'Birbirimizden öğrenmeye çaba göstermeliyiz'

'Onlarla hayat, felsefe, politika gibi şeylerden konuşamazdın, derin bir arkadaşlık kuramazdın. Biri yeni iPhone aldığında ilgi çekiyordu, maddi şeylere önem veriyorlardı yani.'

Google Haberlere Abone ol

Buse Kaynarkaya

Türkiye’de mutlu olmanın yolunu gönüllü projelerinde farklı ülkelerden insanlarla etkileşime geçerek bulan Rawan, burayla kurduğu ilişkiyi ve öğrencilik deneyimini anlattı.

Üniversite öğrencisi genç kadınların hikâyelerini dinlemek, benim için sınırların açıldığı anlar oluyor çoğu zaman. Yaşlarımız birbirine yakın olduğundan hem dünyaya benzer pencerelerden bakabiliyoruz hem de ortak bir dil oluşturabiliyoruz ve böylelikle sohbet eden kadınlar kimliğimizin daha baskın olduğunu hissediyorum. Bu da beni hikâyenin dinleyicisi ve aktarıcısı olmaktan ziyade ona gerçekten temas eden bir konumda tutuyor.

Rawan’la sohbet ederken de bunları hissettim. Görüşmemizden sonra Milli Kütüphane’de ders çalışacağı için kütüphaneye yakın bir yerde buluştuk. 2012’de annesi, babası ve kendisinden küçük üç kardeşiyle Şam’dan ayrılıp Arap ülkelerinden birine gittiklerinde 15 yaşındaydı. Annesi Suriye’de eczacıydı, babası ise inşaat mühendisliği ve serbest ticaret alanında çalışıyordu. Tanıdıkları vasıtasıyla vize işlemleri daha kolay hallolacağından orayı tercih ettiler fakat onları mutlu etmeyen şeyler vardı. Annesi Suriye’de dükkan sahibiyken kendisine çok da iyi davranmayan bir patronun yanında uzun saatler çalışıyordu artık örneğin. Kendi yaşıtları da dünyadan bihaber, sadece gündelik şeylerle ilgileniyorlardı: “Onlarla hayat, felsefe, politika gibi şeylerden konuşamazdın, derin bir arkadaşlık kuramazdın. Biri yeni Iphone aldığında ilgi çekiyordu, maddi şeylere önem veriyorlardı yani.”

HAYAT DEVAM EDİYOR

Liseyi bitirince teyzesinin de tavsiyesiyle üniversite için 2015’te Türkiye’ye geldi. Annesi ve kardeşleri, geçen sene Şam’a geri döndüler, babası da en kısa zamanda ailesinin yanına gitmek istiyor. Şam’da tarihi yerlerde dans eden bir dansçının videosunu izlediğimi ve bir bar işletmecisinin hikâyesini okuduğumu, hayatın bir şekilde devam ettiğini söylüyorum:

“Evet, hayat devam ediyor. İktisadi, maddi ve sosyal açıdan durum iyi değil Suriye’de ama orada evimiz, akrabalarımız var; vatanımız, alışkın olduğumuz yer sonuçta. Geçen yaz bir aylığına Şam’a gittim. Aslında pek çok açıdan korktum ama artık gitmenin vakti gelmişti. Tehlike altındaki yerlerde durum daha da kötüleşti tabii ama Şam daha güvenli yerlerden biri, o yüzden zaman durmuş gibi hissettim. Bu altı yılda çok değiştim tabii ki; iki farklı ülkede yaşadım, orada kalanların yaşayamayacağı tecrübelerim oldu. Arkadaşlarım sanki hiç büyümemiş gibi aynılardı; fikirleri, görünüşleri… Kendimi farklı hissettim ama ‘Yurtdışına gitti, farklı birine dönüştü’ demesinler diye bunu onlara belli etmemeye çalıştım.”

GÖNÜLLÜ PROJELERİNE KATILMAK

Rawan, geldiği ülkede liseler Türkiye’ye göre daha geç bittiği için üniversite başvurusunu ek kontenjanlarda yapabildi ve Ankara’da çevre mühendisliği bölümünde okumaya başladı. Eğitim sistemi çok farklı olduğundan zorluklar yaşadı, “Şok oldum” diyerek tarif ediyor okulla ilk tanışma anını. İnsanlarla yakınlık kurmaya da çekindiğini söylüyor:

“Sosyal olmadığım için değil ama insanların duruşlarını tam olarak bilemediğim için kimseyle yakın olmak istemiyordum. Bir de doğrudan Suriye’den gelmediğim için insanların bana farklı baktığını düşünüyordum. Sonra Building Bridges for Refugee Children (Mülteci Çocuklar İçin Köprüler İnşa Etmek) Projesi’ne katıldım gönüllü olarak. Projenin ilk zamanlarında mülteci çocuklar devlet okullarına gidemiyordu, sonra okula kayıt olabildiler. Biz de bu kayıt işlemlerini kolaylaştırdık onlar için, Türkçe’ye giriş dersleri yaptık, ödevlerine yardım ettik, geziler düzenledik, kermesler yaptık. Bu proje sayesinde farklı ülkelerden insanlarla tanıştım ve insanlara güvenmeye başladım. Sonrasında da pek çok farklı organizasyonda yer aldım ve kendi projemi de yürüttüm.”

Rawan ve arkadaşlarının yakın zamanda hayata geçirmek istedikleri projeler, Arapça bir kütüphane kurmak ve farklı yeteneklerdeki insanların üretimlerinin de yer aldığı bir kermes düzenlemek.

Zamanla okula alışamayınca tekrar sınavlara girip başka bir üniversitede beslenme bölümünde okumaya başladı. Burada gayet mutlu, bölümünü de çok seviyor. Mezun olunca kendi “potansiyelini test edebileceği bir iş yapmak” istiyor: “Birleşmiş Milletler Gıda Programı gibi bir yerde çalışıp kritik, kuşatılmış yerlerde bulunmak istiyorum. İnsani yardımı önemsiyorum tabii ama daha da önemlisi benim için işin çetrefilli, zorlu olması. Rutin şeyleri sevmiyorum.”

BAŞKENT DENEYİMİ 

Ankara’da öğrenci olmak, ona sorumlu olmayı ve kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrettiği gibi, proje deneyiminde de bahsettiği üzere, farklı ülkelerden insanlarla vakit geçirmesini sağlıyor. “Onlarla kurduğum ilişkilerde farklı deneyimler kazanıyorum, projelerdeki arkadaşlarımdan çok şey öğrendim” diyen Rawan, Şam’ın başkent olmasının da Ankara’yı sevmesinde payı olduğunu düşünüyor: “Şam’la Ankara pek çok açıdan birbirine benziyor. Eğitim anlamında pek çok etkinlik var, kültürel etkinlikler, turizm, opera, tiyatro, kitap fuarları, izcilik… Bunlar insanlara fayda getirecek şeyler. Başkentte toplumun etkili bir parçası olmayı öğrendim diyebilirim aslında. İnsanlar neden hayatım hakkında, burada yaşamakla ilgili, ailemi özlediğim için vesaire şikayet etmediğimi merak ediyor. Burada mutluyum, sadece notlarım kötü olduğunda mutsuz oluyorum.”

Birlikte yaşam elbette mümkün. Bunu zedeleyen şeylerin izini sürmek gerektiğini düşündüğümden Rawan’a ayrımcılığa uğrayıp uğramadığını soruyorum: “Aslında diğer pek çok Suriyeli kadar ayrımcılığa maruz kalmadım. Genelde beni Türklere benzetiyorlar. Çoğu insan medyada gördüklerinden başkasını düşünmüyor. Türkçe konuşurken güzel bir diksiyonla konuşmaya çalışıyorum, kimse Suriyeli olduğumu fark etmiyor ama uzun uzun konuşunca anlıyorlar tabii.” Gaziantep ziyaretimde Arkeoloji Müzesi ve Zeugma Mozaik Müzesi’nde şimdiki Suriye topraklarından da pek çok eseri gördüğümü ve bunları izlemenin çok anlamlı olduğunu hissettiğimi söylüyorum. Rawan, “Birbirimizle paylaşım içinde olmalıyız bence. Birbirimize pek çok açıdan çok yakınız aslında ama kimse bu ilişkinin farkında değil. Bencil olmayı bırakmalıyız, birbirimizden öğrenmeye çaba göstermeliyiz” diyor.

'POTANSİYELİN VARSA KİMSE SENİ DURDURAMAZ'

Rawan, entegrasyon sürecini tamamladığını düşündüğünden kendisini mülteci olarak hissetmiyor ve değişimin küçük yaşta gerçekleşebileceğine inanarak kız çocuklarına şunları söylüyor: “Kadın olmakla ilgili bir zorluk yaşadım diyemem çünkü eğer potansiyelin varsa kimse seni durduramaz. İnsanlar Türkiye’de böyle güçlü durduğum için şaşırıp beni takdir ettiklerinde anlamıyorum çünkü normalde yaparım, burada neden yapmayayım? Ben o kadar özel ve farklı değilim, her kadın yapabilir. Olmuyor diye bir şey yok; yeterince gayret göstermiyorsundur, yeterince denemiyorsundur.”

Epeydir Milli Kütüphane’ye gitmediğimden ben de Rawan’la gitmek istedim. Kurulan elektronik sistemin ne olduğunu anlayamayınca Rawan bana nasıl kullanacağımı gösterdi. Işıklı masalar ve yürürken ses çıkarmaması için halılarla döşeli salonlar aynı kalsa da kantin kısmına zincir restoranlardan biri açılmış, boş alanlardaki pek çok şey de değişmişti. Bir zamanlar ders çalıştığım masalarda hayata tutunmaya inat eden insanların olduğunu bilmek Ankara’nın soğuğunda içimi ısıttı.