Orada bir köy var, şehrin içinde

Diyarbakırlılar Peyas için “köy” diyorlar. Küçük bir kasaba görünümündeki Peyas’ı ilginç ve sevimli yapan ise etrafını sitelerin kuşatmış olmasına rağmen bildiği gibi yaşamak konusunda gösterdiği ısrar.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Peyas’a lüks binaların içinde yer aldığı iki site arasından geçerek gelmiştim. Yürüdüğüm caddeye rastgele girmiştim. Cadde boyunca sağlı sollu iki, en fazla üç katlı ve avlulu evler, bölgedeki herhangi bir kasabada olduğum hissine neden oluyor. Ara sokaklar dar ve kısa, birden sağa ya da sola kıvrılıyor olması, Sur ilçesinin sokaklarını hatırlatıyor.

Mehmet Çoban’la işlettiği kahvenin önünde, bir iki kişiyle sohbet ederken tesadüfen karşılaşmıştım. Ayaküstü tanışmanın ardından kahveden iki sandalye alıyor, sohbet için “Babamın eski evi” dediği bir evin önünü tercih ediyor. Ev artık kullanılmıyor, küçük bahçedeki avlu da ağaç da bakımsız görünüyor bu nedenle.

“Siverek’ten 1983’te geldiğimizde Peyas’ta sadece 72 aile vardı. O zaman etraf boştu. İnsanlar hayvancılık yaparak geçiniyorlardı. Sonra Mardin’den, Bingöl’den ve Diyarbakır’ın diğer ilçelerinden gelenlerle büyüdü.”

Mehmet Çoban

Güneşe yüzümüzü dönerek sohbet ediyoruz Çoban’la. Tam karşımızda bir hurdacı deposu var. Deponun önündeki tartı aletinde çocuklar oyun oynuyorlar. Biraz daha ileride, bir küçücük dükkanın önündeki elektrik direğine bağlı bir keçi var. Dükkana girip çıkan çocuklar, keçiye dokunmaya çalışıyorlar ve aslında zavallı hayvanı rahatsız ediyorlar.

'PROPAGANDA İÇİN YOL ÇALIŞMASI'

Görebildiğim kadarıyla parke döşeli yollar temiz. Mehmet Çoban, “Bizim belediyeler bütün altyapıyı tamamladılar, bir sıkıntımız yok. Yalnız çöpler sorun oluyor ama onu da Apê Osman’ın dediği gibi biz temiz tutarak hallediyoruz.”

Çoban’ın “Apê Osman” dediği, iki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Osman Baydemir. Bir dönem başlatılan temizlik kampanyasından söz ediyor. Herkes evinin önünü temiz tutuyor çünkü Kayapınar Belediyesi buraya yeterli sayıda temizlik işçisi görevlendirmemiş. İleride, eski ve yamru yumru iki çöp konteynerı ilişiyor gözüme.

“Şimdi bu parke taşlarını değiştiriyorlar” diyor Mehmet Çoban ve soruyor: “Bunlar yeni değil mi?” Doğrusu yeni ve görebildiğim kadarıyla hepsi yerinde duruyor. “Kayyım bunları değiştiriyor şimdi. Rant için, propaganda yapmak için. Önümüzde seçim var ya ona hazırlık yapıyorlar”

Siyasetten ziyade Peyas’ı konuşmak istiyorum ama ne yapsam söz dönüp dolaşıp siyasete geliyor. Çoban’a göre önümüzdeki yerel seçimde yine “bizimkiler” kazanacak. Çoban’ın “Bizimkiler”den kastettiği, yerlerine kayyım atanan belediye başkanlarının partisi. Çoban, “Ama tabi bilemiyoruz, şimdi yeni yasalar çıkardılar. Bu yasalar kendi lehlerine olacak. Bir de hile olacak yine. Ben askerden geldiğimden beri hep sandık görevlisi oldum. Belki bu seçimde buna izin vermezler. Sandık başında hep kendi adamları olur” diyor.

Çoban’a göre herhangi bir seçim hilesinin önüne geçebilmek için sandıkların başından ayrılmamak gerek ve belki Avrupa’dan gözlemci heyetler bulunursa önüne geçilebilir.

TANDIR EKMEĞİ

Bilen bilir, Diyarbakır’da yapılan pide ekmeğinin tadına doyulmaz. Buna rağmen bazı ekmek fırınlarında ayrıca bir tandırın bulunduğunu öğrenmek şaşırtmıştı beni. Bu fırınlardaki tandırda ekmek pişirenler de hep kadınlar oluyor. Fırın sahibi, bu şekilde tandır ekmeği seven müşterilerini de memnun etmiş oluyor.

Köy diye anılsa da Peyas küçük bir kasaba görünümünde ve bölgedeki bütün kasabalarda tandır ekmeğinden vazgeçmeyen insanlar var. Burada da öyle, her mahallede bir-iki tandır var. Sokakta gördüğü herkesle selamlaşan Mehmet Çoban, karşıdan gelen genç kadına da hal hatır soruyor. Annesi için tandırda ekmek pişirmiş kadın, şimdi evine dönüyor. Dediğine göre kendisi ekmeği fırından alıyormuş.

Tandırda ekmek pişirme geleneği biraz yoksulluktan biraz da damak tadından dolayı sürüyor. Tandırın yanında sohbet eden kadınlarla, onların gözetiminde oyun oynayan çocuklarla karşılaşmak da bu yüzden hiç şaşırtıcı değil.

PEYAS’TA HERKES İŞÇİ

Göze çarpan sefil bir yoksulluk yok Peyas’ta. Ortalıkta aylaklık yapan çok sayıda genç de görünmüyor. Mahallede çocuklar dahil herkesin Kürtçe konuşması da dikkat çekiyor. “Şehirli” diyerek kendilerini tarif eden Sur ilçesinin insanları ile sitelerle gösterişli bir havası olan Kayapınar’da Kürtçe konuşanlara rastlamak biraz zor. Peyas’taki bu Kürtçe oranına Bağlar gibi çok göç almış ilçelerde rastlanıyor.

Sitelerin arasında mahsur kalmış gibi bir izlenim veren ve kendi bildiği gibi yaşamakta ısrar eden Peyas’taki insanlar nasıl geçiniyorlar? Mehmet Çoban, “İnşaat işçiliği yaparak” diyor. “Burada herkes işçi. Kahveme 50 kişi geliyorsa en fazla 3 kişi memurdur. Diğerleri inşaat işçisidir. Bir de mevsimlik işçi olarak çalışanlar var. Mart ayından sonra Peyas neredeyse boşalıyor sanki. Mevsimlik işçiler, inşaat işçileri çalışmak için Ege’ye, Karadeniz’e gidiyorlar. Gençler Güney’e, turistik yerlerde çalışmaya gidiyor. Peyas’ta hayvancılık yapanların sayısı ise azaldı.

Zaten nerede hayvan besleyecekler, Peyas’ın etrafında dev bloklar var. Bu sıkışmışlıkta hayvanları barındırmak, beslemek başlı başına bir sorun. Hâlâ hayvancılık yapmakta ısrar edenlerin durumu ise iç açıcı değil. Burada, şehrin göbeğinde hayvan beslemeye devlet de izin vermiyor çünkü.

PEYAS TEPESİNDEN ŞEHRE BAKMAK

Mehmet Çoban hem Peyas’ı hem de etrafını kuşatan lüks siteleri daha iyi gösterebilmek için Peyas tepesine çıkmayı teklif ediyor. Çoban’ın tepe dediği yer aslında şimdi bir mezarlık. Tepeye çıkan merdivenleri Kayapınar Belediyesi’ne atanan kayyım yaptırmış. Çoban, “Ama mezarlığın etrafını dönemin Kayapınar Belediyesi Başkanı Züküf Karatekin yaptırdı. Gittik, rica ettik, sağ olsun ilk yaptığı iş bu oldu. Şimdi, kayyımdan sonra, belediyenin önünden geçemiyoruz.” diyor.

Tepeden Peyas’a ve etrafındaki sitelere bakmak gerçekten ilginç ve şaşırtıcı. Küçük bir kasabayı andıran ve hâlâ köy diye anılan Peyas, bir bakıma şirin ve kendi halinde görünüyor. Çatısız evlerin damına muşambalar gerilmiş ve rüzgarda uçmasın diye muşambaların üstüne taşlar, araba lastikleri konulmuş. Bacalardan göğe doğru bir odanın sıcaklığını hatırlatan ince dumanlar yükseliyor.

Peyas’ın etrafının sitelerle kapatıldığı tepeden daha iyi görülüyor elbette. Küçücük köy her taraftan kuşatılmış. Peyas’ın şirin görünmesi, çok katlı binaların arasında bildiği gibi yaşatmakta diretmesi olmalı, diye düşünmemek mümkün değil.

‘TOKİ İSTEMİYORUZ’

Mehmet Çoban’a bu hızlı yapılaşmaya nasıl direndiklerini soruyorum elbette. Dediğine göre birçok evin tapusu yok Peyas’ta. Tapularını almak için uğraşıyormuş insanlar ama hâlâ bir sonuca ulaşamamışlar.

Çoban da sitelerin arasında sıkıştıklarının farkında. Müteahhitlerin gözü burada, bunu da biliyorlar ve bildikleri bir şey daha var: TOKİ’de buraya müdahale edebilir. Hazır acil kamulaştırma yasası çıkarılmışken şimdilik Sur ilçesinde yoğun mesai harcayan TOKİ’nin buraya da el atması, Çoban’a göre an meselesi. Ancak Peyas’ta oturanların TOKİ yerine bir müteahhitle anlaşmayı tercih ettiğini de söylüyor Çoban. “Çünkü TOKİ devletin” diyor, “Onunla pazarlık yapamazsın. Ama müteahhit gelirse pazarlık yaparsın, mağdur olmazsın.”

TOKİ mi müteahhit mi ikileminde kalmak aşamasına gelmiş Peyaslılar, aslında yaşadıkları yerden memnunlar. Hayatlarının bütünüyle değişeceğinin farkındalar. Ama zamana ve yapılaşmaya karşı koyamayacaklarının da bilincindeler.

AHMET’İN 40 BİN LİRASI

Tepeden Kayapınar Belediyesi’nin yapımı henüz devam eden binası da görünüyor. Çoban, binaya yer açmak için Peyas’ın birçok evinin yıkıldığını söylüyor. Belediye ile sözleşme imzalamış ev sahipleri. Ancak belediyeye kayyım atanınca bazı ev sahipleri paralarının geri kalanını alamamışlar. Bunlardan biri de Ahmet Arslan.

Tepeden inince Ahmet Arslan’ın işlettiği dükkana da uğruyorum. Tam karşısında okul olduğu için, dükkanın içinde daha çok çocukların sevdiği yiyecekler var. Dükkanın önü ise tam bir curcuna. Paketlenmiş tavuktan çuvalla satılan kesme şekere, üzerine “orijinal çay burada” etiketi iliştirilmiş çuvaldan yumurtaya kadar her şey var.

Bir yandan bu şenliğe bakarken öte yandan Ahmet Arslan’a belediye ile yaşadığı sorunu soruyorum. “Belediye Başkanı Mehmet Ali Aydın ile evimin karşılığında 200 bin liralık bir sözleşme yaptık. 160 bin lirasını aldım, diğerini evi yıktıktan sonra vereceklerdi. Ancak ben hapse düştüm. Ben hapisteyken belediyeye kayyım atandı. Hapisten çıkınca geriye kalan parayı da almak istedim. Bana dediler ki, ‘200 bin lirayı hak etmiyorsun.’ Benim evim, ağaçlarım gitmiş, sözleşme yapmışız. Bu dükkan olmazsa aç kalacağız. Bir daha gideceğim belediyeye, hakkımı vermezlerse dava açacağım.”

Ahmet Aslan

Ahmet Arslan’ın dediğine göre başka mağdurlar da varmış. Binlerce insan evinin balkonundan Peyas’a bakıyor. Binlerce insan Peyas’ın yanından evine, işine gidiyor her gün. “Orda bir köy var, tam içimizde” diyorlar mı bilinmez. O köyde nasıl bir hayatın sürdüğünden kimsenin haberi var mıdır? Bunu da bilmek mümkün değil elbette.