Sûka Şewitî’de bir kilimci

Sûka Şewitî’de antika kilimler satan Cavit Satıcı, çarşıda aylardır devam eden “yenilenme” çalışmalarından şikayetçi. Ancak 2015 yılında başlayan sokağa çıkma yasakları nedeniyle çarşının keyfinin kalmadığını da dile getiriyor. En iyi müşterileri turistler ise elini ayağını çekmiş Diyarbakır’dan.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - “Eskiden” diyor Cavit Satıcı, “Çekiç seslerinden insanlar birbirini duyamazdı burada.” Satıcı’nın burası dediği yer, Diyarbakır’ın Demirciler Çarşısı. Sokakta yine gürültü var. Ancak bu gürültü, Satıcı’nın özlemle andığı bakıra vuran çekiç seslerinden yükselen gürültüsü değil, aylardır çarşıda devam eden 'yenileme' çalışmalarının can sıkıcı gürültüsü. Sokaklar kazıldığı için ya da iş makineleri karşınıza çıktığı için Sûka Şewitî’de (Yanık Çarşı) yürümek oldukça güç.

Çarşıda aylardır devam eden yenilenme çalışmaları nedense bir türlü bitmek bilmedi. Çarşıdan alışveriş yapmak isteyenler gezmekte zorlanıyor, esnaf günlerce dükkan kapatmak zorunda kalıyor. Öte yandan yenilenme çalışmaları bittiğinde çarşının nasıl bir yer olacağı konusunda çarşı esnafının bir fikri de yok. Cavit Satıcı, yenilendikten sonra çarşının eski havasını kaybedeceğinden endişe duyuyor. “Burası da belki pahalı bir yer olacak” diyor.

DEMİRCİLER ÇARŞISI’NDAN EKSİLEN ÇEKİÇ SESLERİ

Satıcı, Diyarbakır’ın Hazro ilçesine bağlı bir köyde dünyaya gelmiş. Ticaret ve hayvancılıkla ilgilenen babasının hem köyde hem de Diyarbakır’da, Surp Giragos Kilisesi’ne yakın yerde bir evi varmış. Uzun zaman babasının işlerine yardımcı olmuş, daha sonra bakır eşyalar satan bir dükkan açmış. Bakır eşya sattığı 1970’li yıllarda işlerin çok iyi olduğunu söyleyen Satıcı, “Şimdi eski bakırcılık kalmadı ki” diyor.

Eski bakırcılıktan kastettiği durumu ise şöyle anlatıyor Satıcı: “Her dükkanda en az on kişi çalışırdı. Diyelim bir tas yapılacaksa, bu el emeği ile yapılıyordu. Biri tası hazırlar, biri kulpunu hazırlardı ve bütün çarşıda çekiç sesleri olurdu, konuşsan sesini duyuramazdın. Şimdi her şey değişti. Ustalar bir tas üretecekse, kalıplar var, o kalıplarla akşama kadar onlarca tas üretiyor. Ama bu taslarda çekiçle hazırlanmış tasların tadı yok.”

ANTİKA KİLİMLE TANIŞINCA

Uzun süre bakır eşyalar satan dükkanı işleten Cavit Satıcı, çarşıda geçen yıllar içerisinde antika kilim ticaretinde gelecek olduğunu keşfediyor. Burada başladığı antika kilim ticareti işini sekiz yıl Antalya’da da sürdürüyor. Satıcı, “Diyarbakır’ı seviyorum, çocuklarımı burada büyütmek istediğim için geri geldim” diyor.

Dükkanın içi antika kilimlerle dolu. Kilimler Batman’da, Siirt’te, Bingöl’de, Diyarbakır’da üretilmiş. Motifler, desenler bölgeye özgü. Bir zamanlar bölgenin bütün evlerini süsleyen kilimlere kimse itibar etmiyor artık. Satıcı, “Bunlar emekle yapılan ürünler” diyor ve kilimlerin üretim aşamasını kısaca şöyle anlatıyor: “Yünü ip haline getiriyorsun, istediğin rengi veriyorsun, sonra tezgahın başına geçip kilim yapıyorsun. Bu işlerin hepsi çok zahmetli, bu emeğin değeri çok yüksek.”

Ama artık bu kilimler eskisi gibi üretilmiyor. Daha çok köylerde kullanılıyor bu kilimler ama köylüler de zamana uyum sağlamış, fabrikada üretilen halıları tercih eder olmuş. Dükkanda sattığı kilimler de köylülerin elden çıkardıklarından oluşuyor zaten. Bazıları çok eski kilimlerin, boyalarının silinmesinden anlaşılan o ki uzun yıllar kullanılmışlar. Bazıları ise yeni, kim bilir neden, hiç kullanılmadan Satıcı’nın dükkanına ulaşmış.

Kendisine gelen kilimlerle ilgili olarak, “Paraya ihtiyacı olmasa evindeki kilimi satmaz insan. İhtiyacı var ki satıyor. Bir de fabrika işi halılar alınca satıyorlar. Kilimleri modası geçti diye düşünüp satıyorlar” diyor. Satıcı, burada başka bir soruna daha değiniyor ve “Hayvancılık kalmadı ki insanlar kilim üretsin” diyor.

TURİST KALMADI, İŞLER KÖTÜ

Antika kilimleri kim alıyor peki? Cavit Satıcı kilimleri turistlerin aldığını söylüyor ve “Bir de aydın insanlar alıyor, kilimlerin kıymetini biliyorlar çünkü. Zenginler almıyor, onlar araba alıyor, ev alıyorlar ama evlerine süs olarak kilim almayı düşünmüyorlar” diyor.

Ancak Satıcı’nın dediğine göre, Sur ilçesinde 2015’te başlayan sokağa çıkma yasakları nedeniyle turistler elini ayağını kesmiş Diyarbakır’dan. “Tabi en iyi işi turistler varken yapıyorduk” diyor Satıcı. “Yaz aylarında turistler gelirdi, hafta sonları Pirinçlik’te görevli Amerikan askerleri gelirdi. Bunlar iyi müşterilerimizdi. Şimdi hiçbiri gelmiyor. Koleksiyoncu öğretmenler, bu işlere meraklı memurlar geliyor şimdi.”

Sokağa çıkma yasağı döneminde aylarca dükkanını açamadığını da sözlerine ekleyen Satıcı, “Şimdi dükkanı açıyoruz, ama iş yok. Günlerce siftah yapmadan sabah gelip dükkanı açıyorum, akşam dükkanı kapatıp eve gidiyorum. Ama ben burayı seviyorum, işimi seviyorum. Ne olursa olsun gidip gelmeye devam edeceğim” diyor.

Kilimlerin yoğun kokusuyla dolu dükkandan ayrılırken, muhabbeti güzel Cavit Satıcı, “Yine gel” diyor, “Çay içeriz, Diyarbakır ciğeri ısmarlarım.”

Sûka Şevitî’nin harap haldeki daracık sokaklarından geçerken kilimle ilgi türküler düşünüyorum. Aklıma sadece Fatih Kısaparmak’ın “Kilim” adlı türküsü geliyor. Onu da hemen uzaklaştırıyorum kendimden. (DUVAR)