Harem Otogarı'nın 76 yaşındaki emanetçisi Esma Nine

Eski günlerini mumla arayan Harem Otogarı'nda eşinin vefat etmesinin ardından 26 yıldır onun bıraktığı emanetçilik işini yapıyor Esma Değirmenci. Rahmetli eşinin emaneti olmasının yanında, 6 kişinin geçimini de bu küçük dükkândan karşılamaya çalışıyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Çocukluğumda uzun yol otobüslerine hayrandım. Evde sürekli tencere ya da kova kapaklarını direksiyon yapar ve hayali yolculuklara çıkardım. Beş, altı yaşlarımda memlekete yaptığımız yolculuklarda kucakta giderdim; o zamanlar çocuklara ekstra bilet alınmazdı. Ya boş bir koltuk bulunur ya da koridorda kendi kendine takılmaya bırakılırdınız. Ben genellikle ön tarafa gidip şoförü ve yolu izlerdim. Şoförün koltuğu her zaman rahat ve gösterişli olurdu; tıpkı kendisi gibi. Zaten o şoför değil, “kaptan”dı. Sevmediğim tek şey, otobüslerde sigara içilmesiydi.

İstanbul'a ilk gelişim trenle oldu. O meşhur Haydarpaşa merdivenlerinden inip de şehre bakma sahnesini yaşadım. O yolculuğun dönüşü ise otobüsle olacaktı. İşte ilk o zaman geldim Harem Otogarı'na. Bir kere ismi garipti. Üstelik İstanbul gibi bir koca şehrin otogarı bu kadar mıydı yani?

Eski ve köhne yapıları, meskenleri kötü bilirdik. Onların içinde güzellik ve yaşam barındığını İstanbul'a yerleşince anladım. Harem Otogarı güzel bir yer olmayabilir, hele ki şu dönemde o eski uğraklığı ve buna bağlı olarak canlılığı da yok olmuş olabilir. Ama burada gördüklerimize zıt, karşılaşmayı ummadığımız biri var: Esma Değirmenci.

Esma Nine, tam 26 yıldır burada emanetçilik yapıyor. Dükkân ise çok daha eski; rahmetli eşinden kalma. Mülk sahipliği değil, meslek. Yoksa dükkânın 600 lira kirası var. Üstelik Esma Nine işlerin gittikçe azalmasına rağmen kendisiyle beraber 6 kişiyi geçindiriyor güç bela.

'BU İŞİ BİZE KAMİL KOÇ VERDİ; FİRMA DEĞİL SAHİBİ OLAN'

1941 Kastamonu doğumlu Esma Değirmenci, 76 yaşında, 22-23 yaşlarında gelmiş İstanbul'a. “Eşim İstanbul'a ilk geldiğinde Kamil Koç'un yazıhanesinde çalışıyordu, Aksaray'da,” diye başlıyor anlatmaya ve devam ediyor: “Sonra Taksim'e taşındılar. Bir süre çalıştı orada. Firmanın sahibi Kamil Koç demiş ki ona, 'Oğlum sen el işinde çalışacak insan değilsin, gel sen el işini bırak.' O da demiş ki, 'Baba ne iş yapayım?' 'Ben sana bir babalık yapayım' demiş Kamil Koç. Bize burayı veren o oldu. Ama belediyeye 600 lira kira ödüyorum.”

'EŞİMİ ÇOK SEVİYORUM, ONUN RUHU BENİ BURADA TUTUYOR'

Fakat eşi bir hastalığa yakalanmış ve bir ay içerisinde de vefat etmiş: “O vefat edince ben de kapatıp gidemedim. Hasta oldu, bir ayın içerisinde gitti. 26 senedir kaldım böyle. Şimdi iş de yok, güç de yok ama yine de bekliyorum burada, ne yapayım. Ben eşimi çok sevdiğim için bekliyorum burada. Onun bir emaneti, onun ruhu beni burada tutuyor. Yoksa ben çekemiyorum burayı, kaldıramıyorum ama mecbur devam ediyorum.”

'BAZEN İTİLDİM, BAZEN KAKILDIM'

Başlarda hem yaşadığı kaybın acısı hem de içine düştüğü yeni dünyaya girmek zor olmuş Esma Nine için: “İlk başladığımda çok, çok zorlandım çünkü bilmiyordum bu işi. Burada kimseyi tanımıyordum. Hiç gelmezdim buraya. 45 senedir buradayız. Ama bilmiyordum nereden girilir, elektrik nereye yatar, kira nereye gider, vergi nereye yatar bilmiyordum ki! Fakat zaman insana her şeyi öğretiyor. Bazen itildim, bazen kakıldım, öyle böyle bugüne kadar ayakta durmayı becerdim. Bundan sonra ne olur artık bilemem.”

'TORUNUM HAYIRSIZ'

Esma Nine gece 11 gibi geliyor ve ertesi gün öğleden sonra 3-4'e kadar kalıyor burada. Onun yokluğunda ise buraya torunu bakıyor. Torunu ama yaşça büyük birisi; hatta Esma Nine sayesinde emekli olan birisi: “Torunum biraz hayırsız, alkol alıyor. Alkol alınca hanımıyla tartışıyor. Üzlüyorum ama ne yapabilirim? Herkes 'at bunu sokağa' diyor ama onun annesi, yani kızım öldü benim. Evlat acısı çekiyorum. Kendim dört kat çekiyorum ama başımdan atamam.

“Ben buna neler yaptım. Yazlık aldım, sattı. Büro aldım, sattı. Burada kuru ekmek yedim onun sigortasını ödedim. Emekli yaptım. Ama neye yarar, parayı çekip alkole veriyor. Buranın çevresi yaptı onu da. Öteki torunlarım ne kahve bilirler, ne içki, ne bir yer çok şükür.”

'ÖLENE KADAR BIRAKMAM'

Esma Nine her şeye rağmen bu işi sürdürmeye kararlı: “İş yok. Gece 11'den gündüz 3-4'e kadar buradayım. Yoruluyorum ama ne yapayım? Herkes diyor 'bırak'. Ölene kadar bırakmam. Bırakıp da ne yapacağım?” Torunu çok ilgilenmese de neyse ki burada onun halini, hatrını soranlar oluyormuş: “Gelen giden oluyor. Taksiciler gelir, belediyeciler gelir, çay içeriz. Konu, komşu var, onlar gelirler. 'Hasta mısın, iyi misin' diye sorarlar. Bir yerim ağrıyorsa ilaç verirler.”

Fakat Esma Nine yaşadığı kayıpların acısını bedeninde yük edinmiş: “Eşime çok üzüldüm, kızıma çok üzüldüm. O üzüntülerden hasta oldum. Tansiyonum var, şekerim var, astım var, bronşit var, bel kemiğimde kayma var, bel fıtığı var; var da var işte. Bunların hepsi sinirlenince meydana veriyor, o zaman acizleniyorum işte. Evim yakın ama yürüyerek gelemiyorum, imkan yok. İki bastonla geziyorum.”

'TEK BAŞINA KADINLAR YA DA AİLELER BURAYA GELEMİYOR ARTIK'

Manevi dünyası gibi maddi yaşamı da giderek eksiliyor. Fakat Esma Nine bunları sırtlamış ve altından kalkmış. Sesinde bir değişiklik, ben soruyorum, o söylüyor; sıradan bir konudan bahseder gibi anlatıyor her şeyi, fiziki gücünün tersine bir kuvveti var: “Tek tük satış oluyor. Emanetten iş yok, bir ondan, bir ondan ne satarsak ekmek parası çıkıyor. Eskiden çok hareketliydi, şimdi kimse yok. Neden? Buraya aile gelemiyor. En başta o. Mecbur kalmadıkça gelen olmuyor. Niye? Şimdi senin yanında eşin var, adam geliyor eşinin başına 'Nereye yolculuk?' diye rahat bırakmıyor. Yalnız bir kadın gelse hemen dört gözle onu kapmaya çalışıyorlar. O yüzden işler çok düşük. Bu yüzden iyi firmaların hepsi gitti buradan. Yolcu rahatsız oluyor, ne yapsınlar? Şimdi bir Pamukkale yeniden geldi. Ama onun hareketi oraya olur, bana ulaşmaz. Ama şu da var: Ulusoy, Kamil Koç, Pamukkale emanet almaz. Geri kalanlar hep alıyor. O üç firma bırakır bana.

“Benim müşterilerim zaten eski müşteriler, yeni az gelir bana. 20 senelik adamlar; gemiciler, TIR'cılar gelir. Hep 'teyze burada mısın, teyze burada mısın?' Almanya'dan bir müşterim var, gelmeden önce arar 'açık mısınız' diye. Atatürk Havalimanı'ndan Esenler'e gitmez, buraya gelir. Özellikle bana bırakır eşyalarını.

“Burada hırsızlık ya da kayıp olayı olmaz. Belediye biraz sahip çıksa bana... Burada ayakçılar, hamallar çok. Sabah gelen işleri onlar alıyorlar. Ben bir yere çıkamıyorum ki iki bastonla. Onların kirası yok, vergisi yok. Ama mecburiyetten yapıyorlar, ne diyeyim. Onlar da ekmek yiyor oradan, ev geçindiriyorlar. Hayat bu yavrum, ne yapacaksın.”

'EŞYASINI UNUTAN ÇOK'

Emanete eşya saat üzerinden değil, gün üzerinden bırakılıyor; yani “Tarifeler 24 saatlik. Zaman dolunca ücret değişir,” diyor Esma Nine. “Eşyasını unutan çok oluyor. Şunlar şeker bayramından, bunlar da kurban bayramından beri burada duruyor,” diye de ekliyor.

“Hayat böyle gider. Her gün gittikçe zorlaşıyor. Bu memlekette kira oldu mu, geçim zor. 38 senedir aynı evde oturuyorum. Giriş kat ama olsun. Allah az verip arattırmasın, çok verip azdırmasın. Bir lokma ekmek olsun, helal olsun. Bu 6 kişiye benim gibi yaşlı bir kadın, bu İstanbul'da nasıl bakacak?” dedikten sonra “yoruldum yavrum” diyor, “artık kapatalım da iki bardak çay içelim.”

Esma Nine'nin küçük tüpte kaynattığı çayı içiyoruz karşılıklı. Elimden gelse orada saatlerce oturabilirim, öyle bir huzur veriyor insana Esma Nine. Onun, evdeki karmaşadan kaçıp huzur bulduğu bu küçük dükkân, o gece bana da iyi geliyor...

Astsubaylık terk 'aylenizin sahafı'Astsubaylık terk 'aylenizin sahafı'