuz ilişkilerle bizi iyileştiren bahçeler talep etmeye devam edelim. Dünyanın en güzel zamanı, ilkbahar başladı. Tohumlar alalım, vakit yoksa fide ekelim.

Google Haberlere Abone ol

Aslı Biçen

Geride bıraktığımız bin yılın bitimine doğru bol bol kıyamet senaryosu üretilmişti. Yirminci yüzyılın son yıllarında korkuyla beklenen felaketler yirmi yıl gecikmeli geldi sanki. Yıkılmaya yüz tutmuş sistemin çürük tavanı parça parça tepemize dökülüyor. Tam iklim kriziyle ilgili konuşalım derken deprem oluyor, tam deprem derken virüs yayılıyor, tam virüs derken savaş çıkıyor, tam savaş derken mülteciler sınırlarda sıkışıyor. Her sabah huzursuz uykulardan nefesimizi tutarak uyanıyoruz: Bugün ne olacak?

Bir taraftan bireysel felaketler de önümüzden akıp gidiyor. Kurduğumuz bu berbat, adaletsiz, acımasız, rekabetçi, yalnızlaştırıcı, yozlaştırıcı, yok edici sistemin her gün bir yenisini yarattığı bireysel felaketler. Devletler insanlığın neredeyse yarısını çoktan terketti. Bireylerin de zor durumdaki başka bireyler için yapabilecekleri sınırlı. Sistem sıkıştıkça çektiğimiz ızdırap da artıyor. Kölelik koşullarında üretim ve borçlanarak tüketim döngüsünden çıkmak mümkün olmuyor. Birbirimize de pek iyi davranmıyoruz bu arada. Her yerden şiddet fışkırıyor.

Dünyayı çok daha iyi bir yer haline getirebilecek insanların karar mevkilerinde asla sözü olmadı. Karar mevkilerinde bulunanlar bize daha fazla savaş ve düşmanlık, daha fazla adaletsizlik ve yalnızlık dışında bir şey sunmuyor. Sistemin çatısı tepemize çökerken sağlı sollu darbelerle sersemlemiş bir halde sadece seyrediyoruz. Halbuki daha iyi bir dünya için söz almanın, eylemlerde bulunmanın tam zamanı. Gitmekte olan ve hırçınlıkla korunmaya çalışılan eskinin yerine koyacak şeyler önermenin ve yapmanın tam zamanı.

Arundhati Roy’un, Delhi’de yaşanan kaygı verici olayları anlattığı konuşmasında dediği gibi “Çünkü güzellik bizden yana. Tüm güzellikler bizimle birlikte. Yapacak işlerimiz ve kazanacağımız bir dünya var.”  Dünyayı kazanmak için çalışmazsak hep birlikte bu enkazın altında kalacağız.

Yakın ve uzak çevremizde olup bitenin farkında olan bireyler olarak bu acı ve çaresizlik bombardımanına karşı ruh sağlığımızı nasıl muhafaza edeceğiz? Dünyadan ve insanlardan umudu kesip küsmemeyi nasıl başaracağız? Anlamlı bulduğumuz şeyler için mücadele edecek gücü nereden bulacağız? Bunun için herkesin kendine göre cevapları olabilir; kadınları yaşatmak, hayvanları ya da ormanları kurtarmak için çalışmak bir cevap olabilir. Kapılarına dayanan mültecileri insanlık dışı yöntemlerle püskürtmeye çalışan Yunanistan’da binlerce vicdanlı vatandaşın sokaklara dökülmesi ve “birlikte yaşayabiliriz” diye hep bir ağızdan bağırması bir umut olabilir. Evet biz bu dünyanın bütün canlıları birlikte yaşayabiliriz. Önce insanlık olarak kendimizi bir ıslah edebilirsek.

Dünyanın ve ülkemizin bu büyük yükü altında sağlığımızı kaybediyoruz. Peki nasıl iyileşebiliriz? Mesela bahçıvanlıkla. İnsanların hızla mülksüzleştiği bir dünyada bahçıvanlık büyük bir lüks gibi görünebilir. Bir toprak parçası alınıp satılan, değer biçilen bir şey sonuçta. Ama daha önceki yazılarımda da anlatmaya çalıştığım gibi balkonlar, müşterek bahçeler, bostanlar ve apartman bahçeleri bizim hemen vazgeçmememiz gereken alanlar. Birarada olabileceğimiz ve ortak geleceğimiz için adımlar atabileceğimiz mekânlar. Daha fazla ekebileceğimiz alan talebinden vazgeçmeyelim ve kendimize alan yaratmaya çalışalım çünkü elimizi toprağa daldırdığımızda her şeyi unuturuz. Basit bir tüketici olmaktan çıkıp kendi gıdamızı ya da çiçeklerimizi yetiştiren bir üretici konumuna geliriz.

Bahçe bizi iyileştirir. Güzelliği ve bereketiyle, sükuneti ve bilgeliğiyle. Bir bitkinin büyüdüğünü görmenin, yeni açacak çiçeğini beklemenin, verdiği meyveyi toplamanın verdiği tatmin o kadar büyüktür ki çok temel, çok ilkel bir ihtiyacımızı karşıladığını biliriz. Bize önemli olduğu düşündürülen şeyler gibi, aldığımız anda değersizleşen herhangi bir tüketim maddesi gibi ilişkiye girmeyiz bitkilerle. Onlarla birlikte yaşarız. Nefes aldıklarını biliriz. Onların verdiği nefes bizi canlı tutar. Hücrelerindeki su ve besinler hücrelerimize işler. Bedenimiz pek çok bitki bedenini içinde barındırır. Bitkiler olmasa dünyanın da olmayacağını çok ilkel bir bilme şekliyle biliriz. Bilim insanları bize anlatmasa bile. Bir bitkinin huzurundayken duyduğumuz minnettarlık ve hayranlığın sebebi budur belki.

Vatandaşlarının refahıyla ve ruh sağlığıyla ilgilenen pek çok ülkede şehirleşmenin yan etkisi olan topraktan kopuş telafi edilmeye çalışılıyor. Psikolojik rahatsızlıkları ya da çeşitli engelleri olan insanlar, uyum zorluğu çeken öğrenciler, hafıza sorunları yaşayan ihtiyarlar, şu ya da bu sebeple toplumdan yalıtılmış bireyler bahçeyle buluşturuluyor. Bu tür sosyal sorumluluk projeleriyle ilgili pek çok video seyrettim ve hayatında çok büyük zorluklar olmasına rağmen bahçede çalıştığında gülmeyen tek bir insan bile görmedim. İçimizdeki en ilkel ihtiyaçları tatmin etmek ve bunu başkalarıyla birlikte yapmak mükemmel bir iyileşme yöntemi. Küçük bir topluluk içinde kendi gıdamızı ve çiçeklerimizi yetiştirmek, gölgeleri ve meyveleriyle bizi mutlu edecek ağaçları dikmek, bunun imkanları her an her yerde aramak, çözümler geliştirmeye çalışmak çok değerli. Bir reklam borbardımanıyla bize benimsetilen sahte değerlerden uzaklaşıp gerçekten değerli olan şeylere geri dönmek için bir başlangıç.

Bahçıvanlık pratiğinin kendisi bir iyileşme imkânıdır. Açık havada güneşin altında bedenimizi hareket ettirmek, bir canlının büyümesine yardım etmek ve şahit olmak insana iyi gelir. Buna ilaveten yetiştirdiğimiz bitkilerin de iyileştirici özellikleri vardır. Şifalı otlar, aromatik bitkiler her bahçede bizi mutlu eder. Camınızın kenarındaki küçük bir saksıda kendi kekiğinizi yetiştirebilirsiniz. Balkonunuzda nane ya da büyük bir saksıda adaçayı yetiştirebilirsiniz. Apartman bahçenizde çit bitkisi olarak taflan yerine biberiye ekilmesini talep edebilirsiniz. Küçük mavi-mor çiçeklerini arılar da çok sever. Her dem yeşil büyük bir çalı ya da ağaççık için uygun yer varsa defne ekebilirsiniz. Defne sinekleri uzaklaştırır, güve kaçırmak için yünlülerin arasına konması tavsiye edilir, yapraklarını yemeklere koyabilirsiniz ya da yanından geçerken bir yaprağını koparıp parmaklarınızın arasında ezerek enfes kokusunu içinize çekebilirsiniz.

Yapraklarından sakinleştirici çay yapılan melisa çalısı da (aloysia triphylla) ılıman bölgelerde bahçede gayet iyi yetişir. Yine benzer özellikler taşıyan ve limon kokulu yapraklara sahip, nane ailesinden çok yıllık bir bitki olan limon melisa, oğul otu da (melissa oficinalis) balkonda yetiştirilebilir. Bunların çayını yapmasanız sadece yapraklarını elinizde tutsanız bile muhteşem kokularıyla rahatlamak mümkün. Örnekler çoğaltılabilir ama sanırım fikir vermek için bu kadarı yeterli.

Şehirlerde bulunması en zor şeylerden biri toprak. Birkaç haftadır yazdığım yazılarda da beni en çok zorlayan konu bu. Şimdi 1973 yılında Amerika’da başlayan bir bahçıvanlık yönteminden bahsetmek istiyorum. New York’un bir mahallesinde rezil vaziyetteki terkedilmiş bir arsada mahalle sakinleri kimseden izin almadan bir müşterek bahçe kurmuşlar. Burayı mahalle ahalisinin gelip bahçıvanlık yapabileceği bir güzellik alanı olarak tanzim etmişler. Sonra da bu izinsiz eylemlerine atfen kendilerine gerilla bahçıvanlar adını uygun görmüşler. Böylece gerilla bahçeciliği akımı başlamış.

Gerilla bahçıvanlar buldukları her terkedilmiş alanı, cadde ortasındaki refüjleri, metruk evlerin bakımsız bahçelerini, sepetler asmak suretiyle binaların duvarlarını bitki yetiştirmek için kullanabilirler. Bunun için geliştirilmiş dahiyane bir teknik de var, Masanobu Fukuoka’nın meşhur Ekin Sapı Devrimi kitabında da yer alan tohum topağı yöntemi. İngilizcesi olanlar şu sitede daha ayrıntılı bir tarif bulacaklar. Yöntemi şöyle özetleyeyim: Eşit miktarda tohum, kil ve kompost alınır, içine azar azar su katarak birbirini tutacak ve yoğrulacak bir kıvama getirilir. Çok sulu yaparsanız şekil vermek zor olacaktır. Bu hamurun top şekli verilecek kıvamda olması lazım. Bir gece önce hazırladığınız topakları ertesi gün çevrenizdeki boş alanlara atabilirsiniz.

Tohum olarak kır çiçeklerini seçin ve topakları mümkünse yağmur yağmadan hemen önce atın. Çoğu kır çiçeği sonbaharda çimlenir, kışı bir iki yaprak halinde yavru bir bitki olarak geçirir, ilkbaharda havaların ısınmasıyla büyür ve çiçeklenir. Yani muhtemelen ılıman bölgelerimizde Ekim ayı bu iş için daha uygun olacaktır. Ilıman olmayan bölgelerde sanırım karlar eridikten sonra yapmak daha mantıklı. O bölgelerde yaşayanlar uygun zamanı daha iyi bilir.

Kır çiçeği tohumu bulmak zorsa yapı marketlerde satılan bazı çiçek tohumları bu işi görecektir: aynısafa, kaliforniya gelinciği, aslanağzı, papatya gibi erken açan ve yağmurlardan faydalanarak büyüyen bitkiler tercih edilebilir. Yazın arada bir sulayabileceğiniz bir yerde cosmos çiçeği de deneyebilirsiniz. Hem tohumdan çıkma oranı çok yüksektir hem de az su ister. Nemli bölgelerde belki bütün yazı bile sulamadan geçirebilir.

Gerilla bahçeciliği için bir iki metrekarelik bir alan bulmanız yeterli. Bunlar kamuya ya da başkalarına ait alanlar olduğu için bu tür bitki yetiştiren bahçıvanlar genelde gece saatlerini tercih edermiş. Guerilla gardening diye arama yaparsanız hem pek çok site hem de videoya ulaşabilirsiniz. Ben buraya Los Angeles kaldırımlarını değiştiren Ron Finley’in bir videosunu koymak istiyorum. Altyazılı olsaydı keşke ama maalesef yok.

Ron Finley sağlıksız gıdadan ve artan hastalıklardan, ayrıca çocukların bir takım çetelerin eline düşmesinden bıkmış ve şehirdeki kısıtlı alanlarda kendi gıdasını yetiştirmeye karar vermiş. Kaldırımdaki dar bir alana sebze ekince komşuları onu belediyeye şikayet etmişler ama 900 imza toplamış ve belediyenin bu konuda bir karar almasını sağlamış. Şimdi gönüllü bahçıvanlarla boş bulduğu alanları bostana çevirmeye devam ediyor. Bu bostanlar sokakta olduğu için yiyeceğe ihtiyacı olan herkes gelip sebzeleri toplayabiliyor. Çocuklar bu müşterek bahçelerde çalışmaktan büyük zevk alıyor.

Yine bu konudaki videoları izlerken daha çok süs bitkileri eken bir çifte denk geldim. Küçücük alanlara bakımı kolay çiçekler ekip güzelleştirmekten zevk alıyorlardı. Bu arada etraftan geçenler de onlara katılıyordu. Bu şekilde pek çok arkadaş kazandıklarını söylüyorlardı. Yani toplum için bahçeler, müşterek bahçeler, hem toprakta çalışmanın ta kendisiyle hem yetiştirilen sağlıklı gıdayla, hem de kurduğumuz ilişkilerle bizi iyileştiren bahçeler talep etmeye devam edelim. Dünyanın en güzel zamanı, ilkbahar başladı. Tohumlar alalım, vakit yoksa fide ekelim.

Bu başlangıç yazılarını şehirde yapabileceklerimize ayırmıştım. Bundan sonra şehir dışına doğru çıkmaya başlayacağız.